Nasıl Bir Kadın? -1
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdettikten sonra Peygamber-i Zişan’a, tertemiz eşleri/annelerimize ve tüm kardeş ve bacılara da selam ederiz.
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdettikten sonra Peygamber-i Zişan’a, tertemiz eşleri/annelerimize ve tüm kardeş ve bacılara da selam ederiz.
Tarih boyunca kadının kimliği ve fonksiyonu hakkında çok değişik yorum ve açıklamalar oldu. Ancak görebildiğimiz kadarıyla gerçek anlamıyla geçmişten günümüze değin kadını yaratılış gayesine matuf olarak tanıtıp ona o incelik üzere muamele etmeyi temel prensip kabul eden İslam’ın dışında hiç bir düşünce sistemine şahid olmadık. Ancak kadını doğru anlama ve yaratılışının gayesine mutabık sorumluluklar yükleme noktasında çok değişik ve kimi zaman da sapkın yakıştırmalar ona layık görüldü. Yaratılışındaki latif duyguları suistimale uğradı hala da uğramakta. Bundan muzdaribiz.
Geçmişten günümüze kadınlara yönelik değişik uygulamaların neler olduğuna az buçuk hepimiz şahidiz. Bu süreçte kadın kimi zaman bir anne olarak görüldü kimi zaman milletlere komutan, kimi zaman zalimlere karşı isyanın sembolü kimi zaman da pazarda satılan bir meta olarak görüldü. Ancak kadında görülen bu haller onun gerçek manada yaratılışına uygunluk arzediyor muydu? Kadından beklenen ne idi? Kadın ne için yaratılmış ve ne yapıyordu?
Tüm mahlukatı yaratan Allah (cc) elbette kadın için de bir pozisyon belirlemiştir. Bir yaprağın bile O’ndan habersiz kıpırdamadığı kainatta kadının başıboş, paspaye olarak yaratılmış olduğunu elbette kimse iddia edemez. Onun da tüm yaratılanlar içinde kendine özgü bir yaratılış hakikati vardı ve öyle davranması gerekirdi. Bu hakikate Hz.Adem babamızdan sonra yaratılmış olması ile ilk adımı atıyordu. Demek ki o da bir insan’dı. Ama tarihi süreci incelediğimizde maalesef cahili toplumlarda kadın asla insani özellikleri olan bir varlık olarak genel manada kabul görmemiş kendisinden istifade edilen bir meta olarak adedilmiştir. Kadına görülen bu revanın hakikatini saraylarda kadınların zaman zaman erkekleri idare etmesi değiştirmemiştir.
Müslümanın bilinçli olmasının temelinde, Allah ve Resulünün verdiği çerçevelerle meseleye bakmak yatmaktadır. Bu çerçeve ile bakıldığında aklın itmi’nana kavuştuğu görülecektir. Çünkü İslam bir akıl dinidir. Aklın istediği şekilde kullanılması halinde rücu edeceği tek yol İslam’dır. İslam’a karşıtlıkların temelinde ise şehvet ve gazab öfkesinin akıl yetisine karşı aşırılığa gitmesi yatmaktadır. İşte kadına da İslam’ın öngördüğü temel prensiplerle bakmayı şiar edinirsek o zaman kadına layık olduğu pozisyonu veririz.
Bir erkeği İslam’a göre üstün kılan vasıf ne ise kadını da üstün kılan vasıf odur. O vasıf da Allah’a olan sadakattir, takvadır. Bu doğrulura ulaşmak kadın ve erkeğe sunulmuş iki eşit ve adil haktır. Kim önde giderse o kazanır. Şartlar adil ve eşittir. Nitekim Ahzab Suresi 35. Ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar, itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar... varya; (işte) Allah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” Görüldüğü üzere teslim olmada, itaatkar davranmada, sadakatte, sabretmede gerektiği gibi davranan kim olursa olsun ona Rabbi tarafından büyük bir mükafat hazırlandığı buyrulmuştur. Hatta şunu da diyebiliriz ki, fıtratı gereği kadınların zayıf yaratılışlı, mukavemetinin nispeten erkeğe göre daha az oluşu ancak karşılaşılan zorluklar cihetiyle çoğu zaman erkekle başat giden kadınların bu cihetiyle daha çok mükafata nail olabileceklerini garipsemiyoruz. Çünkü tarihten günümüze gözattığımızda kadınların da en zorlu şartlarda mücadele verdiklerine şahid oluyoruz. Ashab-ı Uhdud hadisesinde kucağına aldığı minik yavrusuyla ateşe atılmaya hazırlanan annenin acısını hangi dille tarif edebiliriz. İffet timsali Meryem (as)’ın en acımasız iftiralara maruz kalması tahammülü basit bir olay mıdır? Asiye’nin Firavunun sarayında dünyanın tüm güzellikleri ayaklarının altında iken bunu geri tepebilmek her halde sıradan bir iş olmasa gerek. Hele Ashab-ı Kehf’in sadık eşlerinin gösterdiği azim ve dur durak bilmeyen gayretleri... Asr-ı saadette karşılaşılan Müslüman hanımların gösterdiği tavırlar ne geçmişte ne de gelecekte kadınların hiç bir zaman ulaşamayacakları makamlara işaret etmektedir. Gördüğümüz gibi kadınların karşılaşmış oldukları güçlerinin üzerindeki hadiselere karşı koyuş tavırları bizi bu hakikati tespit etmede yanıltmıyor. Hele bir de günümüz şartlarında dünyanın dört bir yanında Müslüman kadınlarımıza reva görülen en vahşi, en acımasız saldırılara göz atınca yerimizde çivilenip kalmamak elde değil. İşte Irak, işte Çeçenistan, işte Doğu Türkistan ve işte Filistinli kadınlarımızın içler yakan manzaraları... Bunlar bizim acı gerçeklerimiz.
İnşallah yazılarımız iki boyutlu olacaktır. Birinci boyutta kadınlarımızın sahip olması gereken kimliği yansıtabilmeleri, evlerinde; eşlerine, çocuklarına ve diğer aile fertlerine karşı görev ve sorumluluklarını ikinci boyutta da dünyadaki Müslüman kadınların sıkıntılarına ortak olma babında onların yaşantılarını, sıkıntılarını da gözler önüne sermeye çalışacağız. Rabbimizden muvafakiyetler dileyerek bu ayki yazımızı noktalayalım. Hepiniz Allah’a emanet olunuz.
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.