Fatih AKMAN
Muhabbetimizin Kıblesi Gayemiz mi?
Kalbimiz kimin sevgisiyle atıyor, en ali muhabbeti kime has kılmışız. Ya da sevgimizin kıblesi gayemiz mi?
Kelam-ı Kerim, “ela bi zikrillahi tatmeinnul kulüb”(Rad-28) diyerek noktayı koyuyor. Şüphesiz Allah, kendisine iman eden ve kendisine dönen kalbin muhakkak “Allah” adıyla sekinet sahiline demir attığını, itminan bulduğunu tüm zamanlara ferman buyurarak kalbimizin, kalpteki muhabbetimizin kıblesinin Allah olduğunu, olması gerektiğini ilan ediyor.
Hem iman eden kalp, Allah’la mutmain oluyorsa, o kalbin ayağı, gözü, başı, kulağı da Allah için istihdam olduğu kadarıyla mutmain olur, olmalıdır. Kalbi Allah’la dertli, sevdalı olan bedenin davası da Allah ahkâmının hayatta kaim olmasıdır.
Neden mi?
Çünkü kalp sevdiğine ramdır ve müştaktır. Bundan olsa gerek, hiçbir yere sığmayan Allah, seven kulun kalbine tecelli eder.
Peki, her “Allah’ı seviyorum” diyenin kalbine Allah tecelli eder mi? “Allah’ı seviyorum”un ötesi var mı ya da her “Allah” diyenin kalbi Allah zikriyle mutmain olur mu?
Olmaz, sevgi ispat ve bedel ister. El Vedud’un sevgisinin ise her şeyin yörüngesinde hatta insan hayatının merkezinde olmak gibi bir tabiiyeti var.
Zaten Kelam-ı Kerim, insan hayatındaki baba, oğul, kardeş, eş, millet, ticaret, makam, konut dahil hiçbir şey ama hiçbir şeyin Allah’tan, Allah’ın Resül’ünden, Allah yolundaki çaba, gayret ve çalışmadan daha sevimli olması söz konusu olamaz, der.(Tevbe-24). Derler ya bu işin kitabında öyledir. Evet, aynen imanın kitabı bunun böyle olduğu, böyle olması gerektiğini inzarla bildiriyor. Yani Allah’ı gaye edinmek, “Gayemiz Allah”, “Elhamdulillah Müslümanım” demenin teoride biten bir mesele olmadığını kalpte, pratikte de bu söylemlerin karşılığının olması gerektiğini bize defaatle bildiriyor. O zaman herkes dönüp çuvaldızı kendisine batırdığında içtenlikle muhasebesini ortaya koyabilir. Eş, çoluk çocuk, baba, kardeş, akraba, mal, mülk, mevki, makam, ticaret Allah’tan, Allah’ın peygamberinden, Allah’ın davasında koşturmaktan daha mı öncelikli, eğer öyleyse dur ve ciddi ciddi hesap kitabını yap kardeşim. Mü’minin kitabı “Allah’ın emri gelinceye kadar beklesinler”(Rad-28) diyor. Eminim ki hakkıyla düşünecek olursak hiçbirimizin bu uyarının karşısında bekleyecek cesareti olmaz.
Bu husustaki güzel örneklerden biri şüphesiz Salallahu aleyhi vesellem ile Hz. Ömer arasında geçen şu diyalogdur. Hz. Ömer, bir gün Efendimizin: “Beni ne kadar seviyorsun?” sorusuyla karşılaştı. Cevabı ise, “Seni canımdan başka her şeyden çok seviyorum!” oldu. Ama Efendimiz en can alıcı noktaya dikkatini çekmiş, “Canından da çok sevmedikçe tam iman etmiş olamazsın, ya Ömer!” buyurmuştu. Resûlullah’ı nasıl ve ne derece sevmesi gerektiğini öğrenen Hz. Ömer de, “Canımdan da çok seviyorum yâ Resûlallah!” diye cevap vermişti. Efendimiz de, “Şimdi oldu, ya Ömer.” diyerek, o günden kıyamete kadar Allah ve peygamberine karşı olan sevginin nasıl olması gerektiğini bina etmişti.
Rabbim cümlemize Allah’ı, Resul’ünü, Allah’ın davasında koşuşturmayı, Allah ve peygamberini anlatmayı, sevdirmeyi, Allah için yetimleri, muhtaçları gözetmeyi; yani Allah’ın tam da istediği hayatı yaşamayı kalbimizde ve hayatımızda dünya ve içindeki her şeyden daha sevimli kılsın, gayesi Allah olan her işte istihdam olmak temennisiyle vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.