Muslih Ve Muhsin Olabilmek
Gerçekten zaman çok hızlı bir şekilde akıp gitmekte. Üç aylar iklimi, hususen Ramazan ayının bereketli mevsimi de geçip gitti.
Gerçekten zaman çok hızlı bir şekilde akıp gitmekte. Üç aylar iklimi, hususen Ramazan ayının bereketli mevsimi de geçip gitti. O mübarek ayda ve o mübarek mevsimde yapılan taat ve ibadetlerin Cenab-ı Hakk tarafından kabulünü dua ederiz...
Gerçekten zaman çok hızlı bir şekilde akıp gitmekte. Üç aylar iklimi, hususen Ramazan ayının bereketli mevsimi de geçip gitti. O mübarek ayda ve o mübarek mevsimde yapılan taat ve ibadetlerin Cenab-ı Hakk tarafından kabulünü dua ederiz.
Fakat hayat ve mücadele devam ediyor. İnsanın ayak basıp yaşadığı her alanda imtihan ve dolayısıyla vazife de kendine has özellikleriyle devam ediyor, bedende can oluncaya kadar da devam edecek.
Şu halde bizler de kaldığımız noktadan başlayarak, bize düşen vazife ve sorumluluklar her ne ise, onları yerine getirme azm ve cehdimizi bilemeli ve harekete geçirmeliyiz. Esasen hareketsizlik ve durmak zaten olmaz, fakat her iklimin ruhuna uygun libasımızı giyinip işe daha bir aşkla sarılmalıyız.
Genel itibariyle hizmet dairesinde koşuşturan kardeşleri muhatab aldığımızdan ister istemez mevzumuz o minval üzeri gelişip biçim almakta. Açıkçası buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç da vardır. Hepimiz yaşayarak tecrübe edinmişiz ki hayırlı hizmetlerde koşuşturan insanlarla uğraşanlar daha fazladır. Bununla beraber şayet, hizmet ehli Müslümanlar kendi sorumluluk ve donanımlarının şuurunda olup öyle hareket ederlerse, inşaallah hiçbir şey onlara zarar vermez. Hususen Allah (cc)’a dayanırlarsa inşaallah müstakim yollarını daha da olgunlaştırabileceklerdir.
Allah İçin Çalışanlar Muslih Olduklarını Unutmamalılar
Her davetçi aynı zamanda birer muslihtir de. Yani ailesi başta olmak üzere içinde yaşadığı toplumu ıslaha çalışan birer hayır ve iyilik elçisi. Onlar bu hususiyetlerini peygamberlerden tevarüs etmişlerdir. Toplumun ve dolayısıyla insanların ıslah vazifesi sadece peygamberlere verilmiş ulvi bir risalet vazifesidir. Bir de peygamberlerin yolunu hakkıyla takip eden âlimlere ve büyük mücahidlere verilmiş. Duruma ve zamana göre kâmil ferdler veya İslami cemaatler bu vazifenin en göze çarpan öncüleri olurlar. Bugünün koşulları İslami cemaatleri muslihler olarak önce çıkarmış ve şahid olduğumuz gibi gerçekten bu cemaatlerin, toplumları hayır ve iyiliğe yöneltici, yönlendirici tesirleri yerine göre çok tesirli olabilmektedir. Kimi ortam ve coğrafyalarda devletlerin bile yapmaktan aciz kaldığı değişimleri bu cemaatler yapabilmekteler… Dönüp kendimize baktığımızda İslam cemaatinin bu manada yaptıklarını ve yapmakla ilgili uğraşlarını daha yakından değerlendirebilir ve de görebiliriz. Bireyler olarak bizler de bu ıslah vazifesinin büyük hayırlarında hiç kuşkusuz cehd ve gayretlerimize göre pay sahibi oluruz.
Muslihlerin Bazı Özellikleri
“Asr-ı Saadet-Hayatü’s-Sahabe” eserinin sahibi Seyyid Süleyman en-Nedvi muslihlerin bazı özelliklerini şöyle belirtmektedir:
“* İnsanlar, ilim, amel ve olgunluk açısından çeşitli derecelerdedirler. En yüksek derecede bulunanlar müfehhimlerdir. Yani derin anlayış ve idrak sahibi olanlar. Bunların:
* Melekuti kuvveleri çok fazladır
* Güçleri o derecededir ki bir cezbe ve coşkunluk ile dünyaya özel bir nizam vermeye muktedirler. Dergâh-ı ilahiden onlara ilim ve irfanın birkaç damlası damlamıştır.
* Rabbani eser (ve hizmetleri)leri hemen göze çarpar.
* Mutedil karakterli, işlerinde doğru olan kimseler olup fıtraten temizdirler.
* Mutavassıt bir zekâya sahiptirler.
* Davranışları herkesçe beğenilir.
* İbadet ve taata düşkündürler.
* İnsaf ve adalet sahibidirler. Gerek kendi işlerini gerekse başkalarının işlerini görürken şahsi menfaat gözetmezler. Hatta tophlumun menfaati için şahsi menfaatlerini feda ederler. Bu yolda bütün sıkıntılara katlanırlar.
* İşlerinde daima Allah’a güvenirler. Bu güvenin etkisi onların konuşma ve davranışlarında daima sezilir.
* Devamlı dua, zikir, tefekkür ve yalvarış-yakarışla yüce Mevla`ya yakın olan kulları arasına katılırlar. Başkalarına açılmaya hakikat kapıları onlara açılır.”
Haktan çeşitli derecelerle uzaklaşmış, içlerine ifsad ve cehalet kanalları açılmış bir toplumun ıslahı elbette ki sıradan insanlarla olacak bir şey değildir. Bunu kendimizden yola çıkarak her birimiz az çok biliyoruz. Toplumun müptela olduğu çeşitli muzır alışkanlıklardan sıyrılamayanlar toplumun ıslahına dair pek bir şey yapamazlar. Amel, istikamet bineğinde değilse, sözün bir tesiri olmaz. Demek ki, muslih bir davetçinin dikkat etmesi gereken en hayati mesele, kendini toplumun zararlı adet, alışkanlık ve anlayışından sıyırması, uzak durmasıdır. Bu da eğitim ve terbiye ile alakalı bir şey olup, vazifenin aslı bireylere aitse de büyüğü cemaate ait bir husustur.
Muslihin Vazifedeki Derece ve Farklılıkları
Seyyid Süleyman muslihleri derece, kabiliyet ve yaptıklarına göre ayırıyor, öyle değerlendiriyor:
a- İbadetle, nefislerinin tezhibiyle ilmi elde edenlerdir ki, bunlar kâmillerdir.
b- Ahlaki faziletlerle bezenmiş olarak evini, barkını, ailesini ve çevresini yetiştirmede başarı sağlayanlardır ki bunlara hâkim denir.
c- Genel yönetim ve siyaset ilminden feyz alarak adaleti sağlamak suretiyle zulmü uzaklaştırmaya çalışanlardır ki bunlar halifelerdir.
d- Bunların ötesinde, mele-i aladan gelen ilimle yetiştirilmiş, ona muhatab olmuş, çeşitli işlerde tasarruf eylemiş bilgi sahibi olanlar vardır ki, bunlara müeyyed biruhi’l-kuds denilir.
e- Bu dereceye varanların dilinde ve kalbinde nur vardır. Halk onların sohbet, nasihat ve vaazından faydalanır. Bu nur ancak has arkadaşlarına intikal eder. Bu suretle onlar da kemal derecesine ulaşırlar. Bunların adına hadi ve müzekki diyoruz.
f- Bunlar elde ettikleri ilmin büyük bir kısmını halkın usul, kanun ve kaidelerine ayırırlar. Milletinin işlerinin yerli yerince görülmesi için çalışırlar. Milletin yıkılmış temellerini yeniden dikerler. Bunlara da imam diyoruz.
g- Milletini büyük musibetlerden haberdar eden, felaketlere düşeceğini önceden bildirip sakındıran, fena işlerinin sonunda Allah (cc)’ın rahmetinden uzak kalacaklarını bildirip bu musibetlerden dönmeleri için uyaranlardır ki bunlara da münzir diyoruz.
h- İlahi hikmet gereğince insanların hidayeti için bir müfehhim gönderilir. Bu müfehhim halkı karanlıktan nura çıkarır. Halkı kalben Allah (cc)’a ibadet ve taate, aynı zamanda Hakk’ın rızasına bağlar. İlahi rızayı aramaya yöneltir. İnsanları Allahu Teâlâ’ya ve Onun rızasına muhalefet ettirmez. Bu şahıs da Nebi olarak anılır.”
Toplumun Hayrına Hizmet Edenler Muslihtirler
Şu bir hakikat ki Seyyid Süleyman Efendinin muslihlerle ilgili söylediği şu tespitlerin önemli bir kısmını Nebevi çizgiyi yakalamış ve bu yol üzeri devam eden İslami bir cemaatte bulmamız mümkündür. Devlet olma durumu dışında cemaat anılan bütün hususları taşır veya taşımaya namzettir.
Aynı şekilde bireysel açıdan cemaate mensub her bir davetçide de bu özelliklerin mühim bir kısmını bulabiliriz. Cemaat mensubu davetçideki kabiliyet, kalite, kemal gibi nitelikler olduğu gibi cemaat saflarına yansır ve bunu cemaatin program ve hizmetlerinde müşahede edebiliriz. Çünkü cemaat kalesini bina eden müminler yaş, zekâ ve kabiliyetlerine göre, her birine kemal vasıflardan özellikler vardır. Derecelerine göre kâmildirler. Bu kemalatın temerküz ettiği vasat bizzat cemaat merkezidir. Derecelerine ve durumlarına göre hâkim, halife, müeyyed biruhi’l-kuds, hadi ve müzekki, imam, münzir ve ayrıca Nebilerin varisleri oldukları için onlardan da birçok haslete naildirler.
İşte nebevi çizgide yürüyen İslami bir cemaat adı geçen hususları ve de vasıfları taşıyan bir cemaattir. Ona mensub bireyler insanların en seçkini ve en sağlam olanlarıdırlar. Yeter ki imani şuurla deruhte ettiği külli ve hususi vazifenin idrakinde olsunlar.
Peygamber (as) varisi muslihler ve muhsinler olabilmek için gece-gündüz çalışanlara ne mutlu!
Rabbimiz! Bizleri ve kardeşlerimizi muslih ve muhsinlerden eyle! Diyerek sizleri Allah’a emanet ediyorum.
________
Asr-ı Saadet-Hayatü’s-Sahabe, Seyyid Süleyman en-Nedvi / Şamil yayınları
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi - Eylül 2012
Fakat hayat ve mücadele devam ediyor. İnsanın ayak basıp yaşadığı her alanda imtihan ve dolayısıyla vazife de kendine has özellikleriyle devam ediyor, bedende can oluncaya kadar da devam edecek.
Şu halde bizler de kaldığımız noktadan başlayarak, bize düşen vazife ve sorumluluklar her ne ise, onları yerine getirme azm ve cehdimizi bilemeli ve harekete geçirmeliyiz. Esasen hareketsizlik ve durmak zaten olmaz, fakat her iklimin ruhuna uygun libasımızı giyinip işe daha bir aşkla sarılmalıyız.
Genel itibariyle hizmet dairesinde koşuşturan kardeşleri muhatab aldığımızdan ister istemez mevzumuz o minval üzeri gelişip biçim almakta. Açıkçası buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç da vardır. Hepimiz yaşayarak tecrübe edinmişiz ki hayırlı hizmetlerde koşuşturan insanlarla uğraşanlar daha fazladır. Bununla beraber şayet, hizmet ehli Müslümanlar kendi sorumluluk ve donanımlarının şuurunda olup öyle hareket ederlerse, inşaallah hiçbir şey onlara zarar vermez. Hususen Allah (cc)’a dayanırlarsa inşaallah müstakim yollarını daha da olgunlaştırabileceklerdir.
Allah İçin Çalışanlar Muslih Olduklarını Unutmamalılar
Her davetçi aynı zamanda birer muslihtir de. Yani ailesi başta olmak üzere içinde yaşadığı toplumu ıslaha çalışan birer hayır ve iyilik elçisi. Onlar bu hususiyetlerini peygamberlerden tevarüs etmişlerdir. Toplumun ve dolayısıyla insanların ıslah vazifesi sadece peygamberlere verilmiş ulvi bir risalet vazifesidir. Bir de peygamberlerin yolunu hakkıyla takip eden âlimlere ve büyük mücahidlere verilmiş. Duruma ve zamana göre kâmil ferdler veya İslami cemaatler bu vazifenin en göze çarpan öncüleri olurlar. Bugünün koşulları İslami cemaatleri muslihler olarak önce çıkarmış ve şahid olduğumuz gibi gerçekten bu cemaatlerin, toplumları hayır ve iyiliğe yöneltici, yönlendirici tesirleri yerine göre çok tesirli olabilmektedir. Kimi ortam ve coğrafyalarda devletlerin bile yapmaktan aciz kaldığı değişimleri bu cemaatler yapabilmekteler… Dönüp kendimize baktığımızda İslam cemaatinin bu manada yaptıklarını ve yapmakla ilgili uğraşlarını daha yakından değerlendirebilir ve de görebiliriz. Bireyler olarak bizler de bu ıslah vazifesinin büyük hayırlarında hiç kuşkusuz cehd ve gayretlerimize göre pay sahibi oluruz.
Muslihlerin Bazı Özellikleri
“Asr-ı Saadet-Hayatü’s-Sahabe” eserinin sahibi Seyyid Süleyman en-Nedvi muslihlerin bazı özelliklerini şöyle belirtmektedir:
“* İnsanlar, ilim, amel ve olgunluk açısından çeşitli derecelerdedirler. En yüksek derecede bulunanlar müfehhimlerdir. Yani derin anlayış ve idrak sahibi olanlar. Bunların:
* Melekuti kuvveleri çok fazladır
* Güçleri o derecededir ki bir cezbe ve coşkunluk ile dünyaya özel bir nizam vermeye muktedirler. Dergâh-ı ilahiden onlara ilim ve irfanın birkaç damlası damlamıştır.
* Rabbani eser (ve hizmetleri)leri hemen göze çarpar.
* Mutedil karakterli, işlerinde doğru olan kimseler olup fıtraten temizdirler.
* Mutavassıt bir zekâya sahiptirler.
* Davranışları herkesçe beğenilir.
* İbadet ve taata düşkündürler.
* İnsaf ve adalet sahibidirler. Gerek kendi işlerini gerekse başkalarının işlerini görürken şahsi menfaat gözetmezler. Hatta tophlumun menfaati için şahsi menfaatlerini feda ederler. Bu yolda bütün sıkıntılara katlanırlar.
* İşlerinde daima Allah’a güvenirler. Bu güvenin etkisi onların konuşma ve davranışlarında daima sezilir.
* Devamlı dua, zikir, tefekkür ve yalvarış-yakarışla yüce Mevla`ya yakın olan kulları arasına katılırlar. Başkalarına açılmaya hakikat kapıları onlara açılır.”
Haktan çeşitli derecelerle uzaklaşmış, içlerine ifsad ve cehalet kanalları açılmış bir toplumun ıslahı elbette ki sıradan insanlarla olacak bir şey değildir. Bunu kendimizden yola çıkarak her birimiz az çok biliyoruz. Toplumun müptela olduğu çeşitli muzır alışkanlıklardan sıyrılamayanlar toplumun ıslahına dair pek bir şey yapamazlar. Amel, istikamet bineğinde değilse, sözün bir tesiri olmaz. Demek ki, muslih bir davetçinin dikkat etmesi gereken en hayati mesele, kendini toplumun zararlı adet, alışkanlık ve anlayışından sıyırması, uzak durmasıdır. Bu da eğitim ve terbiye ile alakalı bir şey olup, vazifenin aslı bireylere aitse de büyüğü cemaate ait bir husustur.
Muslihin Vazifedeki Derece ve Farklılıkları
Seyyid Süleyman muslihleri derece, kabiliyet ve yaptıklarına göre ayırıyor, öyle değerlendiriyor:
a- İbadetle, nefislerinin tezhibiyle ilmi elde edenlerdir ki, bunlar kâmillerdir.
b- Ahlaki faziletlerle bezenmiş olarak evini, barkını, ailesini ve çevresini yetiştirmede başarı sağlayanlardır ki bunlara hâkim denir.
c- Genel yönetim ve siyaset ilminden feyz alarak adaleti sağlamak suretiyle zulmü uzaklaştırmaya çalışanlardır ki bunlar halifelerdir.
d- Bunların ötesinde, mele-i aladan gelen ilimle yetiştirilmiş, ona muhatab olmuş, çeşitli işlerde tasarruf eylemiş bilgi sahibi olanlar vardır ki, bunlara müeyyed biruhi’l-kuds denilir.
e- Bu dereceye varanların dilinde ve kalbinde nur vardır. Halk onların sohbet, nasihat ve vaazından faydalanır. Bu nur ancak has arkadaşlarına intikal eder. Bu suretle onlar da kemal derecesine ulaşırlar. Bunların adına hadi ve müzekki diyoruz.
f- Bunlar elde ettikleri ilmin büyük bir kısmını halkın usul, kanun ve kaidelerine ayırırlar. Milletinin işlerinin yerli yerince görülmesi için çalışırlar. Milletin yıkılmış temellerini yeniden dikerler. Bunlara da imam diyoruz.
g- Milletini büyük musibetlerden haberdar eden, felaketlere düşeceğini önceden bildirip sakındıran, fena işlerinin sonunda Allah (cc)’ın rahmetinden uzak kalacaklarını bildirip bu musibetlerden dönmeleri için uyaranlardır ki bunlara da münzir diyoruz.
h- İlahi hikmet gereğince insanların hidayeti için bir müfehhim gönderilir. Bu müfehhim halkı karanlıktan nura çıkarır. Halkı kalben Allah (cc)’a ibadet ve taate, aynı zamanda Hakk’ın rızasına bağlar. İlahi rızayı aramaya yöneltir. İnsanları Allahu Teâlâ’ya ve Onun rızasına muhalefet ettirmez. Bu şahıs da Nebi olarak anılır.”
Toplumun Hayrına Hizmet Edenler Muslihtirler
Şu bir hakikat ki Seyyid Süleyman Efendinin muslihlerle ilgili söylediği şu tespitlerin önemli bir kısmını Nebevi çizgiyi yakalamış ve bu yol üzeri devam eden İslami bir cemaatte bulmamız mümkündür. Devlet olma durumu dışında cemaat anılan bütün hususları taşır veya taşımaya namzettir.
Aynı şekilde bireysel açıdan cemaate mensub her bir davetçide de bu özelliklerin mühim bir kısmını bulabiliriz. Cemaat mensubu davetçideki kabiliyet, kalite, kemal gibi nitelikler olduğu gibi cemaat saflarına yansır ve bunu cemaatin program ve hizmetlerinde müşahede edebiliriz. Çünkü cemaat kalesini bina eden müminler yaş, zekâ ve kabiliyetlerine göre, her birine kemal vasıflardan özellikler vardır. Derecelerine göre kâmildirler. Bu kemalatın temerküz ettiği vasat bizzat cemaat merkezidir. Derecelerine ve durumlarına göre hâkim, halife, müeyyed biruhi’l-kuds, hadi ve müzekki, imam, münzir ve ayrıca Nebilerin varisleri oldukları için onlardan da birçok haslete naildirler.
İşte nebevi çizgide yürüyen İslami bir cemaat adı geçen hususları ve de vasıfları taşıyan bir cemaattir. Ona mensub bireyler insanların en seçkini ve en sağlam olanlarıdırlar. Yeter ki imani şuurla deruhte ettiği külli ve hususi vazifenin idrakinde olsunlar.
Peygamber (as) varisi muslihler ve muhsinler olabilmek için gece-gündüz çalışanlara ne mutlu!
Rabbimiz! Bizleri ve kardeşlerimizi muslih ve muhsinlerden eyle! Diyerek sizleri Allah’a emanet ediyorum.
________
Asr-ı Saadet-Hayatü’s-Sahabe, Seyyid Süleyman en-Nedvi / Şamil yayınları
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi - Eylül 2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.