Aynur SÜLÜN
Mahremiyetin sacayakları
Yüce Rabbimiz insanoğlu için kendisine ait bir sır alanı, yani özel alan belirlemiştir. Ancak kişinin kendisiyle birincil derecede ilişki halinde bulunan ailesinin/mahremlerinin dışındakilerin o alan hakkında bilgi sahibi olmasını yasaklamıştır. Tabi kişinin mahremleri arasında da sırlarını/özelini bilme noktasında en yakından en uzağa doğru bir hiyerarşi mevcuttur. Kişinin annesi ve kardeşiyle, dayısı ve amcasının özel hayatının detaylarını bilme noktasında aynı derecede olması düşünülemez. Eşler arası sırların, eşlerin yine kendi anne-babalarıyla, kardeşleriyle paylaşması da uygun görülmemiştir. Anne-babalar evli çocuklarının sırlarına ancak yaşanan bir sorunu çözüme kavuşturma amacıyla sınırlı derecede vakıf olabilirler. Yani kişinin mahremleri arasında dahi kendi özel hayatı hakkında bilgi sahibi olması anlamında bir hiyerarşi mevcutken, başkalarıyla özel hayatına dair bilgileri paylaşması tamamen yasaktır.
İslam'a göre kişinin sır alanı mahremiyet kavramıyla ifade edilir. İslam, ilke ve hükümleriyle kişinin mahrem alanını hem dışarının ilgi ve merakından koruma altına almayı ister, hem de kişinin kendi mahrem alanını deşifre etmesini yasaklar. Dışarıdan ve içeriden sağlanan koruma ailenin korunmasında iki önemli sacayağıdır.
Sırlar ve mahremiyetler konusunda sorumlu davranan ailelerin daha huzurlu olduğunu, aile birliğini koruduklarını, fakat birçok şeyini paylaşan, deşifre eden, sosyal medyada insanların beğenisine sunan ailelerin ise çözülmeler yaşadığını müşahede edilebiliriz. Ailece yenilen güzel bir yemeği, eşlerden birinin diğerine aldığı hediyeyi, gidilen lokantayı, internet mağazalarından yapılan alışverişleri, evinin dekorunu, doğum günü partilerinde hazırlanan ikramları paylaşmak, kendi kişisel özelliklerini, duygu ve becerilerini deşifre etmek hem paylaşanların hem de görenlerin aile hayatlarında nasıl zincirleme bir tahribat yaşattığı aşikârdır. Fakat beğenilme, fark edilme, görülme ve tıklanma sayısının verdiği hazzın buğusu basiret gözünü kör ettiğinden tüm bunların bıraktığı enkazı görmeyi engelliyor. Hâlbuki aile ancak mahremiyetin korunmasıyla varlığını koruyabilir. Birey ise ancak görülme, gözetlenme, beğenilme arzusunu yenerek nesneleşmekten korunur ve özne olarak kişiliğini koruyabilir.
Osmanlı döneminde evin, sokağın, mahallenin mimarisi dahi ailenin mahremiyetini koruma temelliydi.
Kişi mahrem alana/eve birden giremiyor, en genelden en özele doğru kademe kademe geçiş yapıyordu. Evin avlusu da kişinin özel alanına dahildi ve kanunlarla korunuyordu. Sokak bir derece kamuya açılan kapıydı, bir dereceyle de ana yollara ve çarşıya göre daha mahrem alandı. Mahalleler, ana yollar ve çarşı derken kamusal alana geçiş en özelden en genele doğru seyrediyordu. Mahalleler, komşuların birbirlerine kefil olduğu, güven ilişkilerinin oluşturulduğu, seyyar satıcıların dolaşamadığı, sokağında bakkalın, manavın bulunmadığı yerlerdi. Bir mahalleye taşınabilmenin şartı o mahalledeki bir ailenin ya da güvenilir bir kimsenin taşınmak isteyen kişiye kefil olmasıyla mümkündü. Mahallenin mahremiyetini korumak için kefil olunmayan kimseler mahalleye alınmıyor, bekârın ev kurmasına evlenmedikçe izin verilmiyordu. Mahalle cemaatine üye olmanın şartı yuva kurmaktan geçiyordu. Kişinin komşularıyla olan ilişkilerini İslam hukuku belirliyordu. Her mahallenin kadısı gerek ailenin, gerek mahallenin mahremiyetinin korunmasından sorumluydu. Bu konuda tüm davalara kadılar bakıyordu.
O dönemlerde ev yapımında kullanılacak malzemeler, evin yönü, bahçe duvarlarının boyutları, sokağın yapısına dair tüm detaylar kanunlarla sabitti. Bina yapan birinin komşusunun penceresi yönünde pencere açması, avlusunu görecek şekilde evinin yükseltmesi yasaktı. Bu yasağı ihlal edenler cezalandırılıyor, görevliler tarafından yapılan teftiş sonucunda evin yıkılmasına dahi karar verilebiliyordu. Tüm bu tedbirler insanın şeref ve onurunu korumaya, güven ve emniyetini sağlamaya, aile kalesini dışarıdan korumaya yönelik alınan tedbirlerdi.
Osmanlının yıkılışını hızlandıran Batılılaşma sürecine girildiğinde mimari anlamda da Batılılaşıldı. Özel alanın dışarıdan korunmasına yönelik tedbirler gevşetildi. Yani sacayağının biri yara aldı ve Cumhuriyet kanunlarıyla tamamen yıkıldı. Mahremiyetin kalesi olan aile bir derece dışarıdan gelecek saldırılara açık hale gelse de gelişen internet teknolojisi ve AB dayatmasıyla çıkartılan kanunlarla tamamen saldırıların hedefi haline geldi. Her ne kadar şuan için bu duruma karşı koyamasak da, yeterince tedbir alamasak da mahrem hallerimizi sosyal medyada gözetlenmeye, beğeniye, izlenmeye sunup sunmamak kendi elimizde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.