Mehmet İkbal ATAK
‘Mankurt’ların HÜDA PAR’la İmtihanı
KCK yapılanmasının “legal ayağını” temsil eden kesim, söz konusu IŞİD olunca bariz bir şizofrenik tavır içerisine girdikleri, ağızlarından dökülen ifrazatlardan rahatlıkla anlaşılıyor.
Özellikle “Legal ayağı” oluşturan Mankurt takımının daha bir sıklıkla sergiledikleri şizofrenik tavra göre IŞİD’in insan kaynağı neredeyse bütünüyle HÜDA PAR üzerinden karşılanıyor!
Dikkat ederseniz, IŞİD’e eleman temini noktasında Hizbullah kavramı kullanılmıyor. HÜDA PAR’a yakınlığıyla bilinen İslami STK’ların ismi de kullanılmıyor. Sadece ve sadece HÜDA PAR ismi kullanılıyor. Söz konusu IŞİD-Rojava olunca hemen Mankurt takımı “Bremen Mızıkacıları” gibi koro halinde kendileri çalıp kendileri oynamaya başlıyorlar. Yıllardır faaliyette bulunan diğer kurumların yerine bir yıllık geçmişi bulunan HÜDA PAR ismi dillerine pelesenk oluveriyor.
Neden HÜDA PAR ismini özellikle IŞİD meselesine karıştırdıkları ise, aslında bu isimde seçici davranmalarıyla zaten ortaya çıkıyor. Siyasal alanda, bölge üzerinde hesap kitap işlerini tutan güç odaklarının önlerine koyduğu Kürdistan ajandasının kapağını aslında farkında olmadan kendileri açmış oluyorlar.
HÜDA PAR’ın IŞİD’e adam göndermediğini ispat etmek için herhangi bir çaba içerisine girmenin anlamı tabii ki yok. Oportünist yaklaşımlarla hedefe varmak için her yolu meşru gören bir anlayışa karşı masumane savunma refleksiyle cevap vermek anlamsız. Önemli olan, dillendirdikleri mesnetsiz iddialarda fikir babalarının kimliği ve Kürdistan’ın geleceğine dair Mankurt takımına dayattıkları kirli ajandadır. İster kabul edin, ister etmeyin, Mankurt takımına dayatılan ajanda tamamen karanlık güç odaklarının, kirli kliklerin ajandasıdır ve Mankurtlar sadece o ajandada dayatılan kara propagandaların birer sözcüleridirler. Kirli ajandanın Kuzey Kürdistan’a dönük bölümünün HÜDA PAR karşıtlığı üzerine şekillenmesi, tamamen geleceğe dönük, ağababaların duyduğu derin endişeyle alakalı bir durumdan ibarettir. Daha da somutlaştırmak gerekirse, Mankurt takımının, “En çok HÜDA PAR IŞİD’e eleman gönderiyor” bühtanına karşı verilecek en mantıklı cevap, “KAHROLSUN İSRAİL”dir.
“Kahrolsun israil” cevabı belki kirli ajandanın papağanları konumundaki Mankurtlar için ilk etapta bir anlam ifade etmeyebilir, ama ajandanın asıl sahipleri için çok şeyler ifade etmeye yeterdir.
Daha önceki yazılarımızda değinmiştik, bir kez daha değinmekte fayda var. Kirli ajandayı başucu kitabı haline getiren malum yapı, uluslararası ve bölgesel aktörler nazarında çok uluslu bir “şirket” vaziyetini almış durumdadır. Her aktör, kendini ilgilendirdiği alan itibariyle şirket üzerindeki etkisini hissettirmekte, satın aldığı “hisse oranı” kadar politik hedefini öne çıkarmaktadır.
Dikkat ederseniz Kuzey Kürdistan’a dönük özel propagandada sadece HÜDA PAR üzerinden IŞİD bağlantısı kurulmaya çalışılmakta ve Mankurtlar tevdi edilen görev gereği aynı koroda boy göstermektedirler.
Siz sadece bu kara propagandanın HÜDA PAR ile sınırlı olduğunu mu zannediyorsunuz? Hayır!
Söz konusu Kuzey Kürdistan olunca IŞİD’e destek-eleman sağlayan HÜDA PAR…
Türkiye geneli siyasi arenada IŞİD’in bir numaralı destekçisinin AK Parti ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan olduğu yönünde mızıka korosu devreye giriyor. Bu koroda derin ilişkili Türk Solu’nun çoğu zaman assolistlik yaptığı da gözlerden kaçmıyor.
Rojava içerisinde IŞİD destekçileri, PYD dışında kalan Kürt partileri oluyor.
Güney Kürdistan’a sarktıklarında ise IŞİD’in yegâne destekçisi bunlara göre KDP ve Mesut Barzani oluveriyor. Kuzey Kürdistan’daki Mankurt takımı bazen o kadar şaşkınları oynuyor ki, kısa süreli aralıklarla yaptıkları açıklamalarda duruma göre IŞİD’i HÜDA PAR ile KDP arasında top gibi çevirme kabiliyeti bile sergileyebiliyor. Yeter ki her saçmalıklarını alkışlamaya hazır bir yavru-mankurt tayfası bulunabilsin!
Oysa Mankurt takımı ve kendilerini alkış tufanında boğmaya hazır yavru Mankurtlar, sözde IŞİD’e karşı savaş ihalesini almış olmalarına karşın gerçekten de IŞİD’i tanıyorlar mı? IŞİD’in fikriyatı, hissiyatı, hedefleri, bağlantıları konusunda herhangi bir bilgiye sahip midirler? Hiç zannetmiyorum. Bakın açıklamalarına, yaptıkları sözüm ona derin analizlerine, IŞİD’i tanıdıkları yönünde en ufak bir belirti hissedebiliyor musunuz? Bugün şu veya bu nedenlerle artık birçok ülkenin bile icra edemediği bir rolü icra eder hale gelen IŞİD konusunda Mankurt tayfasının eveleyip gevelediği, sözlerinin tamamını üst üste koyarsanız deyim yerindeyse, mahalle karılarının dedikodularına bile yetişmez.
IŞİD, bölgesel bazda yürürlüğe konulan bir proje midir, yoksa kendi özgün dinamikleriyle büyüyüp gelişen bir hareket midir, orası ayrı bir tartışma konusu. Ancak Mankurtlar başkalarını IŞİD üzerinden “devrimci yargısız infaza” tabi tutmadan önce IŞİD’i tanıdıklarına dair kamuoyunu ikna etmeleri gerekmektedir. Yerel-Genel siyasetin tatlı rantını elden bırakmamak adına üçüncü sınıf iftiralar ve varoşlardan topladıkları zavallı Kürt gençlerini tatlı ranta kurban etmek adına IŞİD’in önüne yem olarak sürmek, IŞİD’i tanıdıkları anlamına gelmiyor.
Daha da önemlisi, bir konsept olarak, Kürtleri IŞİD’e karşı konumlandırma stratejisinin kim ya da kimler tarafından kendilerine dayatıldığı hususu henüz açıklığa kavuşmuş değildir. Çatışmaları, bugün itibariyle geldiği nokta yönünden değil. İlk başlangıçta IŞİD’e karşı savaşmak için atılan naraları herhalde hatırlıyorsunuzdur. Tamam, şayet Kürtlerin yerleşim birimlerine karşı bir saldırı olursa elbette herkes kendini savunma hakkına sahiptir. Oysa henüz ortada çatışmaların olmadığı ilk dönemde önce Nusra sonra IŞİD’e karşı yapılan savaş borazanlığı hala belleklerdedir.
Kendi gazetelerinde müstear isimle yazan Duran Kalkan bile ilkin bu savaş borazanlığını eleştirdi ve “Kürtlerin El Kaide ile veya başka örgütlerle savaşmasının kendilerine ne getirisi olabilir ki?” diyerek açıkça sorgulamadı mı?
Oysa o dönemde Esad yönetiminin yıkılması olasılığı mevcuttu ve Mankurt takımı post kavgasında bir adım öne çıkmanın heyecanını yaşıyordu. ABD-israil eksenine, zavallı Kürt gençlerinin kellesini bugün IŞİD’e kopartmak pahasına şu mesajı vermekteydiler: “Bakın, radikal İslamcılara karşı savaşıyoruz, sizdeniz, sizin gibi düşünüyoruz. Öyleyse Esad sonrasında bahşiş dağıtılırken şu cefakâr kullarınızı da unutmayın!”
TOPLUMSAL MUHALEFET YÜKÜ ARTIK HÜDA PAR’IN SIRTINDADIR
Son olarak konuyla doğrudan ilgisi bulunmasa da kendi açımdan HÜDA PAR ile alakalı, çok önemli gördüğüm bir noktanın altını çizmek istiyorum.
Mankurt tayfası, legal veya illegal boyutuyla bir bütün olarak kirli ilişkilerin, siyasal ve ekonomik rant sarmalının ana merkezi haline dönüşmüştür. Toplumsal muhalefet, söylem bazında henüz canlılığını korusa da fiiliyatta statükonun, merkezle bütünleşmenin, halkın arzularını merkezin dayatmalarına peşkeş çekmenin bir numaralı aktörü durumuna düşmüştür.
Toplumsal muhalefete dayalı sivil tepkiler, şu anda kendini etraflıca ortaya koyamıyorsa, bunun sebebi memnuniyet değil, yerel baskıcı unsurlar vasıtasıyla muhalefet duygularının bastırılmasından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki uygulamalara itiraz edebilecek kadar örgütlü hale gelebilmiş fazla da sivil muhalefet unsuru bulunmamaktadır.
“Devrimci yaklaşımdan” baskıcı, hantal ve rantçı statükoya evirilen Mankurt tayfasının her durumda ve her hâlükârda HÜDA PAR’a yönelik iftira kampanyasına sarılmaları, HÜDA PAR’ın da içerisinde yer aldığı İslami camianın toplumsal muhalefet yeteneğini sergileme kapasitesine sahip olmasındandır.
Dikkat ederseniz sadece Rojava-IŞİD meselesinde veya HÜDA PAR’ın doğrudan taraf olduğu siyasi ve toplumsal meselelerde değil, kendilerini zora sokabilecek her türlü meselelerde ilk elden işaret ettikleri yapı HÜDA PAR olmaktadır.
Örneğin acılı anneler, kandırılarak dağa çıkarılan çocukları için eylem yaptıklarında ilk tepkileri, HÜDA PAR ve İslami STK’ların kışkırtmaları olarak kamuoyuna yansıdı.
Şoförler, haksız uygulamalarına isyan ettiklerinde ilk tepkileri yine HÜDA PAR’ın kışkırtması şeklinde yansıdı.
Hakkâri’de komün hikâyelerinin çileden çıkardığı aşiretler kendi aralarında kavgaya tutuşunca yine HÜDA PAR’a yüklenme ihtiyacı hissettiler.
Seçim sürecinde HÜDA PAR üzerinden koparttıkları fırtınalar zaten herkesin malumudur.
Olmadı, meclise koşup hükümetten “bir çare” bulması için özel ricada bulundular. Hiç şüpheniz olmasın ki yarın başlarına taş yağsa, ya da Lut kavminin başına gelen helaka uğrasalar, ilk suçlamaları yine HÜDA PAR’a yönelik olacaktır.
Bütün bunlar ne anlama geliyor, biliyor musunuz? Hak talebi ve toplumsal muhalefet adına ortaya çıkan bir yapının, “muhalefet” adına kullandıkları araçlarının tümünün, statükonun veya Öcalan’ın deyimiyle “kapitalist modernitenin” dişleri arasına sıkışması anlamına gelmektedir. Statükolaşan, kirlenen, rant sarmalına teslim olan bir yapının en büyük kabusu ise, kendi iç yüzüne ayna tutacak toplumsal muhalefetin ete kemiğe bürünerek sahadaki yerini almasıdır. İşte şu anda kendileri için kâbusa dönüşen toplumsal muhalefetin tüm emarelerini HÜDA PAR’da görmektedirler.
Bu durum, HÜDA PAR’a çok daha büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Eminim ki HÜDA PAR’ı idare eden kadrolar bu ciddiyetin farkındadırlar. Kendilerini HÜDA PAR ile ifade eden tüm fertlerin de toplumsal muhalefetin sırtlarına yüklediği ağır yükün farkında olmaları gerekmektedir.
Ve HÜDA PAR bağlamında kendilerinde oluşan bu “farkındalık” hususuna aslında kendileriyle sınırlı kendi “öz buluşları” da denemez. Bu “farkındalık” önce ağababaların nezdinde pişti, ardından Mankurtların gündemine düştü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.