Medeniyetler beşiği Bitlis
Geçmişi M.Ö. 2000'li yıllara dayanan bir yerleşim merkezi olan ve birçok medeniyete beşiklik eden tarihi Bitlis şehri, İslam’ı kabul eden ilk beldelerden biridir.
İpek yolunun geçiş güzergahında olması nedeniyle birçok medeniyete ev sahipliği yapan Bitlis’te, farklı medeniyetlere ait eserlere rastlamak mümkün. Fakat buna rağmen bugüne kadar kentin tarihini ortaya çıkaracak ciddi anlamda bir kazı çalışması dahi yapılmamış.
Bitlis’te farklı medeniyetlerin kültür ve yaşamlarını sergileyen eserlere rastlanmak mümkündür. Bitlis il sınırları içinde Urartu, Pers, Makedonya Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerine ait izlere rastlanmaktadır. Her yönüyle tarihe ışık tutan kent, hem tarihi eserleriyle hem de yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerle ismini gündemde tutan, bağrında peygamberleri, sahabeleri ve evliyaları barındıran Bitlis şehri, son zamanlarda dışarıya verdiği göç dalgasıyla da dikkat çekiyor.
Bitlis İslam’ı kabul eden ilk beldelerden biridir
Halife Hz. Ömer zamanında (641) İslam ile tanışan ilk beldelerden olan Bitlis, o günden bu yana İslam dışı hiçbir yönetimi kendi içinde barındırmamıştır. İslam ile tanıştıktan sonra Emeviler, Abbasiler ve Mervanilerin yönetiminde kalan kent, daha sonra birçok beylik ve medeniyete beşiklik yapmıştır.
1537 tarihli bir icmal defterinde Bitlis, çevresindeki Tatvan, Ahlat, Muş, Bulanık ve Hınıs nahiyeleri kendisine bağlı olan bir Osmanlı ili olarak gösterilmektedir.
Bitlis 17, 18 ve 19. yüzyıllarda bölgenin kültür ve sanat merkezi olmuştur. Dönemin medrese, cami, külliye, han, hamam gibi yapıları bugün ilin geçmişteki o parlak döneminin delili olarak ayakta durmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde monografisini çizdiği dört ilden biri Bitlis'tir. Seyahatnamenin Türkçeye çevrilen 6. cildinin 200 sayfayı aşkın bölümü Bitlis ve çevresini anlatmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı başlarken nüfusu 60 bine yaklaşan Bitlis, Rus işgali sırasında büyük bir yıkım ve göç yaşamış, özellikle Ermeni katliamı sonucu il merkezinin nüfusu birkaç yüz kişiye kadar inmiştir.
3 Mart 1916 yılında Ruslar tarafından işgal edilmesiyle birlikte ikinci büyük göç dalgası yaşanmıştır. Göç eden insanlar, kışın ağır şartları ve olumsuz hava koşulları nedeniyle binlerce kadın, erkek ve çocuk yollarda hayatını kaybetmiştir.
Bu sosyal, kültürel ve ekonomik çöküntünün sonucu olarak 12 Haziran 1929'da 1509 sayılı Kanun'la Muş iline bağlanarak ilçe yapılan Bitlis, 1936 yılında yeniden il olmuştur. Ancak bu güzel şehir tüm çabalara rağmen Birinci Dünya Savaşı öncesi parlak günlerini yakalayamamıştır.
Bitlis isminin kaynağı
Bitlis'in günümüzde kullanılan isminin nereden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Bitlis tarih boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Farklı medeniyetler burayı farklı isimlerle zikretmişlerdir. Bugün Bitlis ismiyle ilgili tarihçilerin üzerinde ittifak ettiği olay ise Makedonya kralı Büyük İskender’in Bitlis’i aldıktan sonra Bedlis (Badlis) veya Leis ismindeki komutanını buraya bırakarak İran ve Hindistan seferine çıktığı ve kentin isminin bu komutanın ismiyle anıldığıdır.
Bitlis’te yetişen mümtaz şahsiyetler
Bitlis, şehirde mezarlarının bulunduğu bilinen Hz. Zulküf Peygamber ve sahabelerden Feyzullah El Ensari başta olmak üzere, yüzlerce alim ve mümtaz şahsiyetler yetişmiştir. Bitlis’in yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden bazıları şunlardır:
“Bediüzzaman Said Nursi (Kurdi), Mevlana Muhammed Berkal’i, Mehmed bin Ali bin El Hüseyin-ül Hilati, Fahrettin Ahlati, Şeyh Tahir-i Gürgi, Mevlana Hüsameddin-i Ali-ül Bitlisi, Mevlana İdris-i Bitlisi, Şems-i Bitlisi, Hacı Hasan Şirvani, Üryan Baba (Şeyh Mahmut Üryani), Müştak Baba, Molla Halil Si’ridi, Seyyid Sıbğatullah El Arwasi (Gavs-ı Hizani), Şeyh Muhammed Diyauddin (Hazret), Şeyh Mehmed-İ Küfrevi, Şeyh Abdürrahman-i Taği, Şeyh Fetullah-ı Warkansi” (Şükrü Tontaş-İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.