Mehmet ŞENLİK
Merhametli olmanın ölçüsü
Müslümanların merhametli olması, Kur'an ve Sünnet'in emrettiği bir husustur. Davetçi ise her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır. İnsanlara merhamet ve şefkati olmayan biri, onların iyili¬ğini ister mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ate¬şinden kurtulup, Allah'ın rızasına ka¬vuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başka¬ları için de sever. Bir davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hi¬dayettir. Şu halde davetçinin en önemli görevi başkalarının da iman ve hida¬yete kavuşması yolunda gayret sarf etmesidir.
Bir anne, çocuğuna olan şefkatinden dolayı onun daima tehlikelerden uzak kalmasını ister, bu uğurda elin¬den gelen her fedakârlığı yapar. Ateşle oynamak isteyen bir çocuk, onun tehlikeli olduğunu bilemez; ama annesi o tehlikeyi bildiği için hemen çocuğunu ateşten geri çekerek yanmasını önlemeye çalışır. Hâlbuki tehlikelerin en bü¬yüğü Allah'a karşı isyan et¬mek ve günaha aldırmadan dalmaktır. Bu şekilde da¬vetçi, annenin çocuğuna olan şefkat ve merhametin-den daha derin bir şefkat ve mer¬hametle kötü yollara sapanları kur¬tarmaya çalışır.üslümanların merhametli olması, Kur'an ve Sünnet'in emrettiği bir husustur. Davetçi ise her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır. İnsanlara merhamet ve şefkati olmayan biri, onların iyili¬ğini ister mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ate¬şinden kurtulup, Allah'ın rızasına ka¬vuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başka¬ları için de sever. Bir davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hi¬dayettir. Şu halde davetçinin en önemli görevi başkalarının da iman ve hida¬yete kavuşması yolunda gayret sarf etmesidir.
Davetçinin merhametli olması hususunda Kur'an'ın açıklaması şöyledir:
“Ey iman edenler!. Andolsun ki; içinizden size, sıkın¬tıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, ina¬nanlara şefkatli ve merhametli bir Peygamber gelmiş¬tir.”
Başka bir ayette Hz. Peygamber'in merhametli ol¬ması sebebiyle insanların etrafında toplanmış olduğu; aksi hâlde kalbi katı olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmiştir.
“Ey peygamber! Allah'ın bir rahmeti sayesinde sen onlara karşı yu¬mu¬şak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphe¬siz onlar senin etra¬fından dağılır giderlerdi.”
Ayeti kerime bu ger¬çeği ortaya koyarak, davetçinin güler yüzlü ol¬ması¬nın önemini belirtmektedir. Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoş¬lanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. Mütebessim bir çehre¬nin ve tatlı bir çift sözün her insan üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkâr edebilir?
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'de de güler yüz, tatlı söz, müsamaha ve mer¬ha¬met o kadar engin idi ki hiçbir kimseye bağırıp çağır¬dığı görül¬memiştir. Her zaman onun hizmetinde bulunan Enes b. Malik bu konuda şöyle de¬r:
“Hz. Peygamber (s.a.v.)'e on sene hizmet ettim, bir kere olsun bana (canı sıkılıp) uf demedi.”
“Onunla karşılaşan ve sohbet eden herkesin kalbi ona karşı bü¬yük bir sevgiyle dolardı. Eline ge-çen her şeyi yoksullara dağıtır ve kapısına gelmiş bulunan hiçbir kimseyi boş çevirmezdi.”
Bir keresinde İslam'a iyice ısınmamış bir bedevi Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna gelerek, ondan bir şeyler istedi. O da bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken Hz. Peygamber:
“Seni memnun edebildim mi?” dedi. Adam: “Hayır, memnun değilim, bu da bir şey mi sanki?” diye söylendi.
Adamın bu neza¬ket dışı davranışına karşı ashaptan orada bulu¬nanlar son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek istediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara dur¬mala¬rını işaret ederek, evine gidip bu adama başka şeyler de getirip verdi. Tekrar adama:
“Şimdi seni memnun ede¬bildim mi?” diye sordu. Adam: “Evet, yardımda bu¬lundun. Allah ehline ve aşire¬tine hayır versin.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona: “Öyleyse gel, demin darılttıklarına bu memnuniye¬tini açıkla da sana olan düşmanlıklarını gider” dedi. Adam içeri girip Müslümanların huzurunda Hz. Pey¬gamber (s.a.v.)'den memnun olduğunu belirtti. Ondan sonra Hz. Peygamber şu misali anlattı:
“Bu adamla benim durumum devesini kaybeden ada¬mın durumuna benzer. Halk devesini yakalayabil¬mek için peşine düşer. Deve kalabalıktan ürküp daha uzaklara kaçar. Sonunda devenin sahibi: “Ben de¬vemin huyunu daha iyi bilirim, benimle devemin ara¬sından çekilin! der. Sonra eline aldığı bir tutam yeşil otla onu yakalayıp, yü¬künü yükler ve üzerine oturur. Eğer bu adam ilk sözünü söylediğinde sizi bıraksay¬dım, onu helak etmiş olurdunuz, o da cehen¬neme giderdi.
İşte Hz. Peygamber'in bu ölçüdeki şefkat ve müsa¬ma¬hası insanları İslam'a çekiyor ve onlara İslam'ı benimsetmiş oluyordu. Bütün peygamberler gön¬deril¬dikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsa¬mahakâr davranmışlardır.
Bizlere düşen peygamberlerin bu güzel metoduna uymak ve uygulamaktır. Allah'a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.