"Ne kınamadan korkacağız ne de din düşmanlarına istismar malzemesi vereceğiz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam'a ve Müslümanlara olan ilginin arttığı bir dönemde olunduğuna dikkat çekerek, "İslam’ı anlatırken ne kınayıcının kınamasından korkacağız, ne de din ve millet düşmanlarına istismar malzemesi vereceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen 4'üncü Uluslararası İyilik Ödülleri Tevcih Töreni’ne katıldı.
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan dördüncüsü verilen ödüllerin hayırlara vesile olmasını temenni ederek, bu çalışmaya öncülük eden Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez’e teşekkür etti.
Bu vesileyle birbirinden değerli hayır faaliyetlerinden haberdar olarak göz yaşartıcı hikâyelere şahitlik ettiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, etrafımızda yaşanan onca savaşa, şiddete ve insanı insanlığından utandıran vahşet görüntülerine rağmen, dünyanın dört bir ucundan gelen iyilik hikâyeleriyle sevindiklerini, gururlandıklarını, ümitlerini tekrar yeşerttiklerini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yılki vefa ödülünün askerlere tevcih edilmesinden de büyük memnuniyet duyduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son birkaç gündür Afrin’den yansıyan insanlık dışı manzaralara dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sivilleri canlı kalkan olarak kullanan, kurduğu tuzaklarla çocukları katleden PKK'nın makyajının döküldüğünün, Batı medyasında moda ikonu edasıyla pazarlanan teröristlerin vahşi, gaddar ve katil yüzlerinin bir kez daha ifşa olduğunun altını çizdi.
"Sivilleri de hedef alsaydık Afrin çoktan düşmüştü beyler!"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendilerine sivillerin hayatı konusunda akıl vermeye kalkanlara yönelik olarak şunları kaydetti: "Biz sivil insanları hiçbir zaman hedef almadık. Eğer sivilleri de hedef alsaydık Afrin çoktan düşmüştü beyler. O kadar hassas o kadar hassas gidiyoruz ki, aman siviller vurulmasın, buna dikkat ediyoruz. Ama bunlarda böyle bir şey var mı? Yok. Bunlar, sivildi, sivil değildi, hiç fark etmez, bombaları yağdırıyorlar. İşte bizi onlardan ayıran bu! Biz bu hassasiyetimizi yine aynen gözeterek yolumuza devam edeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan törende şahitlik edilen ve ödüle layık görülen örneklerin bize İslam’ın özünü, ruhunu da anlattığını, ödül alan şahısların hikâyelerinde bir kez daha görüldüğü gibi İslam’ın, ihsan, ahlak ve merhamet dini olduğunu söyledi.
"Müslümanlar olarak kenetlenilmesi, safların sıklaştırılması, kardeşlik ve dayanışmanın yüceltilmesi gereken bir dönemdeyiz." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazreti Peygamberin de güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiş bir merhamet elçisi olduğuna vurgu yaparak konuşmasına şöyle devam etti: "Bu sorulara verilecek cevap, nebevi davet ve irşat metodudur. İslam dininin kısa sürede yayılmasının, yaygınlık kazanmasının en önemli sebeplerinden biri, Peygamber Efendimizin tebliğ, yani insanlara dini anlatma yöntemidir. Rabbimiz Âl-i İmrân Suresinde bunu şu şekilde izah ediyor: Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. İşte bu peygamberi metottur, tebliğ metodudur. Aynı şekilde Nahl Suresinde Yüce Mevlamız şöyle buyuruyor: Sen Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Allah-u Teâla bizlere müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdiği Peygamberimizin risalet vazifesindeki başarısını onun yufka bir yüreğe, müşfik bir kalbe ve tatlı bir dile sahip olmasına bağlıyor. Hazreti Aişe Validemiz rivayet edilen bir hadiste ise şöyle diyor… Tabi şimdi bazı ukalalar dolaşıyor etraflarda, bu hadisler üzerinde ‘filan da yok şöyleydi, yok böyleydi’ gibi laflar ediyorlar. Ben yine tekrar ediyorum, eğer bu hadisi şerifler Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine aynen uyuyorsa bizim için sahihtir ve biz ona uyarız kim ne derse desin. Hazreti Aişe validemizden rivayet edilen bir hadiste şöyle deniyor: ‘Ey Aişe, Allah Refiktir, yumuşak davranmayı sever. Sert davranış karşılığında vermediğini yumuşaklık karşılığında verir. Allah bütün işlerde yumuşak davrananları sever. Bir başka hadiste Efendimiz ümmetine şunu emrediyor: ‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.’
"Hocalarımız İslam’ı anlatırken çok daha dikkatli olmalı"
Bu ayeti kerimeler ve hadisi şeriflerin bize nebevi davet ve irşat metodunun nasıl olması gerektiğini açıkça gösterdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ilahî prensiplerin bize İslam’ı anlatırken nasıl hareket etmemiz gerektiğinin çerçevesini de çizdiğini belirtti. Bu ilkelerin özellikle Peygamberlerin varisleri olma şerefini üzerlerinde taşıyan âlimler, arifler, hocalar için son derece önemli olduğuna inandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hem dinimize yönelik saldırıların, hem de İslam’a ve Müslümanlara olan ilginin arttığı bir dönemde, hocalarımızın irşat vazifelerini ifa ederken ve İslam’ı anlatırken çok daha dikkatli olmaları gerekiyor" dedi.
"Ne kınayıcının kınamasından korkacağız, ne de din istismar malzemesi vereceğiz"
Özellikle iletişim araçlarının bu derece ilerlediği, internetin, sosyal medyanın, cep telefonunun hayatımızın her anına girdiği bir dönemde menfi haber, yorum ve ifadelerin çok daha hızlı yayıldığını, soran ile sorulan arasında kalması gereken beyanların bir anda milyonlarca insana mal olabildiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilgili ilgisiz birçok kişinin de bunları maksadı aşacak şekilde müslümanları ve İslam dinini karalamak için kullanabildiğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini dinleyen müftü ve hocalar başta olma üzere, tüm âlimler ve ilahiyatçılardan bu noktada azami hassasiyet göstermesini beklediğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu süreçte İslam’ı anlatırken ne kınayıcının kınamasından korkacağız, ne de din ve millet düşmanlarına istismar malzemesi vereceğiz. Bilhassa sosyal medyanın ve internetin parıltısına aldanmayacak, bu tür platformlara gönlümüzü kaptırmayacak, dibini görmediğimiz kuyuya asla dalmayacağız. Sözümüzün ağırlığını bir kuyumcu titizliğiyle tartarak güzel sözle, güler yüzle, birliğimiz ve sevgimizle insanları İslam’a çağırmaya devam edeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan birilerinin bizi kendi dinimizin kavramlarıyla, kendi dinimize mensup gözüken kadrolarla vurmaya çalıştığının artık görülmesi gerektiğini vurguladı. "Yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olandır" sözüne atfen, fark edilmesi en zor düşmanın, bizim gibi giyinen, konuşan, görünen olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, meselenin, beyaz pirincin içindeki beyaz taşı bulup çıkartmak olduğuna dikkat çekti.
Müslümanın basiret ve feraset sahibi olarak bir kez ısırıldığı delikten bir daha asla ısırılmaması gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hayır, eğitim, cihat gibi dinimizce mukaddes olan kavramların birilerinin sinsi emellerine kolayca maske yapılmasına rıza göstermemeliyiz. Özellikle gençlerimizin elimizden kopartılıp alınmasına, üç beş şarlatanın elinde mankurtlaşmasına asla müsaade etmemeliyiz. Unutmayın, modern Hasan Sabbah’ların sapık ve sapkın din anlayışlarıyla evlatlarımızı efsunlamasına, Neo-Haşhaşilere çevirmesine izin veremeyiz." dedi.
"Din eğitim ve öğretimi çalışmalarını muteber kurumlar tarafından yürütülmeli"
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerinin devamında, cihat gibi gerçekten çok önemli ve kapsamlı bir kavramın, gözünü kan ve vahşet bürümüş katil sürüleri tarafından coğrafyamızın yakılıp yıkılması amacıyla kullanılmasına seyirci kalamayacaklarını ifade etti. Bunun için de din eğitimine çok büyük önem verilmesi gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, din eğitim ve öğretimi çalışmalarının ise muteber kurumlar, vakıflar ve şahıslar tarafından yürütülmesinin sağlanması gerektiğini ifade etti. "Yüzyıllardır İslam coğrafyasını aşk ve ilimle ilmek ilmek dokuyan gönül erlerinin bu süreçte daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekiyor" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dini ilimler ve irşat faaliyetleri açısından gerçekten zengin, gerçekten mümbit bir kaynağa sahip olduğumuzu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle tamamladı: "Anadolu’yu vatan kılan sadece akıncılarımızın kılıç sesleri değil aynı zamanda dervişlerimizin de o ‘Hu Hu’ nidalarıdır. Bu yurt bize Sultan Alparslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un olduğu kadar Yunus Emre’nin, Molla Gürani’nin, Hacı Bayram Veli’nin, Akşemseddin’in de emanetidir. Bin yıldır onca saldırıya ve ihanete rağmen bu coğrafyada tutunmamızı sağlayan Kur’an ve sünnet ile kurduğumuz o muhkem bağdır. Bu noktada herkese önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Hocalarımızın, vaizlerimizin, Kur’an kursu öğreticilerimizin evvela kendilerini çok iyi yetiştirmeleri, sonra bu birikimlerini de her cinsiyetten, her yaştan insanlarımıza aktarmaları gerekiyor. Unutmayalım ki kâinat boşluk kabul etmez. Siz milletimizi irşat etmezseniz, siz mahallenize, şehrinize, caminize sahip çıkmazsanız oralara bir başkası gelir çöreklenir." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.