Nefis ve Afetleri-4

Nefis ve Afetleri-4

Nefislerin kudret elinde olduğu Allah’a hamd ederek yine sizlerle beraberiz. Nefisle mücadele de destekleyici güç olarak bazı hususları geçen sayımızda dile getirmiştik. İnşallah kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Nefislerin kudret elinde olduğu Allah’a hamd ederek yine sizlerle beraberiz. Nefisle mücadele de destekleyici güç olarak bazı hususları geçen sayımızda dile getirmiştik. İnşallah kaldığımız yerden devam edeceğiz.

......

4−Nefsin ayıplarını tedavide yardımcı olacak bir arkadaş edinmek: Kişi tek başına kusur, hata ve zaafiyetlerine muttali olamaz. Birçok şeyi başkasında görüp, beğenmediği halde, kendi si aynı şeyi yaptığında, bunun yanlış olduğunun farkında olmayabilmektedir. Bu dost bir mürşit, bir alim, muttaki ve basiret sahibi bir mümin de olabilir. O dostu kendi nefsinin üzerinde murakkıb edecek, ta ki o dost onun fiil ve durumunu kontrol ederek, ahlak ve amellerinde hoş görmediği şeylere dikkat çeksin. Bazen o dost, bizde gördüğü hata ve kusurları söylediğinde, bu nefsimize ağır gelebilir, hoşumuza gitmeyebilir. Veya bazen üslubunu sertleştirerek o ayıptan vazgeçmemizi sağlamaya çalışabilir. Bu durum nefse ağır geldiğinde, tepki gösterip o dostu küstürmememiz ve ayıbımızı söylemesi yönündeki şevk ve azmini kırmamamız gerekir.

Öyle bir dost edinmeliyiz ki onu gördüğümüzde bize Allah’ı hatırlatsın. Mümin müminin aynasıdır. Böyle dostların nasihatini kabul edip uyguladığımızda, ancak Allah’ın yoluna hakkıyla koyulmuş oluruz. Çünkü din nasihatten ibarettir.

Din sahasının büyük imamları ve seçkin abidler böyle yapıyorlardı. Hz. Ömer (ra) şöyle buyurmuştur: “Allah o kişiden razı olsun ki, be nim ayıbımı bana hediye ediyor.” Aklen gelişen, makamca büyük olan şahsiyetlerin nefsini takdir etmesi pek az, itham etmesi de pek çoktur. Hz. Ömer gibi bir şahsiyet böyleydi. Fakat bu da pek nadirdir. Kötü ahlakımızı uyaran kardeşlerimizi hoş karşılamalı ve o kötü yönümüzü silme ye gayret göstermeliyiz.

5-Nefsin ayıplarını düşmanların dilinden gelen tenkitlerle gidermeye çalışma: Zira düşman gözü kişinin daima ayıplarını açığa vurur. Umulur ki kişi kendisine karşı ayıplarını haykıran düşmanından, kendisini öven, ayıplarını gizleyen bir dosttan daha fazla menfaatlenir. Ancak kişi sahip olduğu tabiat gereği düşmanı yalanlamak, söylediklerini hasede yormak temayülündedir. Fakat basiret sahibi bir insan düşmanlarının ve kendi icraatlarını beğenmeyip eleştiren kişilerin bu eleştirilerinden kendisine bir pay çıkarır. Zira onun kötü yanları düşmanlarının diliyle muhakkak yayılır.

6-Halk ile iç içe olmak: Halk arasında kötü gördüğü herşeyi nefsinde aramalı ve nefsinde de “bu vardır” kanaatıyla hareket edip onu silmelidir. Çünkü müslüman müslümanın aynasıdır. Müslüman başkalarının ayıplarından önce kendi ayıbını görür. Nefsini tenkid ederek, başkasında görüp hoşlanmadığı davranışlardan temizlenmelidir. Bu şekilde edeplenmek yeter de artar bile. Hz. İsa (as)’ya denildi ki: “Kim sana edebi öğret ti?” Buyurdular ki: “Bana hiç kimse edeb öğretmedi, ancak cahilin cehaletini gördüm ve ondan sakındım. Hepsi o kadar.”

7-Riyazet Yapmak: Bu da nefsini bazı şeyler den mahrum bırakarak terbiye etmektir. Hasan-ı Basri buyurdu: “Serkeş hayvan senin nefsinden daha kuvvetli bir geme muhtaç değildir.” Muaz Razi’nin oğlu Yahya (ks) buyurdu: Nefsinle riyazet kılıcıyla cihad et. Riyazet dört yönle yapılır:

1-Yemekten az bir miktar yemek

2-Uyumakta az bir miktar uyumak

3-Konuşmada zaruri miktarla yetinmek

4-Bütün insanlar hakkında tahammül göstermektir.

Bunlardan dolayı az yemekten şehvetlerin ölümü doğar. Az uykudan iradenin durulması, az konuşmaktan afetlerden salim kalmak, eziyete göğüs germekten ise, hedefe varmak doğup meydana geliyor. Nefis tok olunca duyguları güçlenir, kuvvet kazanır, artık başkalarının hakkına tecavüz etmekle uğraşır. Ama aç kaldığında, kendi derdiyle ilgilenmekten buna fırsat bulamaz. Böylece riyazetin önemli bir tedavi yöntemi olduğunu gördük.

7-Kötülüğün ardından hemen iyilik yapmak: Her insan hata ve kötülük işleyebilir. Bunlar da belirttiğimiz gibi nefsin emrettiği ve hoşuna giden şeylerdir. Öyleyse nefsine uyduğunu gören Müslüman, bu uyma neticesinde işlediği kötülüğü telafi etmeli, iyilik suyuyla hemen yıkayıp temizlemelidir. Eğer kalb kırmışsa helallik dilemeli, birinin hakkına girmişse hakkını iade etmeli, gıy bet yapmışsa gıybetini yaptığı kişiye iyilikte bulunmalıdır. Böylece nefis hoşuna giden şeyi yap tığında ceza olarak iyilik yapma azmini sende gördüğünde bundan vazgeçer ve ıslah olur. “Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsini hevaya uymaktan uzak tutarsa cennet onun gideceği yerdir.” (Naziat : 40-41)

8-Nefsi cezalandırma: Bu da zor fakat nefsin terbiyesi için güzel bir yöntemdir. Kişi kurtulmak istediği nefsi hastalığından şiddetli sıkıntılar çekebilir ve anlık gafletten dolayı nefsine uyabilir. O zaman sürekli uyanık olmasını sağlamak için nefsini, iyilikler işleyerek, aç bırakarak, ya da oruç tutarak hoşuna gitmeyen şeylerle cezalandırmalıdır. Ki kötülüklerin kıyısına bile yanaşma ya cesaret edemesin.

9-Zikir yapmak: Düşünceyi salim kılmak ve kötü şeylerle meşgul olmasını engellemek için daima zikir halinde olmak lazım. Öyle ki tek başına dahi olduğunda nefsine uymamalı, Rabbine karşı hayalı davranmalı ve takva elbisesine sarılmalıdır. Bu ilk başlarda zor gelebilir. Çünkü yıllarca Allah’tan başka şeyleri düşünüp o yönde amel ettiğinden nefis kötülük işlemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Ancak zor olmasına rağmen sürekli Allah ile irtibat halinde olunduğunda bu durum kolaylaşıp alışkanlık haline gelir. Çünkü kalpler ancak Allah’ı zikir etmekle mutmain olur.

10-Ölümü çokça anmak: İnsan fıtraten ebediyyen yaşamaya meyyal bir yapıya sahip olduğundan, velev bu dünyanın fani ve gelip geçici, öbür dünyanın ise baki ve sürekli olduğuna aklen kani olsa bile bu alemden ayrılmaktan korkar. Ama eğer bu dünya aleminin helak ve noksanlık diyarı olduğunu kalben idrak edecek olursa ahi ret alemine fıtraten sevgi beslemeye ve bu fani dünyadan kaçmaya başlar. Neticede bu alem (dünya) onun gözünde sıkıntı diyarına dönüşür. Bu karanlık zindandan, zaman ve mekanın zincir ve prangalarından kurtulmayı arzular. İşte bizler kendimize belli vakitler seçerek ölümün bize getireceği menfi veya müspet kazanımları tefekkür etmeliyiz. Nefsimizi gerçekten rahata ve mutluluğa ulaştırmak istiyorsak ahirete yönelmemiz gerekir. Orada nefsin istediği her şey vardır. Bu da ölümü çokça anıp nefsin istek ve arzularını ahirete yöneltmekle mümkündür.

11-Dini emirlere (Kur’an ve Sünnete) uymak: Nefsin kötülük dolu rezaletlerine karşı durabilmenin ve selim kalmanın en güzel yolu, İslami emir ve yasaklara riayet etmektir. Zira helal dairesinde kalmak suretiyle nefsin ihtiyaç duyduğu şeyler karşılanabilir. Tüm yaşayışıyla en güzel örnek olan Resulullah (sav)’a tabi olmak onun ahlakı ile ahlaklanmak en büyük saadet ve kurtuluştur.

Ya Rabbi! Nefsimiz azgın, irademiz zayıftır. Sen yardım etmezsen nefsimiz yüzünden helak oluruz. Yardımını bir an bile esirgeme.

Ya Rahim! İrademizi nefsimize galib kıl ve nefsimizi ıslah etmeyi müyesser kıl. Bizi kurtuluşa erenlerden eyle.
İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.