Muhteşem Sanat: Kainat

Muhteşem Sanat: Kainat

Kuran’ı Kerim, yeryüzünün oluşumunu iki günde, yerin düzenlenmesini iki günde, göklerin tesviye edilip düzene konulmasını da iki gün zarfında gerçekleştiğini bildirmektedir.

7-KUR’AN’A GÖRE GÜN VE ZAMAN MEFHUMU:
Kuran’ı Kerim, yeryüzünün oluşumunu iki günde, yerin düzenlenmesini iki günde, göklerin tesviye edilip düzene konulmasını da iki gün zarfında gerçekleştiğini bildirmektedir. Yani yer ve göklerin yaratılışlarının toplamı altı günlük bir zaman zarfında meydana geldiğini bildirmektedir. Günümüzdeki bilim adamlarının çoğu ise, kâinatın binlerce yılda meydana geldiğini ileri sürerek Kuran-ı Kerim-i bu yönde tenkit etmeye kalkışmaktadırlar. Hâlbuki bu ayetlerde “gün” diye bahsedilen zaman mefhumu, bizim anladığımız yirmi dört saatlik bir süreden ibaret olan dünya günü değildir. Yirmi dört saatlik gün mefhumu, insanların, dünyanın kendi ekseni etrafında bir kere dönüşünü esas alarak belirledikleri zaman birimidir. Oysaki evrende kendi ekseni etrafındaki dönüşünü dünya günleri hesabına göre binlerce senede ancak tamamlayabilen yıldızlar vardır ki o yıldızların bir günü, yani kendi ekseni etrafındaki bir dönüşü, dünya günleri ile binlerce seneye tekabül eder. Kuran-ı kerim’de günümüz hesabı ile ‘bin’ ve ‘elli bin’ seneye denk gelen günlerden bahsedilmektedir. Yine Kuran-ı Kerim’de meleklerin bizim bildiğimiz dünya günü ile elli bin sene süren bir günlük süre içinde Allah’a yükseldikleri anlatılmaktadır.

Şu halde ayetlerde yer ve göğün yaratılışı ile ilgili geçen ‘gün’ tabiri, müddetini ancak Allahu Teala’nın bildiği bir ‘devir’ manasındadır. Yani Allah’ın gökleri ve yeri altı devirde yaratmış olduğu manası çıkmaktadır. Yoksa bizim anladığımız güneşin doğup batışıyla sınırlı dünya günü kast edilmemektedir.

Yine müfessirlerin ve ravilerin çoğunun yer ve göklerin yaratılması hususunda belirli bir zaman tayin etmeleri israiliyattan esinlenmedir. Bu hususta kimileri ‘yer ve göğün yaratılışı Cuma günü’ kimileri ‘Cumartesi günü’, kimileri de ‘Pazartesi günü’nde meydana geldiğini beyan etmişlerdir. Bazıları da Kuran-ı Kerim’de geçen bu altı günü haftanın günlerine dağıtmışlardır. Bu tür yaklaşımlar, Kur’an’ın üslubuna ters olduğu gibi ilmi gerçeklere de aykırıdır.

Hakikat şudur ki, bütün bu yaklaşımlar, mecazidir ve değişebilirlilik manaları ile kabul edilmelidir. Çünkü bunlar yaratıldığı zaman gün ve gece diye bir şey yoktu. Aslında günler, güneşin doğuşu ile batışı arısındaki zamandan ibarettir. Yani yukarıda dediğimiz gibi ‘gün’, dünya denilen yer küresinin yirmi dört saatte kendi ekseni etrafında bir devrini tamamlamasından ibarettir. O zamanda ise, sabit zaman dilimlerini meydana getiren yer, gök, ay ve güneş gibi cisimler yoktu ki gün ve geceler olmuş olsun. Burada ‘gün’ mefhumundan murat; Allah u Teala’nın her şeyi bir ‘gün’ yani bir zaman ölçüsü içerisinde yaratmasından ibarettir. Mesela ayet-i kerimede “Orada sabah ve akşam onlar (cennetlikler) için rızıkları da vardır” (Meryem: 62) buyrulur. Hâlbuki cennette ‘sabah-akşam’ diye bir kavram yoktur. Ancak mefhumun akla yaklaştırılması için mecaz manası kullanılmıştır.

8-GÜNEŞ SİSTEMİ:
Yasin Suresinin 38, 39 ve 40. ayetleri; Güneşin kendisine has olan bir müstakarda (sistem içerisinde) hareket etmekte olduğunu, bunun Aziz (her şeyden üstün) ve âlim (her şeyi en iyi bilen) olan Allah’ın takdiri olduğu bildirmektedir. Aynı zamanda ayın kendisine takdir edilen menziller dâhilinde dönüp dolaştığını, bir aylık devrini tamamlayınca kuru bir hurma dalı haline geleceğini, güneşin aya yetişip ilişmemesi gerektiği gibi; gecenin de gündüzü geçmemesi gerektiğini ve her birinin kendisine has bir yörüngede yüzüp gitmekte olduğunu bildirmektedir. Böylece bu ayetler, bize yılların, mevsimlerin, ayların ve günlerin nasıl meydana geldiği hakkında fikir vermektedir. Astronomi bilginlerinin henüz keşfettiği Güneş Sistemi Kanununu kısa ve öz olarak ortaya koymaktadır. Aslında bu ayetlerin gerçek anlamı insanoğlunun kâinatı bütünüyle kavrayabildiği zaman ortaya çıkacaktır. Ancak insanın bilgisi sınırlıdır. İnsanoğlu bugün sahip olduğu bilgileri, yarın ulaşabileceği bilgiler vasıtasıyla daha da ilerletebilir ve böylece kemale doğru ilerler. Mesela; insanlar dün güneşin dünyanın etrafında döndüğüne inanıyorlardı. Bugün bilimin ilerlemesiyle ortaya çıkan son teorilere göre ise; dünyanın, yıldızların ve gezegenlerin güneş etrafında döndüğü ortaya çıktı. Yani önceden “Güneş sabittir” diyorlardı. Oysa bugünkü teorilere göre (ki daha yeni Kur’an düşüncesine yaklaşılıyor) sadece güneş değil, tüm yıldızlar ve gezegenler bir yöne doğru akıp gitmektedir. Kısaca daha önce sabit olduğu sanılan gezegenlerin saniyede 10 veya 100 mil hızla hareket etmekte olduğu kabul edilmektedir. Astronomi bilginlerine göre, güneş tüm sistemleriyle saniyede 20 km hızla hareket etmektedir.

Ayın, kendisi için belirlenen menziller dâhilinde dönüp dolaşması yaratıldığı günden beri sürüp gitmektedir. Yani ayın durumu her gün değişmektedir. Birinci gün hilal halinde iken, on dördüncü günde dolunay halini almaktadır. Daha sonra tekrar yavaş-yavaş, menzil be menzil küçülerek eski şekline dönmektedir. Bu kanun yaratıldığı günden beri sürüp gitmektedir. Dolayısıyla insanoğlu ayın hangi gün, nasıl bir şekil aldığını hesap edebilmektedir. “Güneş’in aya erişip yetişmesi gerekmez” ayetinden şu iki manayı çıkarabiliriz;

Birincisi; Güneş, ayı kendi yörüngesine çekebilecek kadar güçlü değildir ki, ayın yörüngesine girerek ona çarpabilsin.

İkincisi; Ay için tayin edilen vakitte güneş çıkmaz. Yani gece mehtap varken aniden güneşin ortaya çıkması mümkün değildir. Aynı zamanda gece ve gündüzün birbirine karışması da söz konusu değildir. “Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir” ayetindeki özlü ifadede Allahu Teala, dört hakikate birden işaret etmektedir:

1-Sadece güneş ve ay değil; yıldızlar, gezegenler vs. hepsi hareket halindedir.

2-Bunların her birinin dönüş ekseni ayrıdır.

3-Feleklerin kendisi değil, yıldızlar ve gezegenler hareket etmektedir.

4-Bütün bunlar, suyun içerisindeki herhangi bir maddenin görünüşü gibi feza boşluğunda yüzüp gitmektedirler.

Bu ayetler ışığında şimdiye kadar yaptığımız izahatlar, sırf astronomi bilimi ile ilgili tesbitlerde bulunmak değildir. Asıl gayemiz, bunun üzerinden insanları Allah’ın kâinattaki harika sanatını gözler önüne sererek Allahın büyüklük ve kudreti hakkında düşünmeye davet etmektir. Yani sizler yeryüzünden gökyüzüne değin nereye bakarsanız bakın, Allah’ın ayetlerini görürsünüz. Ve hiçbir varlığın Allah’a ortak koştuğuna dair bir emare bulamazsınız.

İçinde bulunduğumuz güneş sisteminin ne derece büyük olduğunu şu hususlardan anlayabilmekteyiz. Güneş, dünyadan 400 kat daha büyüktür. Nepton’u en uzak gezegen olarak kabul edecek olursak güneş ile arasındaki mesafenin 2793 mil olduğu görülür. Şayet Platon’u kabul edersek onun da güneş ile arasındaki mesafe 460 mil’dir. İçinde bulunduğumuz güneş sistemi, bu kâinatın bir parçası olduğuna göre buradan hareketle tüm kâinatın büyüklüğünü, tahminlerin de ötesinde düşünebiliriz.

Yerküresi’nin de dâhil olduğu güneş sisteminde 3 milyar gezegen olduğu söylenmektedir. Yeryüzüne en yakın gezegenden yeryüzüne bir ışığın ulaşması 4 yıl sürmektedir. Son zamanlardaki bilim adamlarının tespitine göre, bu güneş sistemi iki milyon sistemden sadece bir tanesidir. Dünyanın içinde bulunduğu güneş sistemi ile ona en yakın sistem arasında öyle bir mesafe vardır ki oradan, güneş sistemimize ışığın ışık hızıyla bir milyon yılda ulaşabildiği tahmin ediliyor. Uzak olan gezegenlerden ise bugünün hesaplarına göre ancak yüz milyon yılda ulaşabilir. Tespit edilenler dışında başka âlemlerin olup olmadığı henüz bilinmemektedir. Beşer ne kadar çabalarsa çabalasın onun ilmi ve istidadı bunu ihata etmekten acizdir.

Kâinat hakkında elde edilen bilgilerin tümü kâinatı teşkil eden tüm cisimlerin ana maddelerinin yeryüzünde bulunmasından hareketle ve yaratılış yönüyle hepsinin aynı kanunlara tabi olduğu vesilesiyle elde edilmiştir. Şayet böyle olmasaydı, yerküresinde öbür gezegenlerin niteliği hakkında tahminler yürütmek mümkün olmayacaktı. Bu durum, tüm kâinatın yaratıcısının ve sahibinin bir olduğunu ispat etmektedir. İçinde milyonlarca yıldan bu yana varlığını devam ettiren sayısız yıldızlar ve gezegenler bulunan bu muazzam nizamın ardında büyük bir gücün, kuvvet ve kudret sahibinin bulunmadığını hiçbir akıl iddia edemez ve bugün artık gözle görünen bu hakikati inkâr edemez. İnkâr edebilmesi için düşünecek aklının ve görecek gözünün olmaması gerekir. (Bilgi için bkz: Tefhimul Kuran, 1996, C: 4, S: 586.)
 

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.