MARCOS’UN SERVETİ HANGİ ÜLKEDE
Filipinler Diktatörü Marcos, Amerika’yı arkasında hissetmenin kendine verdiği güvenle bir taraftan komünizme karşı mücadele verirken diğer taraftan da servetine servet kattı.
İslam Özkan
Filipinler, Uzak Doğu Asya’nın doğrudan Amerikan etkisinde kalmış ülkelerinden biri. 16. Yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İspanyol sömürgesi altında kalmış ülke, 1899’dan itibaren Amerika’dan bağımsızlığını elde etmek için mücadelesi vermiş. 2. Dünya Savaşı sırasında Japon işgali yaşayan ülke savaştan sonra bağımsızlığına kavuşuyor. Soğuk savaş yıllarında ABD ile Sovyetler arasındaki mücadele bütün dünyada olduğu gibi Filipinler’de de etkisini giderek daha fazla hissettirince, Asya kıtasındaki hâkimiyetini artırmak ve Güneydoğu Asya’da Sovyetler Birliği’ne karşı bir direniş ekseni oluşturmak için ülkeyi kesintisiz bir finansal destekle takviye etti.
Komünizme karşı mücadele konusunda ABD ile paralel düşüncelere sahip Ferdinand Marcos’un iktidara gelmesi ise kendi yanlısı diktatörleri desteklemekten kaçınmayan Amerika için iyi bir haberdi. Gerek Filipinlerin bölgede Sovyetler Birliği ya da Marksist ideolojiye sempatiyle bakan ülkelere karşı bir kalkan vazifesi görmesi gerekse ülke içinde giderek güçlenen Marksist gerillaları yok etmesi için Amerikan yardımı katlanarak devam etti. Marcos’un bölgedeki Amerikan üslerinin güvenliğini sağlama noktasında da iyi bir isim olduğu düşünülüyordu... Bu görevleri hakkıyla yerine getirmesi ve Amerikan yardımlarının önemli bir bölümünü askeri harcamalara tahsis etmesi şartıyla Amerika, Marcos’u finanse etmeyi sürdürüyordu.
Amerika’nın arka bahçesi
Filipinler’in Amerikan paktına kayması ise oldukça ilginç ve bir o kadar da hayret vericidir, zira Filipinler geçmişte en büyük mücadelesini Amerikan ordusuna karşı vermiştir. Emilio Aguinaldo önderliğinde bağımsızlık mücadelesi veren Filipinler Ordusu, ABD’ye karşı 1913 yılına kadar süren çatışmalarda 1.5 milyon insanını kaybetmiştir.
Tıpkı bütün diktatör yönetimlerinde olduğu gibi Marcos öncesi ve sonrası Filipinlerinde yoksulluk ve debdebe bir arada bulunmaktadır. Bir yanda yakınlarına birkaç kuruş gönderebilmek için Kuveyt, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkelerde haklarından yoksun bir şekilde, hizmetçi adıyla köle gibi çalışmak zorunda kalan milyonlarca Filipinli, diğer taraftan ise karısına aldığı ayakkabılar için müze açan bir diktatör.
Baskı olan yerde direniş de olacaktır
Tabii tarihin kanunlarından biri de (buna tarihsel diyalektik de diyebiliriz) aşırı uca evrilen her gücün mutlaka kendisine tepki duyan başka bir güç yaratmasıdır. Siz buna tepkinin dengelenmesi ya da onu normal ve kabul edilebilir bir çizgiye getirmesi de diyebilirsiniz. Filipinler’de de tarih, kanunlarını yeniden devreye soktu ve ard arda gelen diktatör ve yoz rejimlere karşı bir tarafta Çin’den etkilenen, Maocu çizgiyi savunan Filipinler Komünist Partisi adlı yapıyı ortaya çıkarırken diğer taraftan da Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF)’ nin hükümete karşı gerilla savaşı başlatmasına neden oldu. Biri sınıfsal diğeri etnik menşeli iki grup, Marcos diktatörlüğünü köşeye sıkıştırmaya, düzenlediği eylemlerle Filipinlerin Amerikancı diktatörünün koltuğunu sallamaya başlamıştı.
Alınan Amerikan yardımları, askeri harcamalara ile diktatör Marcos’un kişisel servetini artırma, lüks harcamalarını finanse etme, devlet üzerindeki tahakkümünü güçlendirmek için kullanıldığından yoksul ve sefil halkın makûs kaderinin değiştirebilecek bir kalkınma sağlanamıyordu. Köylüler topraksız, yığınlar mülksüz, insanlar işsizdi. Bebek ölümlerindeki yükseklik, hızla artan nüfusu besleyebilecek bir üretimin olmayışı, tüm bunlar ülkedeki öfke ve tepkiyi artıran unsurlardı.
Reform yapmak yerine faşizmi tercih etti
Filipinler halkının bu sefaletine karşın, Amerika’nın en stratejik dostu olmaya ve bu dostluğunu kanıtlamak için her şeyi yapmaya hazır ve hevesli bir diktatör olan Marcos ise servetine servet katmak için bütün diktatörlüğün yaptıklarının aynısını yaptı. Devletin imkân ve zenginliklerini yakınlarına dağıttı, ülke içerisindeki kaymak işleri kendi adına kurdurduğu şirketlere havale etti, devlet sektöründeki yatırımlar ve işletmelerin önemli bölümünü denetimi altına aldı.
Kendisine yönelik tepkileri dindirmek için yapılacak reformlar çerçevesinde özgürlükleri artırmak, yolsuzlukları azaltmak, yoksulluğu rehabilite etmek, başkanlık yetkilerini sınırlandırması gerekirken Marcos, ülkedeki komünist muhalifleri ezmesi için kendini habire teşvik eden Amerika’nın da cesaretlendirmeleriyle bunların tam tersini yaptı. Yani, sıkıyönetim ilan etti, rakiplerini tutuklattı, başkanlık sistemine geçerek bütün yetkileri kendi elinde topladı, eşini de Başkent valiliğine atamıştı, zengin-fakir uçurumu daha da derinleşti, başkanlık yetkilerini artırarak diktatörlüğünü daha da perçinledi. Peki bütün bunlar ülkede yaşanan kanlı çatışmaları, Marcos diktatörlüğüne karşı mücadele edenleri durdurabildi mi? Elbette hayır, 10 yıllık bu dönemin bilançosu son derece kanlı olmuş, bu dönemde Filipinlerde 60 bin kişi ölmüştü.
Marcos sona doğru…..
Tarihin bir başka kanunu da kendisini gücünün zirvesinde hissedenlerin, bunun verdiği özgüvenle baskıları artırmasıyla birlikte sonlarını hızlandırdıkları gerçeğini görememeleridir. Marcos da aynı hataya düştü, yasal ya da değil bütün muhalefeti ezmeye, ülkeyi nefes alamaz hale getirmeye başlamıştı.
Marcos, sürgünden ülkesine dönen Benigno Aqiuno’yu havaalanında öldürtünce kendisini ödüllendireceğini ya da en azından bunu anlayışla karşılayacağını umut ediyordu. Ozan Örmeci bu süreci şöyle aktarıyor: “Suikastta Genelkurmay Başkanı Fabian Ver’in parmağı bulunduğunun ortaya çıkmasına karşın kimse ceza almamış ve Marcos güçlü rakibini öldürterek gücünü koruyabileceğini düşünmüştür. Ancak bu olay Marcos’un iç ve dış desteğini tamamen kaybetmesine yol açmıştır. ABD; detant süreciyle Çin Halk Cumhuriyeti ile yakınlaştığı ve Sovyetler Birliği eski gücünü kaybettiği için artık Filipinler’e eskisi kadar önem vermemektedir. Dahası Filipinli komünistler kendileri bir ordu kurarak askerle çatışmaya başlamıştır. Bunlara ek olarak öldürülen Benigno Aquino’nun dul karısı Corazon Aquino artık halkın gözünde bir azizedir ve siyasal girişimlerine başlamıştır. Böbrek rahatsızlığı nedeniyle sağlığını kaybetmiş ve güçten düşmüş yorgun diktatör 1986 yılında seçimlere izin vermiş ve seçimlerde kilisenin ve askeriyenin de desteğini alan Corazon Aquino’ya yenilerek, karısı ve ailesiyle birlikte milyonlarca dolarla birlikte Havai’ye kaçmıştır. EDSA devrimi olarak bilinen olay sonucunda Aquino başa geçmiş ve Filipinler tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır.”
Filipinler ordusu yıllarca kendisine olağanüstü imkanlar sağlayan Marcos yandaşlarıyla Aquino’nun iktidara gelmesini isteyen askerler arasında bölündü. Bölünme taraflar arasında çatışmaların artmasına neden oldu. ABD’nin desteğini çekmesinden sonra Marcos 25 Şubat 1986’da ülkesinden ayrılarak Hawaii’ye gitmesi üzerine sona erdi. Marcos, Hawaii’de 1989 yılında acı içinde öldü.
Marcos’un arkasında bıraktığı dudak uçuklatan servet
Marcos, normal zenginliğin de ötesinde hayal ötesi bir lüks ve konfor içindeydi. Marcosların ülkeden kaçmasından sonra Filipinler’i ziyaret eden Amerikalı üst düzey bir yetkili Stephen Solarz şunları aktarıyor:
"Beni asıl şaşkına çeviren, sarayın bodrumunda gördüklerini oldu. Duvarlar boyunca uzanan raflarda 3 bin kadar kadın ayakkabısı vardı. Hayatımda, böylesine dev mağazalarda bile rastlamadım- Hepsi Charles Jourdan, Gucci, Ungaro, Beltrami, Pancaldi gibi dünyanın en pahalı markalarını taşıyordu. Bana sorarsanız, tarihin en görkem meraklısı kadını sayılan Kraliçe Marie Antoinette, İmelda Marcosun yanında bohçacı kadın kalır..." Beatrice Zobel ise Marcosların Londra ve New York malikânelerinde, dünyanın en usta ressamlarından çok sayıda tablo bulunduğunu da söylüyordu.
Hürriyet gazetesinde 2008 yılında yayınlanan bir haberde Filipinlerin eski diktatörü Marcosun servetine ait parçaların dökümü şöyle sıralanıyordu:
• New Yorkta 350 milyon dolar değerinde gayrimenkul;
• Gene New Yorkta kentin en değerli yerinde bir otel ve üç blok apartman sitesi;
• Long Island Eyaletinde 19 milyon dolar değerinde bir malikâne;
• New Jersey Eyaletinde iki arsa;
• San Francisco Kentinde apartmanlar, evler, şirketler ve bankalar;
• Los Angelesta 11 milyon dolar değerinde gayri menkul;
• San Diegoda 2 milyon dolar değerinde gayri menkul;
• Pasadena Kentinde Marcosun eski metresi üzerine geçirilmiş bir malikâne;
• Dallasta gayri menkul;
• Londrada lüks apartman blokları;
• Değerli eşyalarla donatılmış 107 metrelik bir yat;
• 278 sandık mücevherat, sanat eseri, altın eşya;
• Kadın giysileri: 3 bin takım iç çamaşırı, yüzlerce elbise, tuvalet eşyası, kürk manto vb;
• 10 (on) külçe altın;
• Filipinlerde nükleer santral yapılması için Westinghouse şirketine verilecek paranın 80 milyon doları;
• İsviçre bankalarında 1 milyar ile 3 milyar dolar arasında para;
• Brezilya’da 300 milyon dolar para.
Marcos’un serveti nereye gitti?
25 yıl süren sefahat ve yağma döneminin ardından Marcos, hırsızlayarak elde ettiği 10 milyar doların 1.5 milyar dolarını yurt dışına kaçırabilmiştir. Ancak Marcos’un ülkesine verdiği zarar sadece rüşvet, yolsuzluk ve israfın getirdiği maliyet olmamış, aynı zamanda ülkenin zenginliklerini yatırıma dönüştürmediği, reformlar yapıp ekonomiyi iyileştirmediği, siyasal özgürlükleri ve demokratik halkları kısıtladığından dolayı ülke 20 yıl geriye gitmiş ve bir türlü kendini toparlayamamıştır. Filipinler’de ekonomik sıkıntılar nedeniyle küçük yaştaki kızların fahişelik yaptığı bir seks ekonomisi meydana gelmiş, dünyanın dört bir yanından gelen maceracılar bu ülkedeki seks turizminin çarklarının dönmesine hizmet etmektedir. Çağdaş Liderler Ansiklopedisi’nin aktardığı veriye göre 1985 yılında, sadece başkentte çalışan fahişelerin sayısı 100 bini bulmuş durumda ve bunların 3 binini yaşları 15 ila 20 arasında değişen kızlar oluşturdu.
Marcos’un kaçmasının ardından Filipinler hükümetinin İsviçre Bankalarındaki paraları geri almak için bulunduğu girişimler kısmen sonuç verse de geri alınan paralar devede kulak misali olmuştur. Milyonlarca doları farklı isimler üzerinden yurt dışına kaçıran Marcos’un servetinin sadece 540 milyon dolarlık bölümü Filipinler’e iade edilmiştir. Filipinler hükümeti yaptığı açıklamada İsviçre bankalarından iade edilecek paraların ülkede Marcos döneminde mağdur edilen, hakları ihlal edilen insanlara harcanacağını, bir anlamda bunun tazminat işlevi göreceğini açıklamıştır.
Birleşikbasın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.