Nurullah AY
Münir Özkul'un Ardından
Münir Özkul, nam-ı diğer adıyla Kel Mahmut…
Yeşilçam sinemasının üretken ve mütevazı siması…
200'den fazla filmde oynadı ancak dünya oyunundaki perdenin son kapanışını 5 Ocak Cuma günü yaptı.
Kapandı perdeler ve kulislerden haber alınmayacak artık…
Dindar bir ailede doğdu, ancak dindar görünümlü birinin sert tutumu yüzünden dinle arasına mesafe koydu.
Sanatçı ve yazarlardan kimileri sahne adı olarak kolay hafızada kalabilecek bir takma isim seçerken Münir Bey, babasının ona vasiyetle belirttiği üzere” Öz Kul” soy isminde karar kıldı.
Sami Hazinses, Samuel Agop Uluçyan olduğunu söyleyemediği gibi Adile Naşit de Adela olduğunu söyleyemedi yıllar yılı.
Hele Ayhan Işık'ın Ayhan Işıyan isimli bir Ermeni olduğunu hiçbirimiz bilmiyorduk.
Ezan Türkçe okunuyor, dindarlar horlanıyor, Türk olmayanlar; Saftürk, Tamtürk, Öztürk gibi soy isimlerle Türk görünümlü vatandaş oluyordu.
“Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!” sözlerinin sahibinin Milli Eğitim Bakanı olduğu bir ülkede ve sistemde Samuel'in Sami, Adela'nın da Adile olmaktan başka şansı yoktu.
1982 tarihli Anayasa'nın 66. maddesine göre, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." tanımı ile kimseye konuşma şansı bırakmıyordu.
Esat Mahmut'un herzeleri anayasa maddesi ile sabitleşiyordu.
Sokaklarda Kürtçe konuşmak yasaklanıyor, adım adım bir proje hayata geçiriliyordu.
Tekçiliği savunan bir sistemde farklı biri olarak ayakta kalma şansınız yoktu.
İşte böyle bir ortamda dindar bir ailede doğan Özkul'un baba vasiyeti bir kulağından girer öbüründen çıkar.
Şöhret-i kezzab onu asli vazifeden uzaklaştırır.
Hayatı Türkiye halkının panoraması gibi cereyan eder.
Gelgitler yaşar, arayış içinde ve ötekileştirilmekten korkan bir kaygıyla dinden uzak durur.
Bir ara bir adım ileri atar, mescide yaklaşır.
Bir arkadaşının tavsiyesiyle Sümbül Efendi Camii imamı Nurullah Efendi'yle görüşür.
Yaklaşık yirmi beş yıl uzak kaldığı Allah'la buluşmaya, yani namaza büyük bir heyecanla başlar.
Korku ve endişeyle camiye gider ancak Yunus Emre'nin tanımladığı kaba softa Molla Kasımlar hiç eksik olmaz maalesef dünyamızda.
Ve ikinci defa camiye gidişini;
“Nurullah Efendi, artık ezan vakti geldi, sözlerimi bitiriyorum dediğinde Uğur kapıda göründü. Ben de içimde birikmiş bütün kırgınlık, kızgınlık, tedirginlikle birden bağırmıştım: "Uğur, gel, buradayım!" Benim bu feryadımla, yanımdaki yaşlı adamın sabrı iyice taşmış olmalı ki, Yaradan'a sığınıp, okkalı bir tokat aşk etti suratıma. Ben neye uğradığımı bilemedim. Birkaç saniyelik tereddütten sonra, yerimden fırladım. Cemaatin üzerinden atlayarak ve oturanlara çarparak kendimi kapıdan dışarı attım. Uğur da arkamdan geldi. Çok yalvarıp yakardı, özür diledi ama hiç tınmadım. Artık kesin kararımı vermiştim. Dindar insan sözünde durmuyordu. Namaz kılanların çoğu kaba ve katı insanlardı. Cami bana göre değildi. Çünkü orada sevgi, anlayış ve hoşgörü yoktu. Yabancı gördüklerine yardım edecek yerde tokat atıyorlardı. Hayır, asla onların arasında benim yerim olamazdı. Uğur'u kırma pahasına sert şeyler söyledim ve camiyi arkada bıraktım. Hayatımda ikinci kere cami gerimde kalıyordu. Artık kesin kararımı vermiştim: "Camii ve cemaat bana göre değil!" Tekrar inançsız, ibadetsiz, mabetsiz ortamıma dönerken, içimdeki tek hüzün, Nurullah Efendi'yi kaybetmekten kaynaklanıyordu. O güzel adam bana, "Biz senin gibileri çok severiz. Çünkü senin gibilerin yolu düzeltmesi, şaraptan bozma sirkeye benzer, tadına doyum olmaz" demişti. Bu sözü de beni çok sevindirmişti ama "Demek ki benim nasibim şarapta ve şarap olarak kalmakta imiş" dedim ve ondan da uzaklaştım.” cümleleriyle ifade eden Özkul, bir kaba softa yüzünden yıllarca cami ile arasına mesafe koyar.
Babasının nasihati, miras olarak kendisine kalan anlamlı soyadı ve temiz yüreğindeki saflıktan olsa gerek yine ömrünün sonlarında da olsa doğru yolu bulur.
“İşte şimdi geldim altmış yaşıma... Ancak bu yaşta babamın sözüne gelebildim. Babam doğru söylemiş. Ancak "öz kul" olmakla mutluluk bulunurmuş... Kulluğa giden yolda da insanlara bakmamak gerekiyormuş.” sözü şüphesiz geç farkına varılan bir hakikat.
Ama geç de olsa, farkına varılan bir hakikat.
Mekânı Cennet olsun!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.