Sadullah AYDIN
Müslümanın Misali Gül Yetiştiren Adamın Misali Gibidir
Bazı ziyaretler kapsamında Adana, Antep seyahatim oldu. Bu şehirlerde biraz dolaşma imkânı da buldum. Başka bazı şehirlerden de geçtim. Tabi bir de yaz mevsimi…
Dostlarla, tanıdıklarla, akrabalarla, kardeşlerle bir araya gelip toplumun, gençliğin gidişatı konusunda hasbihal da ettik. İstinasız konuştuğum, sohbet ettiğim hemen herkes gençliğin ve toplumun gidişatı konusunda çok kötümser. Hatta bir zamanlar dava için koşturan bazı kardeşlerde ciddi bir karamsarlık da müşahede ettim.
Evet, dediğim gibi, ben de seyahatim esnasında çok kötü bir resimle karşılaştım. Toplumda, özellikle gençlikte korkunç bir savrulma, bozulma ve yozlaşma var.
Bu yaz mevsiminde dini hassasiyet sahibi bir insan dışarı çıkmaya hayâ ediyor. İslam düşmanları boş durmuyor. Her taraftan saldırı var. Kabul! İmkânların azlığı, toplumun dini telkinler karşısındaki ilgisizlik ve duyarsızlığı, kalplerin dünyaya tutsak olması da bir hakikat…
Ama bunlar Allah’a, Ahiret gününe iman eden bir Müslüman için karamsarlık, ümitsizlik sebebi olmamalı. Bir Müslüman son nefesine kadar dininin mücadelesini vermeli; Müslümanca yaşayıp Müslümanca ölmek için çaba göstermeli.
Dünyanın ahiretin tarlası olduğu inancında olan bir Müslümanın görevi imkânları nispetinde tarlasını ekip biçmesi, yabani otları ayıklaması, tarlasını sulaması, bereketli bir ürün elde etmek için çabalamasıdır.
Bir Müslümanın misali gül yetiştiren bir adamın misali gibidir.
Nasıl ki gül yetiştirmek isteyen bir bahçıvan ellerine dikenlerin batmasına, ellerinin kanayıp yara bere içinde kalmasına tahammül etmek zorunda, gülün etrafındaki dikenleri sabırla, güle zarar vermeden ayıklamak mecburiyetinde, aynı şekilde bir Müslüman davetçi de Müslüman bir nesil yetiştirmek için aynı sabır, gayret ve fedakârlığa katlanmak zorundadır.
Müslümanca yaşamak, Müslümanca ölmek ve en önemlisi Müslüman bir nesil yetiştirmek isteyen bir Müslümanın, bir dava erinin mesleği peygamberler mesleğidir.
Peygamberlerin mesleği zordur, çetindir, bedel ister, sabır ister, çile ister, tahammül ister. Peygamberlerin mesleğinde kaçmak, karamsarlığa kapılmak, boş vermek, nemelazımcılık, küsmek, köşesine çekilmek yoktur. Bu yüce mesleğe talip olanlar zorluğa, çileye ve sabra talip olmuşlar demektir.
Hazreti Yunus’un, Hazreti Nuh’un, Hazreti Şuayb’ın, Hazreti İsa’nın, Hazreti Zekeriya ve Yahya’nın, Hazreti Salih’in ve son peygamber Muhammed Mustafa’nın yaşadıkları döneme, toplumsal mücadelelerine, davet çalışmalarına bakıldığı zaman ne kadar büyük zorluk ve sıkıntıların yaşandığı görülecektir.
Hazreti Yunus otuz yıldan fazla mücadele etmesine rağmen sadece üç dört kişi ona iman etmiştir.
Hazreti Nuh, bin yıllık bir mücadelesinin sonunda bir avuç insanı ikna etmeyi başarabilmiştir. Diğer peygamberler de öyle…
Elhamdulillah, İslam davetçileri, peygamberlerin varisi Müslümanlar peygamberlere göre çok daha şanslıdırlar.
Her şeyden önce Müslüman bir toplumun içinde yaşıyoruz. Allah’ı seven, O’na inanan, yürekleri Peygamber aşkıyla dolu bir halka sahibiz.
Tek sorunumuz toplum ve gençliğimizin çok sayıda düşmanın saldırısı altında olmasıdır.
Tabi bu büyük bir sorun ama sabır ve tahammülle, Allah’ın yardımıyla toplumun gönül dünyasını, gençliğin gönül dünyasını tekrar İslam’dan taraf dönüştürmek imkân dâhilindedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.