Dr. Abdulkadir TURAN
Mükemmeli aramak
Mükemmel arayışı, mukaddes bir arayıştır. Şuurunu yitirmemiş insan, kemale ermek; Müslüman, toplumu mükemmel bir konuma çıkarmak ister.
Mükemmel, bir hedef olarak hep var olmak durumundadır. O hedefin ihmali, istikametin ihmalidir. O hedefin korunması, istikametin korunmasıdır.
Mükemmeli hedeflemeyen, aramayan; o arayışı, hedefi hatırlamayan, hatırlatmayan istikamette değildir. Ancak mükemmeli hedeflemek ve aramak ile mükemmeli bütün olarak ve bir anda talep etmek karıştırılmamalıdır. Mükemmeli hedeflemek ve aramak istikamet için ne kadar önemli ise mükemmeli bütün olarak bir anda talep etmek o kadar problemlidir.
Mükemmeli bütün olarak ve bir anda istemek, çoğu zaman mükemmele ulaşmanın önündeki en büyük engeldir, hatta kimi zaman mükemmele bizzat düşmanlıktır. Kemal niyetiyle adımlar atmak, kemale ulaşma istikametinin korunmasıdır. Kemale bir anda ulaşmamaktan huzursuz olup adım atmamak, kemale götüren istikametin bizzat kaybıdır.
Türkiye'de anayasa konusunda iki taraf vardır: Statüko tarafı ve değişim tarafı. Statüko, 1924'ten sonraki süreçte, kendi kemalini oluşturdu; yönetimde İslam'dan mutlak bir ayrılma ile ifade edilmesinde hiçbir mahsur bulunmayan mutlak bir Batılılaşmayı anayasaya ve kanunlara sindirdi. Esasen bundan da farklı bir şey yaptı: Anayasal ve yasal zeminde İslam'ı tamamen bir kenara attı, onun yerine Batı çağdaşçılığını olduğu gibi yerleştirdi. Batılılaşmadı, Batı'yı anayasal ve yasal düzlemde bütün hâlleri ile buraya aktardı.
O günden bu yana da yaptığının anayasal ve yasal zeminde hiçbir değişime uğramasını istemedi, bu yöndeki her tür değişim talebini ihanet olarak gördü, değişim ihtimali gördüğünde kendisini bulunduğu konuma çıkaran yegâne güç olan dış güçleri de yanına alarak ihtilal yaptı. Değişimin tarafını oluşturan halk, ihtilâller karşısında umutsuzluğa kapılıp sindi.
Dolayısıyla bugüne kadar rejimde anayasal ve yasal zeminde, herhangi değişiklik yapılamadığı gibi, 2007 Referandumu ile kabul edilen Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi dışında, bir zamanlar Senato diye bir şey ihtilalcılar adına sisteme eklendiyse de, sistemde de kayda değer bir değişiklik yapılamadı. Turgut Özal'a kadar Celal Bayar dışında cumhurbaşkanlığına askerler dışında kimseyi seçtirmeyen, Turgut Özal'dan sonra da Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer'i Meclis'i ayarlayarak seçtiren statüko, 2007 Referandumu ile tarihinin en büyük ödünlerinden birini vermek durumunda kaldı.
Statüko, 2007'deki kaybını görmek istemiyor; 1924'ten sonra oluşan yapıyı kendi mükemmeli kabul edip onu değiştirmeye yönelik her tür adımın önüne peşinen geçmeye çalışıyor. Geçmişte yaptığı istediğini dayatma gücünü yitirmiş bir vaziyettedir. 2007'deki tehditleri iş görmedi, 15 Temmuz 2016'da ise darbe yapmaya çalışırken tarihinin en ağır darbesini yedi, zira “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diye diye tamamen iradesizleştirdiği halk, kendi iradesiyle onun önüne geçti, dilediğini yapma fütursuzluğuna el koydu.
Aynı statüko o gün yediği darbeyi telafi etme, geriye kalan artıkları ile toparlanma, uygulamada kaybettiği zemini, teoride kaybetmeme mücadelesi veriyor. Keyfince belirlediği anayasal ve yasal yapının değişmemesi için çırpınıyor.
Mukaddes mükemmel hedefi ve arayışı, bu fütursuz statükonun işine yarayacak bir vaziyette bulunmaya yol açmamalıdır.
Bu statüko için hedef, değiştirmemektir; yol, her tür değişime bütün varlığı ile direnmektir. Mükemmel alınamıyor diye değişimin önüne geçmek, ancak statükonun bu hedef ve direnişine katkıda bulunmakla ifade edilebilir.
Mükemmel yolunda atılan adımlar, mükemmel ifade edilebildiği sürece mükemmele ulaşmaya engel olmaz, mükemmele götürür, en azından mükemmele ulaşma niyet ve gayretinde tutar. Değiştirebilmek, umudu besler; değişimin engellendiğini görmek umutsuzluğa yol açar, umutsuzluk daima var olanı korur, hatta daha kötü bir duruma taşır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.