Müslüman Genç Kız Zaman Avcısıdır (2)
Rabbimiz, Kur`an-ı Kerim`de asra yemin ederken bizim dikkatimizi bu yöne doğru çekiyor.
Rabbimiz, Kur`an-ı Kerim`de asra yemin ederken bizim dikkatimizi bu yöne doğru çekiyor. Ve ardından hüsranda olanları... Zamanı değerlendirmeyi bilmeyen, bununla pek ilgilenmeyen ve aslında bu nimetin farkında olmadığından dolayı boş bir hayat süren insanoğlunun hüsranlığını...
Allah (c.c)`ın adıyla...
Virgül koyduğum yerden, konunun ehemmiyeti hatırına bir hatırlatma daha… Efendimiz (s.a.v)’in bir sözüyle başlayalım: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onlarda aldanmaktadır. Bunlar sağlık ve boş vakittir.”
Aldanmamızın sebebi ne olabilir? Aklımıza ilk gelen cevap; ‘Sonra yaparım demek’tir. İşlerini sonraya bırakan aldanmıştır. Bunun temelinde yatan sebep de tertipli, düzenli olmamaktır.
Müslüman genç kızlar olarak işlerimizi bir program dâhilinde yürütmek, hem fayda verir hem de bizi sonradan sıkıntıya sokmaz. Dolayısıyla işlerimizi zamanında, başarıyla ve eksiksiz yapmış oluruz... İlla ki kalem-kâğıt tutup kendimizi zorlamamız gerektiğini söylemiyorum. Öncelikle programlı olmanın şuuruna erelim, pratiği ardından gelecektir. Değerli Muhammed Şakir Üstadımız bu konuyu farklı değerlendirerek, mükemmel bir izahat yapmış. Bir bölümünü paylaşmak istiyorum:
" ... Ve bitkiler ve hayvanlar ve insanlar... Ve bunlar içindeki her bir birey ve her bir bireyin kendi mahiyetindeki cihazların her biri bir programdır, programlıdır. İnsanı meydana getiren milyarlarca hücreden her bir tanesine bakıp incelerseniz, muhteşem bir planın, düzenin, bir işleyişin olduğunu pekâlâ göreceksiniz. Risalet tarihi Hz. Âdem (a.s)`den Hz. Muhammed (s.a.v)`e kadar bir ölçü, plan ve bir program dâhilinde gelişmiştir. Gelen, sonrakini müjdeleyerek gelmiştir.
Kur`an`ın inişi muhteşem bir programla olmuştur. Ve Efendimizin peygamberliğe hazırlanması programla olmuştur. Peygamberliğin 23 senede tamamlanması programdır. `İnsan kendini başıboş mu zannediyor?` manasındaki ayetler birden çok fazladır. Netice itibariyle `insan` denilen şu hareketli varlık, şu konuşan varlık bir program dâhilinde şu gezegen üzerindedir. Ve dolayısıyla muhteşem bir donanımla teçhiz edilmiş bir insanın fıtratı düzenlilik, yani programlı olmayı zorunlu kılıyor. Hele de bu insan, iman etmiş, sorumlu bir mümin/e ise..."
Değerli kardeşlerim! Başlıkta ‘zaman avcısı’ ifadesini kullandım. Avcı avını yakalamak için neler yapar bir düşünelim. Öncelikle av mahalline hazırlıklı ve kararlı gelmiştir. Kendi güvenliği ve avını kaçırmamak için gereken önlemleri almıştır. Sonra pür dikkat avını izler ve peşine düşer. Tam zamanının geldiğini hissettiğinde de hedefini avlar. Bizlerin de zamana karşı böyle temkinli, dikkatli ve kararlı olması gerekiyor. Zira böylesi bir hassasiyet başarının ve kazançlı olmanın anahtarıdır.
Bu; kul olmanın gereği-şiarıyla, ihlâs ile yoğrulmuş bir azim ve kararla başlamak, kaçtı mı bir daha asla tutulamayacak o zamanı yakalamak, yüce bir şahsiyetin ürünüdür. O şahsiyet ki; dert sahibidir, sorumluluk bilincindedir.
Zaman bize verilen an`lık nimettir. Onu kısaltmak veya uzatmak (değerlendirmek anlamında) bizlerin elindedir. Zamanın sıkıcı olduğundan dem vuran kardeşlerimiz, öyle ya da böyle zamanın geçtiğini de iyi biliyorlardır. Ne güzel söylemiş şair:
“Zaman bir tablodur düşer duvarlardan…” Evet, işte bu kadardır zaman… Affetmez, düştü mü bir daha tutamazsın. Ardından kırgınlıklar, pişmanlıklar, ah`lar, vah`lar... Zaman acımaz sana, ruhsuzdur. Biz onu kullanarak ona ruh veririz, ama... Ama şunu bilmeliyiz ki geçen her saniye bizim için ölmüştür, gelecek her dakika ise yenidir, diridir. Biz ömrümüz boyunca zamanı öldürmeye değil, zamanı kullanmaya çalışmalıyız. Biz onun üzerimizden yavaş veya hızlı geçişiyle yorulmayalım. O bize yetişememekle yorulsun. Dün bugün gibi değildir, yarın da bugün gibi olmayacaktır. Dolayısıyla bizim bu esnadaki işlevselliğimiz, rolümüz daha ön planda olmak durumundadır. Zira zamanı; dünü, bugünü, yarını birbirine bağlayacak yahut koparacak mekanizma, bizim oynadığımız rol ve nimeti kullanış metodumuzda gizlidir.
Ömer b. Abdulaziz der ki; “Gece-gündüz ikisi birden sizi tüketiyor, siz onları tüketmeye bakın...”
Kardeşlerim! Rabbimiz, Kur`an-ı Kerim`de asra yemin ederken bizim dikkatimizi bu yöne doğru çekiyor. Ve ardından hüsranda olanları... Zamanı değerlendirmeyi bilmeyen, bununla pek ilgilenmeyen ve aslında bu nimetin farkında olmadığından dolayı boş bir hayat süren insanoğlunun hüsranlığını... Sadece yaşamak için yaşayan, dolayısıyla geçen zamana acımayıp heder eden insanın hüsranlığını... Birçok şeye karşı cimri olduğu halde, zamanda müsriflik yapan ve dün-bugün ve yarın üçgeninde boğulan, çırpınmayı bile beceremeyen, boğulduğunun bile farkında olmayan insanın hüsranlığını... Ve nihayet batağa saplanan, zaman girdabında boğulan `Ne kadar kaldınız?` sorusuna `Bir gün ya da daha az` deyip nedamet gözyaşlarıyla ıslanan insanın hüsranlığını... Sonra... Zaman tünelinde pusuya yatan, ‘Onu en iyi nasıl kullanırım?’ silahıyla zamanı avlayan ardından da ‘müstesna’lardan olma fırsatını elde eden insanın ulviliğini…
Müslüman genç kız `Gençliğini nerede tükettin?` sorusuna vereceği cevaba kendini hazırlarken, geçen her dakikanın kârını-zararını da hesap etmelidir. Öncelikle ibadetlerini aksatmamalı, yapabiliyorsa nafilelere devam etmelidir. Çok kitap okuyup kendini geliştirmeli ve bir vaaz-sohbet verecek konuma gelmelidir. Anne-baba ve kardeşlerine karşı görevlerine riayet etmeli, onlara itaat etmesi gerektiğini bilmelidir. Yakın çevresine güzel örnek olmalı, zayıf ve gevşek olanların hidayetine vesile olmak için gerekli çalışmaları yapmalıdır. Tesettürünü takva ile süslemeli, görenlere İslam`ı hatırlatmalıdır. Allah (c.c.)`ın rızasını kazanmak için evinin temizliğini bile yapıyorsa, abisinin gömleğini bile ütülüyorsa, bunun asla boşa gitmediğinin, sevap hanesine yazıldığının bilincinde olmalıdır...
Önemli olan bu nimetin ve illa ki geçiciliğinin farkında olmaktır. Geçen her zaman bizim olmamış, bir daha da olmayacaktır.
“İki kere yıkanmazsın aynı ırmakta. Üzerinde akan sular, şimdi yeni sulardır.”
Wes`selam wed`dua...
Hacer Sara Toprak / Nisanur Dergisi – Nisan 2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.