Fikret GÜLTEKİN

Fikret GÜLTEKİN

Ne Farkınız Var?

Yıl, 611… Yer, Mekke… Bir yanda, Peygamber Efendimiz ve Onun güzide ashabı; insanların çocuklarını diri diri toprağa gömdüğü, kadının bir paçavra gibi kullanıldığı, kölelerin insandan sayılmadığı, fuhşun sıradan işler haline geldiği, içkinin aklı yok ettiği bir dönemi, Allah’tan aldığı emirle adaletle âbâd etmek isteyen muvahhid insanlar…

 

Öte yanda tüm bu kötü fillerin failleri Ebu Cehiller, Ebu Lehebler, Muğire b. Şubeler…

Şirkten, zulümden ve sömürüden bıkan Mekke ehli, Kur’an nuru ile onları aydınlığa kavuşturan Nebi-yi Zişan’a “lebbeyk” demiş gün be gün halkalarını genişletmeye başlamışlardı.

Tam da bu aşamada söyleyecek bir sözü olmayanlar, zulüm ile ancak ayakta kalabileceklerinin hesabını yapan zalim odaklar, Hz. Peygamber ve ashabına ambargo uygulamaya başladılar.

1- Haşimoğulları, Peygamberimiz (SAV)’i öldürmek üzere kendilerine teslim etmeyinceye kadar gelecek barış teklifleri asla kabul edilmeyecek.

2- Kendilerine hiçbir şekilde acınmayacak.

3- Muhammed (SAV)’e, Ona inananlara ve kavmine kız verilmeyecek ve onlardan kız alınmayacak.

4- Onlara bir şey satılmayacak

5- Onlardan bir şey satın alınmayacak.

6- Onlarla oturulmayacak, görüşülmeyecek, konuşulmayacak.

Böylece öldürülecek, zulmedilecek, ekonomik ve sosyal ambargolarla marjinalleştirilecek ve toplumdan etkileri tamamen silinecekti. Bu ambargo üç yıldan fazla sürdü. Öyle ki deri parçaları kaynatılıp suları içilir hale geldi.

Sonra Peygamberi Zişan Mekke’nin dışındakilere davasını anlatma yoluna başvurdu. Ancak orda da zalimler Peygamberin hayat damarını kesmek için gayret sarf ettiler. Bir an olsun ona nefes aldırmamak için çaba harcadılar. Peygamberimiz Mekke’de Kâbe’yi ziyaret edenlere davasını, bir olan Allah’ı anlatmaya başladı. Ancak onun gezip tebliğ ettiği çadırlara hemen ardından Mekke’nin ileri gelen müşrikleri giriyor ve Peygamberin davetini boşa çıkarmak adına türlü iftiralarda bulunuyorlardı. Bazen de henüz insanlar Mekke’ye varmadan Peygamberin anlattıklarının etkin olmaması için telkinlerde bulunuyorlardı. 

Sonuç: Bu ambargolar, karalamalar, marjinalleştirme çabalarının hiç biri işe yaramadı. 630’da şanlı İslam orduları kazandıkları onlarca zaferin ardından nihai olarak Mekke müşrik devletini kuşattılar ve ardından fethettiler. Zafer Müslümanların olmuştu.

Yıl 1991… Yer, Türkiye Cumhuriyeti… Peygamber-i Zişanın hayatını hayatına ışık yapan Allah aşıkları zulüm dolu diyarımızı adalet ile âbâd etmek için yeniden yola koyuldular. Tıpkı Ashab’ın yaptığı gibi… Dünya lezzetlerini ellerinin tersiyle ittiler, canlarını, evlatlarını bu uğurda feda ettiler.

Tıpkı Mekke’de Peygamberin (SAV) ve Ashabının katledildikleri, uğradıkları ambargo gibi her türlü zulme maruz kaldılar.

Ve yıl, 2013… Siyer denilince tarihte yaşanmış olaylar zinciri aklımıza gelmemeli. Siyer denilince ders alınacak, pratik hayata aksettirilecek, tecrübe edilecek hayat sahneleri aklımıza gelmelidir. Ve zalim ile mazlumun saflarının ayrıştırıldığı hendekler aklımıza gelmelidir. Safların net olarak gözler önüne serildiği; zulüm, küfür ve şirkin çok net resmedildiği sahneler gözümüzde canlanmalıdır.

Zulmü resmetmesi açısından yaşanmış örnekleri buraya aktararak takdiri sizlere bırakacağım.

Yıl, 2006… Ziyaret ettiğimiz bir sivil toplum kuruluşunun başkanı bize, ‘Bize istihbarattan geldiler ve dediler ki bakın bunlar ziyarete gelecekler ve sizinle bazı görüşmeler yapmak isteyecekler, haberiniz olsun bunlar Hizbullahçıdırlar. Onlara yanaşmayın.” dedi.

Gazeteciler, kurum başkanları ve milletvekillerine yaptığımız ziyaretlerimizden önce birkaç dakika kapıda bekliyorduk. Onların yanına girmeden her hallerinden istihbarat veya emniyet adamı oldukları anlaşılan kişilerin içerden çıktıklarına şahit oluyorduk. Şimdi, bugün kimi yazarların 28 Şubat sürecinde işledikleri melanetleri deşifre ettikleri gibi haksız ithamlara maruz kalan Hizbullah Cemaati veya ona gönül verenler hakkında olmadık iftiraların deşifre edileceği günleri bekliyoruz.

Bu ülkede yıllardan beridir geçmişlerinde Hizbullah’tan ceza alıp sivil toplum kuruluşlarıyla hizmetlerine devam edenlere her türlü ambargonun uygulandığından kimsenin kuşkusu yoktur. Tutulan daire sahiplerinin polis veya istihbaratçılar tarafından aranılarak veya ziyaret edilerek tehdit edilmek suretiyle vazgeçirilmeleri artık sıradan olaylar haline geldi.

Karaman’da Kutlu Doğum etkinliği düzenleyenler tam altı yerle görüşüp anlaşma sağladıkları halde polis veya istihbaratın devreye girmesiyle kendilerine yer verilmekten vazgeçiliyor.

Ticari faaliyette bulunanlar ekonomik çöküntüye uğratılmak adına yalan yanlış bilgilerle yine aynı odaklarca iftiraya maruz kalıyorlar.

Cemaate gönül verenlerin işyerlerinden veya kurumlarından istihbari bilgi edinmek adına o işyerinde çalışanlara bol keseden para tekliflerinde bulunuluyor.

Sosyal faaliyetlerde bulunarak hakka ve halka hizmet etmeye gönül veren sivil toplum kuruluşları, gazeteciler ve siyasi parti yetkilileri tamamen susturulmak adına hiçbir şiddete bulaşmadıkları halde onlarca yıl cezalara maruz bırakılıyorlar.

Hülasa, Mekke’deki müşrikler o gün katletmek, sosyal ve siyasal ambargolarla tecrit etmek adına Müslümanların başına ne getiriyor idiyse bugün adı Ahmet, Mehmet ancak kalbini Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in kin ve nefretiyle dolduran hain odaklar da Müslümanların başına onu getiriyor. Mekkeli müşrikler Müslümanların galibiyetine engel olamadılar, ancak kendi sonlarını getirdiler.

Müjdeler olsun ki tüm bu yaşanan gelişmeler ve Peygamberin ahlakını cihana yayma gayretleri gün gün meyvelerini vermeye devam ediyor. O halde Fetih yakın değil mi?

Ubade b. Samit gibi “Yâ Rasulallah! Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınaması beni tutmamak, alıkoymamak üzere sana bey’at ediyorum!” diyenlere selam olsun!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.