Dr. Abdulkadir TURAN
Mısır`ın Umutla İmtihanı
Mısır, umut konusunda ibret alınacak bir diyardır. İman ehli, en az dört kez Mısır’da umutla imtihan oldu. Umudun tükenme noktasına geldiği bir noktada Mısır’dan büyük bir kurtuluş doğdu. Umudun darmadağın olduğu bir aşamada Mısır, insanlığın kurtuluşuna beşiklik etti
Dünyayı ellerinde bulunduran güçler, İslam dünyasına yönelik “Umut Söndür” oyunu oynuyor. Nerede bir umut oluşsa, o umudu işlevsizleştirecek bir dizi program uyguluyor.
“Umut”, düşünceden de daha güçlüdür. Zalim, düşünceye göz yumabilir ama mazlumun umuduna katlanamaz.
Pek çok düşünce doğar ve ölür. Oysa umudun eyleme yansıyan bir yönü hep vardır. Umut var oldukça eylem (amel) varlığını sürdürür.
Mazlumun kurtuluş umudu, zalim için daima bir tehdittir, zalimin uykusunu kaçırır, onun imkânlarını harekete geçirir, ona tedbir aldırır. Zalim, mazlumun umudunu söndürünceye kadar bu tedbirleri devam ettirir.
Bu yönde zalim köle sahiplerinin bilinen bir yöntemi vardır. Kölenin kurtuluş umudunu koruyup korumadığını yoklamak için köleye kontrollü kaçış imkânı tanır, her kaçış belirtisini bir diğerinden daha ağır cezalandırır, köledeki kurtuluş umudunu söndürür. Kurtuluş umudunun tükendiği yerde köle artık “sadık köle”dir, sahibi ondan yana güven içindedir.
“Ey oğullarım! Gidin de Yusuf ile kardeşini bulmaya çalışın; Allah’ın rahmetinden de ümit kesmeyin. Allah’ın rahmetinden ancak kafirler umudunu keser.” (Yusuf / 87)
BİRİNCİ İMTİHAN
Hz. Yusuf’tan önceki Mısır, bugünkü ifadeyle sosyetik bir yaşamın hakim olduğu bir Mısır’dı. Sarayların ahlâksızlık yuvasına dönüştüğü, ahlâksızlığın bereketsizliğe yol açtığı bir Mısır…
Yüce Allah, o Mısır’a bir kuyuya bırakılarak ölüme terk edilen Hz. Yusuf’u gönderdi.
Yüce Allah, Hz. Yusuf’u kuyudan çıkardı. Mısır’ın saraylarına yerleştirdi. Hz. Yusuf, zindana düştü, sefahatin hak hukuku unutturduğu bir ülkede zindanda unutuldu. Yüce Allah, onu Mısır’a vezir etti. Hz. Yakup (as), umut imtihanını kazandı. Hz. Yusuf (as) umut imtihanını kazandı.
Yüce Allah, dilediği kullarını Mısır’da buluşturdu. Sefahat içindeki Mısır, insanlık için bir umut kaynağına dönüştü. İnsanlık o günden bugüne Hz. Yusuf (as) ile umut buluyor.
İKİNCİ İMTİHAN
Hz. Yusuf (as)’un ıslahatından sonra zamanla yoldan çıkan Mısır, Hz. Musa (as)’dan önce bugünkü dünya sistemine benzer bir iktidara ulaştı. Saltanat (güç), sahte din ve paranın (kapitalizmin) buluştuğu ve bu buluşmanın ilahlık iddiasına varacak bir haddi aşmışlığı doğurduğu bir Mısır…
Firavun, Hz. Yakub’un soyundan gelen bütün erkek çocuklarını öldürerek mazlumların kurtuluş umudunu yok etmek istedi. Firavun güçlü, Hz. Musa ve Hz. Harun (as) kardeşler zayıftı. Toplum, Firavun’un iktidarına güveniyor. Hz. Musa’nın kavmi, Hz. Musa’nın kendilerini kurtuluşa erdireceğinden kuşku duyuyordu. Bütün maddi sebepler, Firavun ve çevresinden yana görünüyordu.
Yüce Allah, Firavun’un iktidarını Kızıldeniz’de boğdu. Hz. Musa (as)’nın kıssasından ise bütün dünya mazlumları için bir umut oluşturdu. O günden bugüne, dünyanın ezilen toplumları bu kıssadan güç alıyor. Bu kıssa ile yolunu buluyor.
ÜÇÜNCÜ İMTİHAN
Mısır, Hz. Ömer (ra) zamanında İslam nuruyla aydınlanmışken zamanla sefahate daldı; Selahaddin-i Eyyûbi’den önce Fatımilerin iktidarında İslam dünyası için bir baş belasıydı.
Yüzbinlerce siyahî köle çalıştırarak Firavuni bir saray hayatı yaşayan Fatimi sultanları “vezir çatıştır” oyunu oynayarak Mısır halkının enerjisini tüketiyor, bu “keyifli” oyundan aldıkları güçle iktidarlarını sürdürüyor, Kudüs işgalcisi Haçlılar için hayat kaynağı oluyorlardı.
O dönemin siyasi çürümüşlüğünün simge ismi Fatımilerin büyük veziri Şaver’dir.
Şaver, kıvrak siyasi zekâsıyla 1 güç durumda kaldıkça Haçlılardan ve çevre emirliklerden yardım alır, gücünü ispat eder, rakiplerini öldürme rüştüne ulaştığı anlaşıldıkça Fatımilerden büyük vezirlik beratı alır, büyük vezirlik makamına oturur.
Ancak, bu oyun içinde bir kez rakipleri ondan önce davranıp Haçlılarla ittifak yapınca Şaver için Nureddin Zengi Hazretlerine başvurmaktan başka çare kalmaz.
Ve bu başvuru, vezir çatışmaları ve Haçlı işbirliği içinde umutların tükendiği Mısır’a ikinci bir Yusuf getirir. Eyyub’un oğlu Yusuf orada Selahaddin olur, dinin kurtuluş bayraktarı olur.
Şaver, bir Enver Sedat’tır, bir Hüsnü Mübarek’tir ve artık bir Sisi’dir; Mısır’daki kirlenmişlik dönemlerinin bir toplamıdır.
Nureddin Zengi Hazretleri, Şaver’in çağrısı üzerine Mısır’a Selahaddin’in amcası Şirkuh’un komutasında bir ordu gönderdi. Şirkuh, haçlı ve işbirlikçilerini yendi. Ancak Şirkuh’un Mısır’da güçlendiğini görünce Şaver’in iktidar hırsı depreşdi; Şaver, Kudüs işgalcisi Haçlı kralı birinci Amori’ye ulaştı, onu Mısır’a davet etti. Buna karşılık Haçlı ordusunun Mısır’a gelirken kat edeceği her fersah için bin dinar ödedi. Topraklarını işgal etsinler diye düşmana para vermek… Bugünkü kimi kralların tutumunu ne de çok andırıyor.
Bir kaç geliş gidişten sonra Haçlılar Şaver’in desteğiyle Kahire’ye yerleşti, orada bir garnizon kurdu. Haçlıların melaneti o boyutlara ulaştı ki Fatımi Sultanı Adid bile Nureddin’e gönderdiği mektubunda “Sarayımdaki kadınlar da senden kendilerini Haçlılardan kurtarmanı istiyorlar” diye yalvarıyordu. Müslümanların namusunu Haçlılara peşkeş edecek kadar “at çalan Şaver’in tutumu ailesinin dahi tepkisine yol açtı.” Halife Adid’in çağrısı üzerine Mısır’a bir daha gelen Şirkuh’un gayretlerine karşı babasının Haçlılarla yeniden işbirliği yaptığını gören Şaver’in oğlu Kamel, babasını şikâyet etti.
Selahaddin Hazretleri, Şaver’i, Şaver’in kölelerini ve Şaver’in sultanını Mısır’dan temizledi. Köhnemiş Mısır, İslam iktidarının ve Kudüs’ün kurtuluşunun karargâhı oldu, İslam dünyasının kurtuluşuna öncülük etti. O günün İslam dünyasında Abbasi Sultanları Bağdat’taki zevk ve sefa içinde, Kudüs’ün kurtuluşuna sevinmediler. Aksine Selehaddin’in güçlenmesinden korktular. Harem-i Şerif’te, onun Hac kafilesine saldırdılar. Ve onun büyük dostu, büyük komutan İbn’ûl Mukaddem’i Arafat’ta şehid ettiler.
Dönemin Halep yönetimi, Sadeddin Gümüştekin’in yönetiminde Bağdat’tan bin beterdi. Sûnni bir alim olan Gümüştekin, iktidar hırsı uğruna Haçlılarla işbirliği yapmakla yetinmedi, İsmaili Şiiler ve Haşhaşi çetelerle işbirliği yapıp Selahaddin’e suikast düzenlettirdi.
Bu kadar farklı grubun çirkinliğe battığı o çağda o bitmiş Mısır, Selahaddin’in en büyük güç kaynağı oldu. Selahaddin, sırtını oranın ekonomik imkânlarına dayayıp Kürt ve Türk savaşçı gücüne ulaştı, onları buluşturup İslam dünyasını Haçlı belasından kurtarma şerefine nail oldu.
“Bu İslam âleminden, bir şey çıkmaz” diyen herkes, o gün bin pişman oldu. Selaheddin’i, Şaver’i tanımadan bugünkü Mısır’ı anlamak güçtür. O dönemin emirliklerini bilmeden bugünkü Katar, Suudi, Kuveyt emirlerinin endişelerini (!) anlamak güçtür. Şaver bir insan tipidir, bazen Mübarek olur, bazen Sisi, bazen bir başkası...
DÖRDÜNCÜ İMTİHAN
Napolyon, İngilizlerin Hindistan sömürgesine karşı Mısır’ı Fransızların göç kaynağı sömürgesi haline getirmek istedi. Mısır’ı işgal etti, çağın belamlarına rüşvet verip onların övgü ve desteğine konu oldu.
Napolyon Mısır’da tutunamadı ama Mısır ondan aldığı aşıyla modernizm sürecine girdi.
İslam dünyasında 19. yüz yılda başlayan Batılılaşmanın başlangıç yeri sanılanın aksine İstanbul değil, Mısır’dır. Mısır’daki Batılılaşmayı İstanbul değil, İstanbul’daki Batılılaşmayı Mısır besledi.
Paris’e ilk öğrenci gönderen ve orada bir okul açan Mısır Hidiv yönetimidir. İstanbullu öğrenciler Fransız Mason teşkilatlarıyla o okulda tanıştılar. İstanbul’un sefa düşkünü çevreleri, Batılı yaşam tarzının İslam dünyasına uyarlanmış (!) biçimini Mısır Hidivi’nin saray kadınlarının İstanbul’daki köşklerinde ve İstanbul’a mevsim mevsim gelen gemilerinde öğrendiler.
Osmanlı’yı batıran Tanzimatçı -Jön Türkçü- İttihatçı silsilenin yerli Mason üstadı, Mısır Hidiv ailesinden Mustafa Fazıl Paşa’dır. İslam dünyasının başına bela olan Masonların çoğu onun yurt ve burs imkanıyla Paris ve Londra’da okudular. Osmanlı Padişahına gönderdiği mektupta “Din, dünyaya müdahale ederse dünyayı telef eder kendini de telef eder” diyerek İslam dünyasına laikliği ilk öneren kişi, odur. Bununla birlikte Hıristiyanlıktan yararlanmayı önererek nikah törenlerinden üniversite senatolarına İslam dünyasında “Haçsız, Kilisesiz Hıristiyanlık” denebilecek Hıristiyanvari modernizmi öneren de odur.
Tesettür düşmanı ilk dernekler de Mısır’da kuruldu.
Miladi 20.yüzyılın başında bu tür derneklerin eğlence yaşamıyla, mahalle kahvelerinde dansöz oynatacak kadar çürümüşlüğüyle Mısır, “Bu İslam aleminden bir şey çıkmaz” diyenler için en önemli sebepti. Ama yüce Allah, böyle bir ortamda bir ilkokul öğretmenini gayrete getirdi. İmam Hasan El-Benna, daha çocuk yaşta başlattığı hareketini, İhvan-ı Muslimin’i kurarak kurumsallaştırdı. Umudun tükenme noktasına geldiği Mısır’da İhvan-ı Muslimin hem düşünce hem amel (eylem) sahasında bütün ama bütün İslam dünyası için öncü bir rol üstlendi. İslam dünyasının dört bir yanından Müslümanlar, Mısırlı Müslümanların önderliğinde şuurlandı.
VE SON DÖNEM...
İhvan’ın aşırı entellektüelleştiği, bürokratlaştığı, aristokrotlaştığı iddiaları umutsuzluğa meyledenler için bahane olurken Selahaddin’in Mısır’a gelişi kadar beklenmeyen bir dönemde İhvan, Mısır’da devlet başkanlığını elde etti. “Eğer Mısır düşer ve israil giderek artan ölçüde radikal resimlerle kuşatılırsa Mısır’ı istikrarlı (!) bir toplum olarak tutmak için mümkün olan her şeyi yapmadığımız için pişmanlık duyarız” diyen Amerikalı senatör Lindsey Graham gibi düşünen Haçlılar ve onların Şaverleri, Gümüştekinleri, Haşhaşileri darbe yaptılar. Umutsuzluk cephesi “İhvan teslim olacak” derken Adeviyye Meydanı, direnişin meydanı oldu.
Bu direnişin yakın dönem neticesi ne olursa olsun Mısır, Adeviyye direnişi ile bir daha İslam dünyasının umut kaynağı, güç kaynağı oldu. Bu direniş, İslam dünyasını besleyecek ve inşaallah Kudüs’ün kurtuluşuna vesile olacaktır.
“Arap Baharı” diye reklam edilen son direnişin hemen ardından beklenen, Müslümanların iktidarı değildi; Müslümanların sinmişlik halinden sıyrılarak yeniden kurumlaşma sürecine girmeleriydi. (Bu konuda üç yıl önce yazılan yazılar okunabilir; o gün de bu yazıldı. Keşke imkanım olsa da oradan alıntı yapabilseydim)
Adeviyye direnişi, bu hedefe fazlasıyla ulaşıldığının en büyük kanıtıdır.
Buna dün olduğu gibi bugün de inanmayanlar, iddialarında daima haksız çıkacaklar. Umudunu koruyanlar ise hep kazanacaktır.
Mısır tarihinde 330 Firavundan söz edilir; belki Sisi onların en uzun ömürlüsü olur. Ama bu, zaferin İslam’ın olacağı gerçeğini asla değiştirmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.