Mehmet EŞİN
Mutlak adalet Mahkeme-i Kübra'ya bırakılıyor
İlk insan ve ilk Peygamber Hz Âdem'den günümüze değin yeryüzünde nice katliam, vahşet, zulüm ve haksızlıklar gerçekleştirildi. Nice mazlum, zalimlerden intikamlarını, çektikleri acı ve ızdırabın karşılığını alamadan bu dünyadan göçüp gitti. Nice zalim ve tirandan yaptıklarının hesabı sorulmadan çekip gittiler. Hesabı sorulsa bile ne kadar sorulabildi, bu kısacık dünyada büyük cürümlerin karşılığı nasıl sorulacak, karşılığı nasıl alınacak? Sonuçta bir ölümden öteye gidilememekte...
Halepçe Katliamı, insanoğlu eliyle gerçekleştirilen bu katliam ve vahşetlerden sadece bir tanesidir. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen acı ve hüzün tazeliğini halen korumaya devam etmekte. Bu acının yıldönümünü nedeniyle yüzbinlerce insan ölen yakınlarını anmakta, çekilen acı ve hüzün bir daha yaşanmaktadır.
1986-88 yılları arasında Irak Kürdistan'ındaki Kürtlere yönelik yapılan katliam ve yıkımlarda 180 bin insan katledildi. On binlerce dul, yetim ve halen ulaşılamayan binlerce kayıp… Şehirlerin ve köylerin konvansiyel silahlarla yakılması, yıkılması zalimleri tatmin etmedi. Zalim Saddam ve avanesi, nihayetinde kimyasal silahları devreye sokmaktan çekinmediler. Halepçe, Qeredax ve Behdinan'da kullanılan kimyasal silahlarla kadın ve çocukların da içinde olduğu on binlerce mazlum insan dünyanın gözü önünde katledildi. Uluslararası güçler görmedi, duymadı, kınamaktan öteye geçmediler. Ta ki, kendileri için Saddam'ın son kullanılma tarihi bitinceye kadar.
Saddam, kimyasal silah bahanesiyle devrildi, Irak işgal edildi, Saddam'a rahmet okutulurcasına daha fazla yıkım ve katliam işlendi. Irak'ta var olan fitnelere yenisini eklemek için de Saddam kameralar önünde idam edilerek servis edildi. Ne Ömer Havarlar1 gibi mazlumlar çektiklerinin karşılığını alabildi, ne de Saddam, yaptıklarının hesabını verebildi. Ki tüm zalimlerin sonu da böyle sonuçlanmamakta.
İşte görülüyor ki bu dünya mutlak adalet, ceza ve mükâfat diyarı değildir. Hayatlarını acı ve ızdırap içerisinde geçiren, katliam ve vahşetlerle bu dünyadan göçüp giden nice muvahhid ve mazlum bunun karşılığını göremeden bu dünyadan göçüp gidiyor.
Her şeyi bir hikmet, nizam, adalet ve ölçü içerisinde yaratan Allahu Teâlâ, mümkün müdür ki bu duruma müdahale etmiyor, zalimi cezasız, mazlumu mükâfatsız bırakıyor, bıraksın?
Bu durum Allah'ın adaletine ve Ulûhiyetine kesinlikle muhaliftir. Üstadın deyimiyle ‘…bu muvakkat dünyada, o hikmet, o adâlete lâyık binden biri insanda icrâ edilmiyor, tehir ediliyor. Ehl-i dalâletin çoğu ceza almadan, ehl-i hidâyetin de çoğu mükâfat görmeden buradan göçüp gidiyorlar. Demek, bir mahkeme-i Kübra'ya, bir saadet-i uzmâya bırakılıyor.'
Mazlumlar, muvahhitler, hayatlarını acı ve ızdırap içerisinde çekenler! Üzülmeyin, ye'se kapılmayın. Hak yolda sebat edin, zaman yerine göre lehimizde, aleyhimizde olsa da hak yolda gevşemeyin. Bilelim ki esas adalet, ceza ve mükâfat te'hir ediliyor, büyük mahkemeye bırakılıyor.
O zaman, yaşasın ölüm, yaşasın Ahiret, yaşasın Mahkeme-i Kübra, yaşasın cehennem…
1 Kucağındaki çocuğuyla birlikte hayatını kaybeden, Halepçe Katliamının sembolleşmiş fotoğrafındaki mazlum şahıs.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.