Selahaddin YILDIRIM
Mısır’da İç Savaş Tehlikesi
Ortadoğu coğrafyası her zamankisinden daha çok tehlikeli bir süreçten geçiyor. Osmanlının yıkılışı ile beraber bölgeyi işgal eden Avrupalı güçler, belli bir süre sonra işgallerini askeri olarak sonlandırdılar; ama ekonomik ve siyasi alandaki hegemonyalarını iktidara getirdikleri hanedan ve diktatörler aracılığı ile sürdürmeye devam ettiler. Emperyalistler tarafından kurulan Siyonist İsrail de sürece dahil olduktan sonra bölgedeki istikrarsızlık ve huzursuzluk giderek arttı. Yüzyıllardan beri tek bir çatı altında, beraberce yaşama fırsatını yitiren İslam ümmeti,(Arap,Türk,Kürt,Fars vd) küçülüp parçalanarak yabancıların avı olma ve yek diğerine düşman kesilmenin doğurduğu sancılarla kıvranmaya devam ediyor.
İran İslam devrimi ile batıya karşı siyasi, ekonomik ve askeri bağımsızlık sağlama ve onların kuklası olan diktatörleri devirip İslami değerleri hayata geçirme tecrübesine şahit olan bölgemiz, son olarak Arap Baharı denilen süreç ile yeniden bir silkinişe sahne oldu. Bahar süreciyle önemli işbirlikçi kuklalarını kaybeden Batı, süreci saptırmak ve engellemek için müdahaleye başladı. Bölgenin en büyük ülkesi Mısır şu an bu türden bir müdahalenin sahası durumundadır. Mısır ordusu ABD’nin emri ve desteği ile darbe yaptı ve halkın özgür oyları ile seçtiği Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirdi.
Üçüncü haftasını geride bırakan askeri darbe, Mısır dahilinde mevcut durumu daha da tehlikeli bir noktaya getirmekten başka bir iş yapmadı. Meydanlarda barışçı gösterilerine devam eden halkın üzerine ateş açılıyor, katliamlar yapılıyor. Emniyet ve ordunun desteğindeki baltacı gurup, vahşi saldırıları ile kadınları ve kucaklarında taşıdıkları bebeklerini katlediyor.
ABD ve İsrail, kendi hesaplarına göre önemli bir tehlikeyi bertaraf etmeyi başarmış görünüyorlar; ancak, evdeki hesap çarşıdakine uyacak mı? Bunu da zaman gösterecek. Diktatör yönetimlere karşı tutuşmuş özgürlük ateşini söndürmeye hiçbir beşeri gücün yetmeyeceğini geçmiş tarihi tecrübelerden biliyoruz. Mısır meydanlarındaki direniş sürdüğü müddetçe cuntacı ve darbecilerin pek yakında işledikleri cinayetlerin hesabını vereceklerine inanıyoruz. Özetlersek; Mısır’da yapılan askeri darbe, diktatör Mübarek’i devirip İhvan’ı iktidara taşıyan 25 Ocak 2011 devriminin rövanşıdır. Diğer bir ifade ile bir karşıdevrimdir. Mısır halkı yapılan askeri darbe ile cezalandırılmıştır. Eski diktatör ve Amerikancı yönetim geri gelmiştir. Camp David antlaşmasının tehlikeye girmesi ve Mısır’ın Amerikan yörüngesinden çıkma tehlikesi askeri darbe ile önlenmeye çalışılmıştır. Darbeden sonra, ABD’nin Mısır ordusuna yapacağı desteği sürdürmesi için İsrail’in bizzat girişimlerde bulunması, zengin körfez ülkelerinin kesenin ağzını açması askeri darbenin kimler hesabına yapıldığını göstermek açısından dikkate değerdir. Mısır’daki bu krizin bir iç savaşa dönüşme riski malesef var. Cuntanın başı Sisi’nin, halkı sokağa çağıran son açıklamaları, bir iç savaş çağrısından başka bir anlam taşımamaktadır. Baltacı gurup bu katliamlarına devam ederse, radikal silahlı İslami gurupların da işin içine girme ihtimalini güçlendirir. Böyle bir durum ise Allah korusun ikinci bir Suriye demektir. Son günlerde Sina’da ordu birliklerine karşı girişilen silahlı saldırılar ile bu ihtimal ciddiyetini arttırmış bulunmaktadır.
Mısır’daki tehlikeyi bertaraf ettiğini zanneden ABD ve İsrail önümüzdeki günlerde neler planlıyor acaba? En büyük düşman İran ve Hizbullah’a sıra ne zaman gelecek? Ya Türkiye? Ak Parti Hükümeti ile İsrail’in arası hala iyi değil. Davos’un hesabını sorma işi Erdoğan’a çok daha zorlu günler yaşatabilir. Mısır’da askeri darbe yaptıran odakların yapmaları gereken daha çok işleri var. Çünkü, BOP süreci devam ediyor. Önümüzdeki günlerde Türkiye’yi içeriden karıştırıp Hükümeti zora sokma planlarına şahit olabiliriz. PKK ile rölantide seyreden barış süreci aniden sona ererse Hükümet zora girer.
Suriye’de son haftalarda Esed güçleri, Hizbullah’ın desteği ile muhaliflere karşı başarı sağlamaya başladı. Kuzeyde Kürtlerin özerklik talebine göz kırpan Baas rejimi, hem muhalifleri parçalayıp birbirine kırdırmak, hem de Kürtlerin haklı taleplerine her zaman karşı durma refleksine sahip Türkiye’yi bir yanlışa sürükleyerek Ak Parti Hükümeti’nin PKK ile başlattığı barış sürecini akamete uğratmayı hedeflemektedir. Dileriz Hükümet bu oyunu fark eder de, kendisini ve ülkesini bir felakete sürüklemez.
AB, bu haftanın başında aldığı bir karar ile Hizbullah’ı terör listesinin başına koydu. Bu kararın ABD ve İsrail’in baskıları sonucu alındığında şüphe yoktur. Karardan cesaret alacak Siyonist katiller, yarın öbür gün Hizbullah veya Hamas’a hava saldırısında bulunabilirler. Mısır’daki Amerikan destekli askeri darbeyi bölgede yeni sıcak gelişmelerin habercisi olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bölgenin üzerinde dolaşan kara bulutların toplu bir felakete dönüşmemesi ve Mısır’da bir iç savaşın çıkmaması için dua ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.