Abdullah KAVAN
Mısır; bir acı tablo
İslam âleminde birçok acı tablo var. Darbenin beşinci yılında Mısır'ın acı tablosunu bugün gazete köşemize taşıdık. Arap dünyasındaki dikta rejimler, küresel emperyalizmle de işbirliği yaparak halkların özgürlük mücadelelerinin önünü kesmek ve kazanımlarını geri almak amacıyla uşaklarının eliyle “ihaneti” bir koz olarak kullanırlar. Bu kozla kendilerine bağlı diktatörlerin devrildiği ülkelerin her birinde sistematik bir şekilde bu kozlarını sahaya sürerler. Mısır'da da öncelikle “Baltacı fitnesi” adı verilen bir fitne savaşı başlatıldı. Bu fitne savaşının amacı halkın iradesiyle seçilmiş olan yönetimin kendiliğinden çökmesine yol açmaktı. Fakat Baltacı fitnesini uzun süre finanse etmelerine rağmen bunu başaramadılar. Bunun üzerine kendilerine uşaklık eden General Sisi'nin devreye girerek askerî darbe gerçekleştirmesini sağladılar.
Mısır'daki fitneye dışarıdan destek veren Suudi Arabistan, BAE gibi dikta rejimleri, halkın iradesiyle seçilen Muhammed Mursi'ye karşı 30 Haziran 2013'te bir sivil darbe gerçekleştirdiler. israil destekli bu darbe yine israilin istediği gibi işleniyordu. Zira darbecilerin ilk icraatları Mursi döneminde kademeli bir şekilde kaldırılan Gazze ablukasının yeniden kaskatı bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Refah sınır kapısını kapatmak oldu. Bu uygulamalarına da bölgede istikrarsızlık ve bazı karışıklıklar olmasını gerekçe gösterdiler. Bunun yanı sıra Gazze'nin hayat damarları olarak nitelendirilen tünelleri tamamen kapatmak veya kullanılamaz hale getirmek için de ellerinden geleni yaptılar.
Zulme karşı çıkanların susturulması için işletilen yargı mekanizması vasıtasıyla yüzlerce insan idam cezasına mahkûm edildi ve bunların birçoğu da infaz edildi. Siyasi muhalefetin tamamen susturulması amacıyla kullanılan ve “istiklal mahkemelerini” andıran yargı zulmünün gittikçe genişlemesi çok sayıda insanın ülkesini terk ederek başka ülkelerde yaşamak zorunda kalmasına neden oldu.
Cunta, görünüşte sivil yönetime geçmek istediği iddiasıyla göstermelik olarak seçimler gerçekleştirdi. Fakat bu seçimlerde halkın özgür iradesini ortaya koymasına fırsat verilmesinin amaçlanmadığı, halktan sadece kendisine dayatılanı kabul etmek için sandık başına gitmesinin istendiği çok açıktı.Türkiye de en yüksek katılımla gerçekleşen 24 Haziran seçiminin tam aksine Mısır'da tarihteki en düşük katılımlı seçim gerçekleşti. Çünkü cunta yönetimi halkın iradesini özgürce ortaya koyabilmesine fırsat verilmesi durumunda 25 Ocak 2011 devrimi sonrasında sergilediği tavrın arkasında duracağını çok iyi biliyordu. O yüzden halka böyle bir fırsat verme niyetinde değildi.
Halk da cuntanın gerçekleştirdiği seçimlere itibar etmedi ve boykot etmeyi tercih etti. Dolayısıyla cuntanın gölgesinde gerçekleştirilen seçimlere katılım çok düşük oranlarda oldu. Katılanların önemli bir kısmını da oy kullanmaya zorlanan devlet memurları oluşturuyordu. Bundan dolayı yapılan göstermelik seçimlere rağmen Mısır'da hiç kimse sivil yönetime geçildiğini düşünmemekte, cuntanın aynen devam ettiğine inanmaktadır. Mısır halkı bugünkü yönetimi de bir cunta yönetimi olarak görmektedir. Halk bu zorba ve acı tablonun değişimi için fırsat kollamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.