Milli Gazete: Aileyi koruyamazsanız milleti de vatanı da koruyamazsınız
Milli Gazete'nin, aileyi ve toplumu ifsat eden İstanbul Sözleşmesinin yıldönümü nedeniyle çıkardığı özel sayısında 17 yazar, sözleşmenin ağır sonuçlarına dikkat çekerek hükümet yetkililerine seslendi.
Milli Gazete bugün "Bugün Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin İstanbul'da imzaya açıklamasının 9'uncu yılı", "Aileyi koruyamazsanız milleti de vatanı da koruyamazsınız" manşetiyle okurlarının karşısına çıktı.
Gazetedeki tüm köşe yazılarında ve röportajlarında sözleşmenin ağır sonuçlarına dikkat çekildi.
Mustafa Kurdaş: "Aileyi yıkarsanız, yarını da yıkarsınız…"
Mustafa Kurdaş "Kod Adı: İstanbul Sözleşmesi" isimli baş yazısında şu ifadelere dikkat çekti:
İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkmakla, deşifre etmekle akıntıya karşı kürek çektiğimizin elbette farkında olarak yazıyorum bütün bunları.
Kaybedilmiş bir meydan muharebesinin sözleşmesi bile ancak bu kadar yıkıcı olabilirdi. "Muhafazakar" mahalle, Lozan Anlaşması’nı tartışa dursun, ailenin Sevr’ini imzalamıştır da farkında değil. Meydanlarda kazandık ama hep masada kaybettik. Biz birçok masada toprak verdik, imtiyazlar sunduk, emirler aldık, taahhütnameler imzaladık. Ama "ailemizi" bırakarak herhangi bir masadan kalkmamıştık. İstanbul Sözleşmesi, ailemizi teslim anlaşmasıdır. Ailemiz, Avrupa Konseyi’ne bırakılarak masadan kalkılmıştır. Coğrafyamızda sınırları cetvelle çizen emperyalizm, bu kez ailemizin sınırlarını/sınırsızlıklarını çizmiş, belirlemiştir. Masada imzalanmış en büyük yenilgidir İstanbul Sözleşmesi.
Bilmekte fayda var; eğer bilirsek ola ki, çözüm de ararız…
Yineleyelim öyleyse;
Aileyi yıkarsanız; kadını da, erkeği de, çocuğu da yıkarsınız!
Aileyi yıkarsanız, yarını da yıkarsınız…
Aileyi yıkarsanız, yerli ve milli olma hissiyatını da yıkarsınız…
Aileyi koruyamazsanız, milleti de koruyamazsınız, vatanı da…"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: "Görülen erkek zulümleri için yasaya değil tedaviye ihtiyaç vardır"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan da "Biyolojik olarak üçüncü bir cinsiyet yok" başlıklı yazısında İstanbul Sözleşmesi’ndeki toplumsal cinsiyet eşitliği ifadesinin kimliksiz bir topluma zemin hazırladığını ve cinsel kimlik patolojilerini desteklediği belirti.
Tarhan, "Bu nedenle bu ismin "Cinsel Adalet" olarak algılanmasının sağlanması bu mümkün değilse İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum. İstanbul Sözleşmesi dayanılarak çıkarılan 6284 numaralı kanunda niyet okuyarak kanıta dayalı olmadan hüküm verme adaletsizliğinin giderilmesi gerekir. Erkeği ilkesel olarak şiddet potansiyelli var olarak algılamak hukuki bir genellemedir ve adil değildir. Görülen erkek zulümleri için yasaya değil tedaviye ihtiyaç vardır." ifadelerini kullandı.
Mahmut Topbaş: "Tüm partiler nasıl oldu da 'İstanbul Sözleşmesinde' ittifak ettiler?"
Mahmut Topbaş ise "Parti başkanları Allah sizin başınıza vermesin" başlıklı yazısında "Her gün televizyonlarda birinin 'ak' dediğine öbürünün 'kara' dediği partiler, nasıl oldu da 'İstanbul Sözleşmesinde' ittifak ettiler?" diye sordu ve şunları ekledi:
"Komplo teorisyenlerine buradan onlarca değil yüzlerce teori çıkar.
Teoriye girmeden söyleyelim, "İstanbul Sözleşmesi"nin 4/3 maddesinde "cinsel yönelim" içinde olanların korunması kararı alınır. Madde 42’de yöneticiler, "kültür, töre, din, gelenek veya sözde "namus"un gerekçe olarak öne sürülmesinin önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır" diyor. Şöyle varsayın, iki erkek, Taksim Meydanı’nda aleni olarak öpüşmeye başlasalar, görevli polisler "cinsel yönelim"lerine karışabilecekler mi?
Öpüşmenin biraz ilerisine götürseler, ne yapacaklar?
Karakola götürseler, avukatları gelip alıp çıkaracak. O iki eşcinsel, birinin babasının evine gitseler ve ailesine, "Nikahımızı kılmadık ama anne, baba, biz evlendik" deseler.
O evde kalırken işi ilerletip çocuk doğuramadıklarından, spermini annesinin rahmine hastahanede koydurup, baba ve annesine çocuk vererek, onları sevindirmeye kalksalar ne olur?
Doğan çocuk, kimin neyi olur?"
Merve Aydın Küçük: "Aile yapısına zarar verecek her türlü adım engellenmelidir"
AGD Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Merve Aydın Küçük "Bu sözleşme iptal edilmelidir" başlıklı yazısında, İstanbul Sözleşmesinin, kadını koruma kılıfı ile aslında aileyi yıkma ve kadın erkek arasına büyük duvarlar örme projesi olan bir sözleşme olduğuna dikkat çekti.
Küçük: "Toplumumuzun ahlaki temelleri ve medeniyet tasavvuru göz önüne alındığında aile yapısına zarar verecek her türlü adım engellenmelidir. Bunun en başında da bu zihni altyapıyı oluşturan, kabullenmeyi kolaylaştıran TV programları, dizi-filmler ve hatta reklamlarda aynı hassasiyetin gözetilmesi gerekmektedir. Sadece verilere bakıldığında dahi Batı menşeli alınan kararlarla kadın cinayetleri, aile içi şiddet olaylarının büyük oranda arttığı görülecektir." ifadelerini kullandı.
Mücahit Gültekin: "Makinede yerli, aile ve insanda ithal olamazsınız"
"İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmek Meclis’in vatandaşa borcudur" başlıklı bir yazı kaleme alan Mücahit Gültekin, İstanbul Sözleşmesi'nin, geleneksel aile yapımızı imha ettiğini vurguladı.
Gültekin, "Eşinize, çoluk çocuğunuza nasıl davranacağınızın normlarını Avrupa belirledikten sonra tankınız, topunuz, füzeniz milli olsa ne olur olmasa ne olur? Ne de olsa onları kullanacak kişinin karakterini, kişiliğini Avrupa normları belirliyor. Şu sıralar herkesin ağzında olan bir klişe var, "yerli ve milli" diye... Yerli tankımızı yapıyoruz, yerli İHA’larımızı-SİHA’larımızı yapıyoruz, deniyor. Ben de diyorum ki, makinede yerli, aile ve insanda ithal olamazsınız. İstanbul Sözleşmesi’ni AK Parti, MHP, CHP ve HDP hep birlikte onayladılar. Bu Meclis’in halka, bu sözleşmeyi feshetme borcu vardır." dedi.
Ebru Asiltürk: "Sözleşmenin 'feshedilmesi' yapılacak tek çözümdür"
Ebru Asiltürk de "İstanbul Sözleşmesi aile yapımıza atılan bombadır" başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Kısacası İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen bu sözleşme, büyük tehdit ve tehlike içermektedir. Oluşan tahribatın farkına "yıllar sonra" varan hükümet, artık bu konuyu tartıştırmak, müzakere ettirmekten daha fazlasını yapmalıdır. Sözleşmenin "feshedilmesi" yapılacak tek çözümdür."
Dr. Şerafettin Kalay: "İstanbul Sözleşmesi’ne gizlenen virüsler…"
Dr. Şerafettin Kalay, "Aile bozulursa cemiyetin sağlam yapısı da bozulur" başlıklı yazısında aileyi bir arada tutan temel direklerin yıkılmaya, yok edilmeye çalışıldığı, insanı insan yapan değerlerle oynandığını belirtti.
Kalay, "Günümüzde savaşlar şekil değiştirir oldu. Ateşli silahların savaşına ticarî savaşlar, psikolojik savaşlar, biyolojik savaşlar eklendiği gibi insanı insan, milletleri millet yapan değerleri yok etmeye yönelik savaşlar başladı. İstanbul Sözleşmesi’ne gizlenen virüsler herhalde bunun en açık misallerindendir." dedi.
İhsan Şenocak: "Siyasi irade İstanbul Sözleşmesi gibi ailenin intiharı anlamına gelen bir ucubeyi imzalamaktan sorumludur"
İhsan Şenocak, "İstanbul Sözleşmesi insanı tarihten silme projesidir" başlığıyla kaleme aldığı yazıda "Siyasi irade İstanbul Sözleşmesi gibi ailenin intiharı anlamına gelen bir ucubeyi imzalamaktan sorumludur. Hocalar da Allah Resûlünün en iffetsiz bir çağda inşa ettiği o en iffetli millet yapısını esas alarak insanları ‘münkerden’ nehyetmemekle mesuldür. Fesad yolu kanunla meşrulaştırılır, ulema da susarsa gençlik içerisinde bir güruh gider, güzeli bırakıp çirkine mahkum olur. Hz. Lut zamanında olduğu gibi kadınları bırakıp erkeklerle birlikte olma ameliyesini meşrulaştırmaya matuf sefih ameliyelere ‘onur yürüyüşü’der." ifadelerine dikkat çekti.
Prof. Dr. Mehmet Halil Çiçek: "Toplumumuz, idareciler namaz kılınca bu idarecilerin hata yapmayacağı algısına kapılıyor"
Prof. Dr. Mehmet Halil Çiçek de "Milli şahsiyetimizi yok etmenin projesi" başlıklı yazısında şöyle dedi:
Bu İstanbul Sözleşmesi milli şahsiyetimizi yok etmenin projesidir. Ama bu kanuna imza atanların çoğu sonuçlarının böyle olacağını dahi tahmin etmediler. Yarın öbür gün Allah’ın huzurunda bunun hesabını nasıl verecekler.
Bu tür kanunların tadil edilmesi, düzeltilmesi gerekmektedir. Toplum olarak bu konuda çok pasif kaldık. Toplum olarak çok daha sert bir tepki göstermemiz lazımdı. Maalesef bizim toplumumuz, idareciler namaz kılınca bu idarecilerin hata yapmayacağı algısına kapılıyor. Bunların yaptığı büyük hatalardan birisi de İstanbul Sözleşmesi’dir. Yoksa yarın bir gün ne Allah’ın ne tarihin huzurunda hesap verebilirler.
Prof. Dr. Burhanettin Can: "Henüz vakit varken, yarın çok geç olabilir"
Prof. Dr. Burhanettin Can, "İstanbul Sözleşmesi, bir sömürgeleştirme metnidir" başlıklı yazısında İstanbul Sözleşmesi'nin aile içinde barışı değil savaşı isteyen bir mekanizma inşa ettiğini belirterek, " Bizim inançlarımızla, değer sistemimizle ve kültür medeniyet kodlarımızla bağdaşmayan yasa ve sözleşmelerin yapacağı tahribat çok yüksek olacak ve gelecek nesiller çok ağır bedeller ödeyecektir. TÜİK verilerine göre, İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmeyi referans alan yasalar uygulamaya sokulduktan sonra aile yapısında iyileşme değil kötüleşme olmuştur. O nedenle İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan tüm yasalar feshedilmelidir. Henüz vakit varken, yarın çok geç olabilir." ifadelerini kullandı.
Bekir Gündoğmuş: "Yöneticilerimiz herkesten önce imzaya giderek dayatmaya bile vakit bırakmadılar"
Bekir Gündoğmuş, "Küresel Güçlerin LGBT ve Feminizm Dayatması" başlıklı yazısında " Karı-kocayı birbirine rakip/düşman hale getiren, böylece şiddeti azaltmak bir yana yaygınlaştıran, aile kavramı yerine eş/partner kelimesini ikame etmeye çalışan, toplumsal cinsiyet-cinsel yönelim gibi kavramlar üreterek zihinsel işgale yeltenen bir akıl (!) var orta yerde! Ve bu şizofrenik akıl; ünlü kişileri, sağlık kuruluşlarını, siyasi partileri, hükümetleri, şirketleri, medyayı, akademiyi… hülâsa kullanabileceği ne varsa tamamını kullanmakta bu uğurda.
Sapkınlıklara destek vermeyen ülke yöneticileri ya da çevreler "homofobi" nitelemesiyle tüm dünyada ifşa ediliyor. Uganda, Kenya gibi ülkeler bunun son örnekleri. Siyaset aracılığıyla açıkça bir dayatma var yani. Bunu Türkiye için söylemiyorum yalnız. Ne yazık ki yöneticilerimiz herkesten önce imzaya giderek dayatmaya bile vakit bırakmadılar(!)." ifadelerine dikkat çekti.
Abdülaziz Kıranşal: "İstanbul Sözleşmesi, Müslüman bir toplumun aile yapısını yerle bir etmek için tasarlanmıştır"
Abdülaziz Kıranşal da kaleme aldığı, "İstanbul Sözleşmesi bir toplumsal cinnet projesidir" başlıklı yazısında, şunları söyledi:
"Aileyi ayakta tutan anneliğin ve ev hanımlığının değersizleştirildiği, iffet, ar, hayâ, namus gibi kavramların kadının erkek tarafından kontrol edilmesini sağlayan; ayrımcılık ve şiddet üreten kavramlar olarak tanımlandığı, ailenin kadına ve çocuğa şiddetin üretildiği tehlikeli bir mekân olarak gösterildiği İstanbul Sözleşmesi, Müslüman bir toplumun aile yapısını yerle bir etmek için tasarlanmıştır.
İşin en üzücü tarafı kadına şiddeti önleme propagandasıyla sunulan bu sözleşmenin dünyada nerde bir kadın varsa ona şiddet uygulamış Batılı emperyalistler tarafından hazırlanmış olmasıdır.
Sema Maraşlı: "Görünürde sözleşmeden çıkmak çok basit…"
"En ağır sonucu Türkiye yaşıyor" başlıklı yazısında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmanın zor bir prosedür gerektirmediğini hatırlatan Sema Maraşlı, "Sözleşmenin sonunda, istemeyen ülkenin istediği zaman çıkabileceği belirtilmiş. Sadece 3 ay önceden haber vermek yeterli oluyor. Sözleşmeyi imzalayıp çıkmak isteyen her ülke istemediği takdirde 3 ay sonra çıkmış oluyor ve herhangi bir yaptırım yok. Görünürde sözleşmeden çıkmak çok basit… Tüm bu sebeplere rağmen halen İstanbul Sözleşmesi’nde bu kadar ısrar ediliyor olması, ‘Geri planda bizim bilmediğimiz bir şey mi var?’ sorusunu akıllara getiriyor. Yani bu diretme meselesinin hiçbir iyi niyetle karşılanacak tarafı yok." diye konuştu.
Av. Mustafa Yaman: "İfsat sözleşmesi, aciliyetle feshedilmelidir"
Av. Mustafa Yaman, "İstanbul’a yabancı ifsat sözleşmesi" başlıklı yazısıyla sözleşmenin maddelerine dikkat çekerek, "Tercüme kurnazlıklarıyla halktan gizlenen hususlar, vahim ahlaki dejenerasyonu ortaya koymaktadır. Yukarıda yer yer iktibas ettiğimiz üzere, yorumsuz da ortaya konulsa, milletin değerleriyle taban tabana zıt olduğu apaçık ortada olan ifsat sözleşmesi, aciliyetle feshedilmelidir; derhal ve hemen!.. "Nass" olmadığına göre…" ifadeleri kullandı.
Şeyh Abdullah Taylan: "Hiçbir siyasi kaygı aile yapımızın üzerinde değildir"
"Kirli sözleşme, gündemimizden ve hayatımızdan çıkarılmalı" başlıklı bir yazı kaleme alan Şeyh Abdullah Taylan da şunları söyledi:
Ahlak, millet, din ve vatan düşmanları ifade ettiğim gibi kadın ve aile kavramları üzerinden bizi var eden değerleri parçalamanın arzusundadırlar. Bugün kamuoyunun İstanbul Sözleşmesi olarak bildiği, sözüm ona kadına şiddet ve aile içi şiddeti bitirmek için imzalanan bu akit bir an evvel milli ve manevi değerlerimize uygun hale getirilmelidir. Kaldı ki bu sözleşmenin maksadı ayan beyan ortaya da çıkmıştır, amaçlanan asla kadının onuru ve Müslüman’ın aile birliği değildir. Hiçbir ekonomik ve siyasi kaygı istikbalimiz olan neslin ahlak sıhhati ve istiklalimiz olan aile yapımızın üzerinde değildir.
Adnan Öksüz: "İstanbul Sözleşmesi devlet üstü bir güç!"
Adnan Öksüz ise "İstanbul Sözleşmesi’nde "Grevio Skandalı!" başlıklı yazısında İstanbul Sözleşmesi şunları dayattığını vurguladı: 1) Sistematik bir denetim. 2) Muntazam aralıklarla raporlama. 3) Yerinde araştırma soruşturma yapma yetkisi! 4) Yüz yüze görüşmeler yapma izinleri var! 5) Kendi çalışma esaslarını kendileri belirliyor. 6) Devletlerden raporlar istiyor! Devlet üstü bir güç!"
Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik: "İstanbul Sözleşmesi, İstanbul’un fethinin intikamıdır"
İstanbul Sözleşmesi’nin toplumda oluşturduğu yıkımı değerlendiren Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, "İstanbul Sözleşmesi, İstanbul’un fethinin intikamıdır. İslam dünyasına yönelik de bir tehdittir. İstanbul’da 7 Nisan 2011’de ve 11 Mayıs 2011’de yapılan toplantıda ilk imzayı Türkiye’nin atması ile övünüyorlar. Ama son olarak Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın 24 Nisan’daki hutbesi, sonrasında baroların ve sözde İnsan Hakları Derneği’nin tepkisi, İstanbul Sözleşmesi’ni kimlerin savunduğunu görmek açısından çok iyi olmuştur. Ayrıca geçtiğimiz hafta Macar Parlamentosu İstanbul Sözleşmesi’ne ret oyu vermiştir. Bulgar Kilisesi’nin başını çektiği bu ret hadisesi Slovakya gibi bazı Avrupa ülkelerinde de ret olmuştur. Hatta Ermenistan’da bile İstanbul Sözleşmesi uygulanmasın diye imza toplanmıştır." dedi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.