Kutlu Canlara İthafen

“Müminlerden öyle erler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını yerine getirip(Hak uğrunda canını vermiştir),kimi de şehit olmayı beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmediler.”

Hani vardır ya bazen çok yoğun bir duyguyu ya da çok değerli bir şeyi tarif etmek isteriz de bir türlü o duygumuzu ya da o bizim için çok değerli olan şeyi tam olarak ifade etmemize yardımcı olacak ne bir sözcük ne de bir cümle bulamadığımız anlar olur.

Kelimeler kifayetsiz, cümleler aciz kalır öyle anlarda.  İşte öyle, bazı hayatları hayatımıza aksettirmek isterken bizim hayat perdemizin görüntü kalitesi o efsanevi hayatları göstermekten aciz kalır.

Her birisi ilk sahabelerden ders almışçasına, bu çağın İslam nuru sönmesin diye bizzat bedenlerini çıra niyetine feda ederek ışık oldular şu karanlık çağımıza. Geleceklerini, tüm sevdiklerini, gençliklerini ve tüm umutlarını belki de hiç göremeyecekleri bir bahara erteleyerek tohum oldular, diri diri toprağa gömülerek. Zindanları medrese, hicretleri yurt belleyerek tüm hasretlerini yüreklerine gömdüler.

Kimi henüz gonca güldü dalından koparılan; yaşları 14-15, kimi delikanlılık çağının baharında, kimi evlilik arifesinde, kimi doğacak bebeğinin heyecanını yaşarken alıp götürdüler. Sırf “Rabbim Allah'tır” dedikleri için cezalandırıldılar. Öyle bedeller ödediler ki bu kutlu dava için, ya Rab sen şahitsin! Arş titredi, melekler ağladı.

Kimi zaman akılların bile kaldıramayacağı çetin imtihanlardan alnı ak, başı dik çıktılar, halel getirmediler kutlu davaya. Zalimler kudurmuştu, acımasızca İslam’ın sesini kesmeye ant içmişlerdi. Ama karşılarında dağlardan ağır bir emaneti taşıdıklarının bilincinde olan bükülmez, izzetinden ödün vermez kutlu İslam bahadırları vardı.

Savrulmadılar, tökezlemediler, takılmadılar tüm şeytani ve nefsani tuzaklarına. Varlıklarını, benliklerini, ruhlarını ümmet şuuruyla vahdet potasında erittiler. Kurulacak İslam binasının temeline beton oldular, harç oldular. Bu gün bizlerin rahat edebilmemiz için tüm rahatlarından vazgeçtiler.

Şimdi sesi gür çıkıyorsa hakikatin, o canların verdiği bedeller sayesindedir. Onlar bu çağın isimsiz kahramanları. Tarihin sayfalarına isimleri altın harflerle yazılası yiğitler.

Ne ki tarih onları hep es geçti. Görmezden duymazdan geldiler. Yok saydılar, kimi zaman da karaladılar onları… gölge düşürmek adına davalarına. Tarih yazmazsa ne çıkar? Onlar gönüllere taht kuran, ümmetin zihnine adları kazılan yiğitlerdir. Bu ümmet var oldukça asla unutulmayacak adları.

Yüzlerinde nurdan bir hâle masumiyet ve vakar timsali yiğitler. Hakları asla ödenemeyecek canlar. Asrımızın Ashab-ı Kehfleri. Bilal, Hamza, Ali timsali her biri…

Dedim ya aciz kalıyor kelimeler, cümleler yetersiz. Onları hakkıyla anlatmak imkansız.

Şu yozlaşmış, kirlenmiş asırda, değerlerin alt üst olduğu, kavramların içinin boşaltıldığı, samimiyetsizliğe ve ihlassızlığa türlü kılıflar uydurulduğu, her türlü rezalete seyirci kalmanın ılımlı Müslümanlık olarak addedildiği bu çağda kendi menfaatlerini muhafaza etmek adına dindarlığa muhafazakarlık denildi.

Dini konularda olabildiğince genişleyen, evirilen, evirildikçe devrilen şahsiyetlerin ortalıkta yığınla gezdiği bu zamanda garip, yalnız ama vakur ve izzetli duruşunuz yüreklerimizde umut çiçekleri yeşertmektedir inanın.

Makam, mevki, unvan, koltuk ve terfiler için kırk takla atılan şu hokkabazlar meydanına sizin o vakur portrenizi sığdıramamakta kendilerince haklılar. Onların can attığı tüm değerleri elinizin tersiyle reddetmişsiniz çok öncesinden.

Ne sözde profesörler, ne edebi anlatımlarıyla kulakları kendilerine hayran bırakan entelektüel geniş (!) görüşlü şahsiyetlerden sizi anlamalarını bekleyemeyiz. Çünkü bir şeyin edebiyatını yapmak onu yaşamaktan daha zahmetsizdir her zaman. O yüzden sizin gibilerini çılgın ya da şaşırmışlar olarak görürler.

Klavye mücahitleri, hayali kahramanlar, yel değirmenleriyle savaşa tutuşmaktan asla gerçek düşmanları fark edemeyen basiretsiz kişiler, atalarının mazisiyle övünmekten başka meziyetleri olmayanlar da sizi anlamadılar, kapasiteleri de buna yetmedi zaten. Ruhları her cihetten ırkçılık, taassup, menfaatperestlik, şöhretperestlik illetleriyle kuşatılmışken, nasıl anlayabilirlerdi fenafillah olan sizleri?

Anlamadıkları yetmedi, düşman bile kesildiler size karşı. Belki de varlığınız rahatsız ediyordu onları. Eksikliklerini gösteren bir ayna idiniz çünkü, kırmak istediler görememek için ayıplarını.

Ama hakikat güneş gibidir, üzeri balçıkla kapatılmakla o ışık söndürülemez. Elbette gün gelecek hak ortaya çıkacak. İsimleriniz ve hizmetleriniz gün yüzüne çıktığı zaman, sahte şahsiyetlerin maskeleri düşecektir. Hak tüm parlaklığıyla gönülleri aydınlatacaktır biiznillah.

Emanetin en emin sahipleri sizin o emin ellerinizdir. Ve bizler o ellerden devşirilecek adalet ve huzur dolu baharlara hasret bir bekleyişle gelişinizi bekliyoruz. Tıpkı yıllar önce o zor zamanlarda bu topraklara can olduğunuz gibi gelecekte de hayat olmaya devam edeceksiniz.

Allah nurunu tamamlayacaktır er ya da geç.

O nurun en parlak yüreklerde geleceği günler yakındır inşallah.

Rabbimiz’den bizlerin de o nurlu yolda ayaklarımızı sabit kılması temenni ve duasıyla size sonsuz minnettar bir kardeşiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.