Mehmet ŞENLİK
Muska ve rukyenin fıkhî hükmü
Günümüz toplumlarında sıkça görülen hurafelerin başında muska şeklinde yapılan tılsımlar, uğurlu olduğuna inanılan asmalıklar ve nazar boncukları gelmektedir. Bunlar, daha çok psikolojik temeli olan ruhi hastalıklardan korunma amacıyla yapıldığı ifade edilen ve muhtelif şekilleri olan maskotlardır. Halk arasında gözlemlendiği şekliyle bunlar boyunlara takılmak, evin, arabanın belli yerlerine asılmak, hayvanların kafasına bağlanmak gibi farklı şekillerde kullanılmaktadır.
Bunlar, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin sünnetinde muska ve temaim (Temimenin çoğulu) olup bunda Allah'ın isimlerinden bir isim veya ayetlerden bir ayet veya Rasulüllah sallallahu aleyhi vesellemden tavsiye edilen duaların bulunmadığı şeylerdir. Ayrıca Allah'ın isimlerini ve ya Kur'an ayetlerini hayvanların başına bağlamak gibi temiz olmayan yerlerde bulundurmak asla caiz değildir ve bundan sakınmak gerekir.
Âlimlerin cumhuruna göre, mavi boncuk, ip vs. şeylerin belalardan, nazardan korur inancıyla takılması haram kabul edimiş olup; Allah'tan değil de bu çeşit eşyadan yardım dilemenin şirk koşmak demek olacağı ifade edilmiştir. Çünkü böyle bir inanç, insanları Allah'tan başka şeylere yönlendirip yardım dilemek gibi Tevhid akidesini zedelemektedir. Fiillerin isnadının Allah'tan başkasına izafe edilmesi, onun dışında bir takım tılsımlardan medet umulması Allah inancını gölgede bırakmaktadır ki, böyle bir inanç şirke kadar götürür.
Her ne kadar bu yola tevessül eden insanların çoğunun böyle bir niyeti olmasa da konunun şirke düşme riski büyük olan bir uygulama olduğunu özellikle belirtmek isteriz. Bu gibi (nazar boncuğu vs.) takıları yapanların gerekçesi ise, kötü bakanların dikkatlerinin hedefe değil, o gibi asmalıklara deyip boşa çıkması için olduğunu söylerler. Gaye bu olsa bile sonuçta insanların akidesinin bozulmasına ve yanlış mefhumlara götürmesine sebep olur.
Bu anlamda Şeyh Sadi Şirazi bir anısında şunu aktarıyor: "...yolum bir mezradan geçiyordu. Baktım ki bir tarla sahibi, ölmüş eşeğin kafasını bir sırığa takmış ve ekin tarlasının ortasına dikmiştir. Sahibine bunun nedenini sorduğumda ise, ekinlerin nazardan korunması için olduğunu söyledi. Bunun üzerine ekin sahibine: "Vallahi bu kafanın sahibi sağ iken hiçbir zaman sahibinin sopalarını kıçından eksik etmedi; şimdi ölmüş haliyle senin ekinlerini nasıl korur?" dedim.
Şunu da belirtmek isteriz ki, bu gibi uygulamaları, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin hadislerinde belirtildiği şekliyle şartlı olarak izin verilen Rukye ile hiçbir zaman karıştırılmaması gerekir. Rukye şer'idir, Rukyede şifa veya fayda vereceği düşünülen herhangi bir nesne değil, Allah'u Teâla'dır. Vesilelere yapışmak, tedavi olmak ayrı bir şey, şifa dileme ayrı bir şeydir. Şifayı veren ancak Allah'tır.
Rukye; Fatiha, Ayetel-Kürsi, İhlas, Felak, Nas ve Kur'an'dan diğer bazı surelerle ayetlerin okunması ile Rasulüllah sallallahu aleyhi vesellemden sahih olarak gelen duaların okunması ve üflenmesiyle yapılan bir uygulamadır. Herhangi bir yerimiz ağrıdığında ve çocuğunuza göz değmesi halinde ya da değmemesi için veyahut zehirli bir hayvan tarafından sokulmaktan korunması için Allah'a dua ederek Rukye yapılır.
Ancak hastalık halinde öncelikle yapılması gereken; tedavi olmak ve daha sonra şifa bulmak için Allah'a dua ve niyazda bulunmaktır. İbn Hacer el- Askalani, âlimlerin şu üç şartın bulunmasıyla Rukyenin caiz olacağı üzerinde görüş birliği içerisinde olduklarını bildirmektedir:
A- Allah'u Tealâ'nın kelamıyla (ayetlerle), isimleri veya sıfatlarıyla olması;
B- Arap diliyle veya başka bir dille anlaşılır olacak şekilde yapılması;
C- Yapılan Rukyenin bizzat faydasının dokunduğuna değil, umulan faydanın Allah tarafından gönderildiğine inanılması. (Fethulbari, X, 206)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.