M. Zülküf YEL
Mısır Katliamının Düşündürdükleri
Mısır’da yaşanan katliama bakıldığında, işlenen bu vahşete katliam demek bile hafif kalıyor. İşlenen cürmün ağırlığı o denli büyük ki, tarif edilemez.
Yabancı düşmanlara karşı ülke sınırlarını koruması gereken ordu, adeta ekin biçer gibi, silahsız sivil halkı katliamlardan geçiriyor. Halklarını katletmekten başka hiçbir marifeti olmayan bu ordular, yıllardır düşmana karşı tek bir kurşun atmamışlardır. Siyonistlerle yaşanılan savaşta bu kabil üç devletin orduları hezimete uğramıştı. Tek fonksiyonları; emperyalizmin çıkarlarını tehdit eden unsurları batırmak ve küresel zulüm mühendisliğine başkaldıran muvahhitleri katletmektir. Boyunlarına zillet halkası geçirilmiş, zillet ve meskenet libası giymiş bu sefil ve zalim güruh, efendilerinden aldıkları talimatla pervasızca masum kanı akıtmaktadır.
Artık İslam Ümmeti, zihinlerini ve ruhlarını esir alan prangaları ve zincirleri kırmalı, bazı ezberleri bozmalıdır. Ordu gibi kurumların niteliği sorgulanmalıdır. Halkı Müslüman olan devletlerin orduları Müslümanların kontrolünde değildir. Özellikle Ortadoğu’daki ordular, ordu olmaktan çıkmış, adeta (sözde emniyet ve asayişi sağlayan) bir jandarma gücüne dönüşmüştür. Halkının güvenliğini, ülkenin asayişini sağlamak yerine, terör estirmeyi misyon edinmiş ve halkı katliamdan geçiren bir güce dönüşmüştür.
Mısır’da yaşanan vahşet ve katliama bakıldığı zaman, bütün bu zulmün bir plan dahilinde gerçekleştiği görülecektir.
Ama baştan beri yerli köleler ve onların küresel efendilerinin tüm hesapları, yiğit Mısır halkının onurlu duruşu karşısında akamete uğramıştır. Halk inisiyatifinin intifadası ve tavizsiz tutumu, tüm hesapları alt üst etti.
Mısır’da devrimin gerçekleştirildiği günden beri, egemen güçler ve onların köleleri, devrimin gerçek mecrasına oturmaması için ellerinden geleni yaptılar. İslami şahsiyetlerin başarılı bir yönetim modeli oluşturup da tüm Ümmete örnek olmaması için ellerinden geleni yaptılar. Tüm kurumların işleyişini kilitleyerek siyasal İslam anlayışını mahkum etmeye çalıştılar. Her şeye rağmen rakamlara bakıldığında, Mursi iktidarı döneminde, Mısır halkına çok değerli hizmetler yapıldı. Her türlü baskıya rağmen Filistin davası desteklendi, Siyonistlerin sömürü çarkına kurban verilen birçok değer, bu çarkın dişleri arasına çekip çıkarıldı. İsrail’e neredeyse bedava denilecek bir fiyata peşkeş çekilen doğal gaz konusunda yeni düzenlemeler yapıldı. Her açıdan Ortadoğu’da Siyonistlerin tahtı sallandı.
Diğer tüm yöntemler başarısız kalınca, Truva atı mesabesinde olan Mısır ordusuna görev verildi. Bir yıldır bu darbenin hazırlığı yapılıyordu. Son birkaç ay içerisinde de Amerikalı yetkililerle defalarca darbe planı gözden geçirildikten ve açık talimattan sora meşum darbe gerçekleştirildi.
Köleler, her şeyi bir oldubitiye getirip iktidarı tamamen ele geçireceklerini düşünüyorlardı. Birkaç gösteriden sonra, tutuklama ve lokal katliamlarla halkı sindirebileceklerini düşünüyorlardı. Ama bekledikleri olmadı. Kitlelerin gücü, meydanlara yığıldı ve darbecilerin apoletlerini sarsmaya başladı. Ramazana ve Kahire’nin sıcağına rağmen kitleler meydanları terk etmediler hatta daha fazla artış oldu. Yapılan vahşice katliamlar da fayda vermedi. Terörist ordu ve çeteci baltacıların katliamı, kitlelerin daha fazla meydanlara yığılmasına yol açtı. Sessiz çoğunluk, siyasi iradesini namus bilip namusuna sahip çıktı ve sesini yükseltti. Siyasi haramilik yapmaya çalışan ve devrimi çalmaya çalışan köle zihniyetlilere boyun eğmediler. Bedel ödediler; ama asla vazgeçmediler.
Ramazan ayında Mısır halkı büyük bir sabır testinden geçti.
Kitlelerin her geçen gün meydanları doldurup devrime daha fazla sahip çıktıklarını görünce, bu defa son kartlarını açıp büyük bir katliama imza attılar, pervasızca çocuk kadın demeden insanları şehid ettiler.
Halk, her şeye rağmen silaha başvurmayıp intifadayı tercih ederken ve Mısır’ın, Suriye’ye dönüşmemesi için ellerinden gelen gayreti ortaya koyarken, köleler ise saltanat ve iktidarlarını kaybetmemek için tüm Mısırı ateşe vermeye hazırlar.
Mısır halk intifadası mecrasından çıkarılarak, Müslümanlar, silah kullanmaya mecbur edilmek isteniyor. Böylelikle tüm dünya kamuoyuna Mısır intifadasını, terörizm ve anarşizm olarak takdim edilip mahkûm ettirilmesi düşüncesi var.
Mısır halkı ise, gerçek bir inkılabın peşinde… Gerçek bir inkılap için bedel ödeme noktasında her zamankinden daha fazla karalılar.
Küresel güçlere gelince, şer ittifakının temel üç hedefi vardır:
1) Öncelikle kölelerin iktidarını tahkim etmek ve eskiye geri dönüp devrim kazanımlarını sıfırlamak. Böylelikle Siyonistler için eski avantajlı pozisyonunu oluşturmak.
2) Siyasal İslam’ı kötü bir tecrübe olarak dünyaya sunmak ve bu mecrada devrim düşüncesine sahip halklara ve kitlelere bu yolun mümkün olmadığı, bu yolun kaos ile neticelendiğini kabul ettirmek. Siyasal deneyim seçenekleri arasından Siyasal İslam’ı çıkarıp saf dışı etmek.
3) Tüm İslam ülkelerini kaosa sürüklemek ve biribirleri ile sorunlu ülkeler halindeki küçük devletçiklere ayırma planını, İslam dünyasının en önemli üç aktöründen birisi olan Mısır’da devreye sokmak. Bu kaos ortamının oluşması içinde köle darbecileri vahşete ve katliama yönlendirmek. İslami kesimi de bu kaosun içine girmeye mecbur etmek.
Diyoruz ki, ey zalimler ve firavunlar, kitlelerin gücü, Musaların direnişi, silahlarınızdan ve oyunlarınızdan daha güçlüdür.
Mısır ve İslam Ümmeti’nin şafaklarından, şehid kanlarının bereketi ile, bir zaferin zuhurunu Rabbimiz’den niyaz ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.