Muhteşem Sanat: Kainat
Allah bir şeyi dilediği zaman, O’nun buyruğu sadece o şeye, “Ol” demektir, o da hemen oluverir.
Kainatın Yaratılışı ile İlgili Kur’an-ı Kerim’de Geçen Bazı Ayeti Kerimeler
“Allah bir şeyi dilediği zaman, O’nun buyruğu sadece o şeye, “Ol” demektir, o da hemen oluverir. (Yasin–81)
“O (Allah), daha önce arşı su üzerindeyken amelce hanginizin daha güzel olduğunu sınamak için, gökleri ve yeri yaratandır.” (Hud: 7)
“Kâfir olanlar görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir haldeyken biz onları ayırdık ve her canlıyı sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?”
“Yeryüzü de, onları sallamasın diye biz orada sabit dağlar yarattık. Hem o dağlarda pek çok geçitler, yollar yaptık. Ta ki doğru bir şekilde dolaşabilsinler.”
“Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlarsa bunun alametlerinden yüz çeviriyorlar.”
“O, geceyi, gündüzü, Güneş’i, Ay’ı yaratandır. Onların her biri bir yörüngede dolaşıp yüzmektedirler.” (Enbiya: 30-33)
“De ki; yeryüzünü iki günde yaratanı siz mi inkâr ediyorsunuz ve ona ortaklar koşuyorsunuz? O, bütün Âlemlerin Rabbidir.”
“Hem yere üstünden sabit dağlar yerleştirip orada bereketler husule getirdi. Ve orayı rızklarını arayanlar için eşit olarak tam dört günde takdir edip düzene koydu.”
“Sonra Allah, buhar halindeki semaya yöneldi de ona ve yere, ikiniz de isteyerek veya istemeyerek gelin!’ dedi. Onların ikisi de; ‘Biz isteyerek ve boyun eğerek geldik’ dediler.”
“Bu suretle onları, yedi gök olmak üzere, iki günde düzene koydu. Bir de her gökte oraya ait emrini vahyetti. Dünya semasını da lambalarla (yıldızlarla) süsleyip koruma yaptık. İşte bu, her şeye galip olan Aziz ve her şeyi en iyi bilen, Âlim olan Allah’ın takdiridir.” (Fusilet: 9-12)
“Yeryüzünde ne varsa hepsini istifadenize (sunmak için) yarattıktan sonra semaya yönelen O’ (Allah)dur. Onları (semaları) yedi gök olarak düzene koydu. O her şeyi en iyi bilendir.” (Bakara: 29)
“(Ey inkâr edenler!) Yaratılış bakımından siz mi daha çetinsiniz yoksa gökyüzü mü? Ki O’nu (Allah) bina edip kubbesini yükseltmiş de, onu nizama koymuştur.”
“Gecesini karanlık yaptı da, gündüzünü (aydınlığa) çıkardı.”
“Yeryüzünü ondan sonra (dayayıp) döşedi.”
“(Öyle ki sizin için ve davarlarınız için) ondan suyunu ve merasını çıkardı.”
“Ve oraya dağları (sapasağlam) oturttu.” (Naziat: 27-32)
“And olsun ki biz, gökte burçları yarattık ve onu gözleyenler (ibret alanlar) için süsledik.”
“Ve onu kovulan her şeytandan koruduk.”
“Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa onu da parlak bir ateş izler.”
“Yeryüzünü düzgün bir şekilde yayıp döşedik. Ve oraya sarsılmaz dağlar yerleştirdik. Orada her şeyi belirli bir ölçüde bitirdik.”
“Ve orada sizin için hem de sizin rızklarını veremediğiniz kimseler (varlık ve canlılar) için geçim vasıtaları yaratık.”
“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Fakat biz, onu ancak (ihtiyaca göre) bilinen bir miktarda indiririz.”
“ Bir de aşılayıcı rüzgârlar gönderdik de gökten su indirerek onunla sizi suladık. Onu hazinelerinde tutan siz değilsiniz.” (Hicr: 16–22)
“Güneş de kendine mahsus bir yörüngede akıp gitmektedir. Bu, her şeye galip olan Aziz ve her şeyi en iyi bilen âlim olan Allah’ın takdiridir.”
“Biz Ay için de bir takım menziller takdir ettik. Nihayet o, kurumuş hurma dalının ince yayı haline döner.”
“ Ne Güneşin Ay’a erişip çarpması yaraşır, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Her biri (kendisine has ) bir yörüngede yüzer durur.” (Yasin: 38–40)
Açıklama
Evvela şunu belirtelim ki, Kuran-ı Kerim’de kâinatın yaratılışıyla ilgili olarak ayeti kerimeler, yukarıda sunduklarımızdan ibaret değildir. Bunların dışında da Allahu Teala’nın büyüklük ve azametini tefekkür etmek, yarattığı bu muhteşem kâinat sarayındaki harika sanat eserlerine hayretle bakıp seyretmek ve bu eserlerin her birinde Onun birliğini belgeleyen sonsuz kevni ayetlerine bakıp ders almak ve Onun yüceliğini tanımak için, daha nice ayeti kerimeler vardır. Biz sadece konumuzla yakından alakalı olan ve meramımızı ifade etmeye ışık tutan bir kısım ayetleri seçmekle iktifa ediyoruz. Fakat ilerde yeri geldiğinde diğerlerine de değinmeye çalışacağız inşa Allahu Teala. Şimdi bu ayetlerin ışığında müsbet ilmi gerçeklerden de istifade ederek kâinat hakkında vardığımız neticelere ve elde ettiğimiz çıkarımlara bir bakalım:
1- Allah’ın Mahlukatı Yaratma Usulü
Allah-u Teala’nın bir şeyi yaratması, maddesi ve cevheri olmadığı halde sadece o şeye “Ol! ” demesiyledir. Aslı (cevheri) olup da türünün çoğalması açısından varlıkların yaratılması Allah-u Teala’nın kudret ve tekvin sıfatlarının tecellisi olduğu gibi; aslı (cevheri) olmayan mahlûkların özünün yaratılması da, yine onun kudret ve tekvin sıfatlarının tecellisi ve “Ol! ” demesiyledir.
Allah-u Teala’nın yaratması kulların bir şeyi meydana getirmesine benzemez. Fussilet Suresi’nde Allah’ın yaratması şöyle tarif edilmektedir:
“Sonra Allah (c,c), buhar (gaz) halinde bulunan semaya yöneldi de ona ve yere; ‘ikiniz de isteyerek veya istemeyerek gelin” dedi! Onlar da; ‘Biz isteyerek ve boyun eğerek geldik’ dediler…”(Fussilet: 11)
“O’nun emri, bir şeyi dilediği zaman o şeye sadece bir “ol” demektir. O da hemen oluverir.” (Yasin: 81)
Bu ayeti kerimelerde, Allah’ın yaratma usulü ile insanın bir şeyi meydana getirme usulü arasında asla bir benzerlik görülmemektedir. İnsan bir şeyi meydana getirmek istediği zaman, önce zihninde bir plan kurar, sonra gerekli her türlü malzemeyi tedarik eder ve daha sonra da, o malzemeyi tasarladığı biçime sokmaya çalışır. Kimi zaman elindeki malzemeye istediği şekli verip maddesine hâkim olabilir. Kimi zaman da bunu yapamadığından madde ona galip gelmiş olur. Allahın yaratmasının usul ve kanununa gelince:
Allahın ilk olarak yarattığı Kâinatın maddesi, buhar (gaz) halindeydi. Allah (c.c) ona şekil verip kâinatı yaratmayı dilediğinde, insan gibi yeryüzünü nereye koyacağına, Ayın nerede duracağına güneş ve yıldızların belirli sistem ve yörüngeler içerisinde göğün nerelerine yerleştireceğine dair düşünerek bir hesap ve plan yapmadı. O sadece ‘Bu şekle girin! ’ diye emretti. Kâinatın malzemesi olan buhar da, ilahi emir gereğince kendiliğinden şekil almış oldu. Bu malzemelerin Allah’a karşı direnme gücü olmadığı gibi Allah’ın da onlara şekil vermek için yorulma gibi bir zahmeti olmamıştır. O, yaratmak istediğine “Ol! ” der, o da, hemen “oluverir.” Bu husus ehemmiyetine binaen Kuran-ı Kerim’in birçok yerinde mükerreren zikredilmektedir.
2- Bütün Kainatın Yaratılmasında Kullanılan Öz Madde
Kâinatın yaratılışı hakkında ilk olarak Allah-u Teala’nın arşından sonra bir nevi sudan bahsedilmektedir. Hud Suresi’nin yedinci ayetinde: “Yerle gök yok iken (Allah’ın) arşı su üzerindeydi.” denilmektedir. Kur’an’ın mana derinliklerine ulaşmaya çalışan en son lügat bilginlerinin ve bilimsel araştırmaların ittifakıyla anlaşılmaktadır ki bu su: Sıvı ateş halinde olup “Esir” denilen bir çeşit eriyik veya gaz halinde bulunan bir maddedir. Bu madde sudan daha akışkan, havadan daha hafif, kâinatın her tarafını kuşatan ve fezanın her tarafına nüfuz edip tüm boşluklarını doldurucu bir fonksiyona sahip olan, hava ve ışığı nakleden bir cevherdir. (Mehmet Doğan,Büyük Türkçe sözlük: s, 347 )
Şu halde yerle gök yaratılmadan önce bu maddeden mürekkep bir gaz (duman) halindeydiler. Allah (c.c) Enbiya Suresindeki ayette; “Yerle gök, bitişik bir halde idi de biz onları birbirinden ayırdık” buyururken bu gerçeği bildirmektedir. Kâinatın bu sıvı gaz halinde ne kadar kaldığını ancak Allah-u Teala bilir. Bununla ilgili israiliyattan aktarılan rivayetlerin belirlediği zaman mefhumları ise, hurafeden başka bir şey değildir. Zaten kâinatın düzeninden önce zaman dilimi diye bir şey yoktu. Allahın “gece”, “gündüz” gibi zamani yaratıkları, kâinattaki cismani yaratıklardan sonradır. Bu itibarladır ki, Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de yerle göğün yaratılışı için “halaka” tabirini kullanırken, gece ile gündüzün yaratılışı için ise “caala” tabirini kullanmaktadır.
“Ve her canlıyı sudan yarattık, hala inanmıyorlar mı? ” (Enbiya: 30)
Burada bütün canlıların sudan yaratıldığı açıkça bildirilmektedir. Kâinatta varlık adına ne varsa özü sudur. Bunların çoğu katı halde görünüyorsa da sudan yaratıldıkları muhakkaktır. Zira hayat, ancak su ile mümkündür. Bilimsel araştırmalar da canlıların susuzluğa belli bir süreden sonra dayanamayacağını bildirmektedir. Çünkü bir su molekülü vücutta 7-14 gün arası kalabiliyor ve sonra atılıyor. Yerine hayatın devamı için yeni su molekülleri alınıyor. Bir hücrenin sağlıklı olması mevcut su moleküllerinin dengesine bağlıdır. İşte canlılık fonksiyonunu sürdüren hayatın temel şartının su olduğunu, Kur’an-ı Kerim bu ayetle haber vermiştir. Kâinatta mevcut bulunan tüm varlıklar, su hayatiyetini yitirdikten sonra ya yoğunlaşıp katı bir şekil alır; ya da çürüyüp bir kısmı toprağa, bir kısmı da tekrar gaz haline dönüşür.
3-Rivayet ve Bilimsel Araştırmalara Göre Kainatın Yaratılışı
İslam’ın selef ve halef âlimlerinden çoğunun nakliyatına göre; “Allah-u Teala ilk önce bir cevher (madde)’i yaratmıştır. Sonra da bu maddeye tecelli etmekle bir kısmını buhar (gaz), bir kısmını da mayi (sıvı) hale getirmiştir. Sonra mayi kısma tecelli etmekle onu yoğunlaştırıp zebed (köpük) haline getirmiştir. Daha sonra yerküresini veya yedi küreyi O köpükten halk etmiştir. Aynı zamanda her bir küre için de, birer hava-i nesimi tabakasını (atmosfer tabakası ve oksijen) halk etmiştir. Sonra o buhar halindeki gazı yaymakla yedi kat göğü tesviye ederek (düzene koyarak) yıldızları içine yerleştirmiş ve bu yıldızların tohumuna müştemil semavat vücuda gelmiştir. (İşaratul İcaz, Said Nursi: s, 237.)
Günümüzde müspet bilim adamlarının ‘Eflak’ yani kozmoloji ile ilgili olarak ortaya koyduğu teoride (Laplace Teorisi) şöyle denilmektedir.
“Görmekte olduğumuz güneş sistemi diye tabir edilen güneş ve ona tabi yıldızlar kümesi basit bir maddeden ibaret idi. Sonra bir nevi buhara (gaz kütlesine) dönüştü. Daha sonra o buhardan sıvı halindeki bir ateş hâsıl oldu. Sonra o sıvı ateş halindeki kütle soğuyarak katılaştı. Çok şiddetli ve hızlı hareket etmesi sebebiyle de kendi bünyesinden ayrılan bazı büyük parçaları etrafa fırlattı. Zamanla o parçalar yoğunlaşarak “seyyarat” dediğimiz gezegenler meydana geldi. İşte yerküresi de bu gezegenlerden biridir.”
Bu izahattan sonra diyebiliriz ki, kâinatın oluşumunda kullanılan madde ile ilgili yukarıda sunduğumuz iki görüş arasında mutabakat hâsıl olabilir. Şöyle ki “…Arşı su üzerindeydi” anlamındaki ayeti kerime, bu gaza işaret etmektedir. Buna göre kâinatın oluşumundan önce Allah-u Teala’nın Arşı, henüz su halinde bulunan Esir gazının üzerindeymiş anlamı çıkmaktadır.
Şu halde esir maddesi, Sani-i Zülcelâl Hazretlerinin ilk yaratmalarının tecellisine merkez olmuştur. Yani Allah-u Teala sair maddelerin çekirdeğini oluşturan bu esir maddesini yarattıktan sonra onu atoma dönüştürmüş, Atomun bir kısmını katılaştırarak kesif hale getirmiş ve bu kesif kısmından canlılara hayattar olmak üzere Yerküresini yaratmıştır...
Kaldığımız yerden devam ederiz İnşaallah. Allah’a emanet olunuz.
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.