Abdullah KAVAN
Laikçilik ve İslam
Selametimiz için artık bazı şeyleri görelim. Tarih sayfalarından anlaşılıyor ki tek birleştirici unsurumuz öz değerimiz olan İslam çatısıdır. Yakın tarihimizde bunu bize gösteren “Osmanlı devleti olmuştur. Osmanlı'nın varlık nedeni ve birleştirici varoluş zemini İslam'ı bu ülkede laiklik sopasıyla nasıl ötekileştirdiğini, hayatın her alanından sürgün ettiğimizi gördük. Bu hatayı yapmış her bir toplumun kendi ayağına kurşun sıkmış olduğunun bilincinde olmalıyız. Laiklik ithali ve batı hayranlığının bizi birbirimize düşürdüğünü ve enerjimizi su gibi tükettiğini görelim.
Hatta Osmanlı devleti sadece Medine'den bir ilhamla hakikat medeniyetine sahip çıktığı için, dünyaya adaleti, hakkaniyeti ve sulh düzenini armağan etmeye ayinedarlık etmiştir. Oysa sadece Medine'den bir kısım ilham değil tamamını alacak olan devletlerin çok daha kuşatıcı ve birleştirici olacağı kesindir. Bu ülkede, Kemalizm'in taşıyıcı ideolojisi laiklik gibi seküler sistemlerle de uzun vadede varlığımızı sürdürebilmemiz mümkün değildir.
Kemalizm'in taşıyıcı ideolojisi laiklik, esas itibariyle bu toplumun İslâm'la ilişkisini yok etmekten, bizi yapay sorunlar üzerinden birbirimize düşürmekten ve bizi Batılıların ikinci sınıf kopyası hâline getirerek bu ülkenin de, bu ülkedeki varlığımızın da tehlikeye girmesinin yapı taşlarını döşemekten başka bir işe yaramıyor. Ruhen ve siyaseten bu ülke insanını zayıf ve maneviyatsız bırakan batının ithal etmiş olduğu başta laiklik olmak üzere bütün “izm”lerden kurtulmalıyız.
Bu ülkenin laikleşmesi ya da batılılaşması demek bu ülkenin çocukları arasından yeni Yunus Emre'lerin, yeni Mevlana'ların, yeni şeyh Sait'lerin, Ahmedi Xani'lerin, Feqiyé Teyran'ların, Melayi Cezeri gibi şahsiyetlerin yeniden doğmasını sağlamayacaktır. Bu ülkenin bütün kesimleri ama özellikle de İslami kesimleri, İslam'ı tek vazgeçilmezleri katına yükseltmezlerse ve İslam'ın adalet, ahlak, hakkaniyet ve kardeşlik gibi evrensel ilkelerini hayata geçirme konusunda gereken özeni gösteremezlerse, hem bu ülke yörüngesini bulmakta hem de varlığını sürdürmekte bile zorlanacaktır.
Evet, bugün ise yeniden Kemalizm'in taşıyıcısı laiklik tehlikesiyle karşı karşıyayız. Yoğun bir propaganda ve ince bir evrimle-baskıyla karşı karşıyayız. Kemalistler, sahip oldukları medya ve kültür organlarında topluma dayatmaya, İslâm'ın altını oymaya çalıştıkları bu zaman diliminde uyanık olmak gerekir. Ortam bulduklarında da bunu ifade etmekten çekinmeyerek zaman zaman dile getirdikleri; “tarikatların, cemaatlerin, gericiliğin kökünü kazıyacağız” gibi ürpertici söylemleri hesaplamak ve ona göre adım atmak gerekir. Bu kişilerin pusuda beklediği ve bir fırsat bulduklarında içindekileri kusacakları kesindir. Sözüm ona, öncelikle attan düşecek olanlar da bunların atına binecek olanların kendileri olacaktır. Özellikle muktedir olan İslami kesimler, gücün değil, İslam'ın önünü açacak bir yolu eksene alamazlarsa yenik düşmekten kurtulamazlar.
Netice olarak; bu ülkenin geleceği de, bölgemizin geleceği de, dünyanın geleceği de bizim İslam'ı tek vazgeçilmezimiz katına yükseltme cehdi ortaya koymamızda olmalıdır. Bunun yolu da, İslam'ın ahlak, adalet, hakkaniyet, liyakat ve kardeşlik ilkelerine her hal ve şartta özen göstermemizden geçer. Sistemin, sekülerizm ve laiklikle değil, İslam'la ve onun arkasında duranlarla barışık olmasından geçer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.