Nefsi temize çıkarmak mı? Nefsi temizlemek mi?
Nefs kavramının geçmişi, insanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar geniş bir muhtevaya sahiptir.
Nefs kavramının geçmişi, insanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar geniş bir muhtevaya sahiptir.
Tarih boyunca nefs kavramı konusunda söylenen, yazılan, çizilen birbirinden farklı yüzlerce tanım ve yorum vardır.
Sözlüklerde nefs kavramına dair, ‘’hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi daha birçok mana verilmiştir…
Yazımızda ise nefs kavramını geniş bir açıyla ele almak yerine, nefsin asıl sahibi, onu iyiye de /kötüye de meyyâl yaratan yüce Rabbimizin hayat kitabımız olan Kur’an’da Necm süresinin 32.ayetinde, فَلاَ تُزَكُّوۤا اَنْفُسَكُمْ (Nefsinizi temize çıkarmayın) ve Şems süresinin 9.ayetinde geçen
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙ (Nefsini temizleyen kurtulmuştur) buyruklarından yola çıkarak, tefekkür denizinde, tedebbür , tezekkür, teakkul ve tefakkuhu azık edinerek rızayı ilahi menziline doğru yol almaktır…
Bu minvalde evvela Necm suresinin 32.ayetini zikredelim:
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟
Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Sonunda O, kötülük yapanlara işlediklerinin cezasını verecek; iyilik yapanları, ufak tefek kusurlar hariç, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanları ise daha güzeliyle ödüllendirecektir. Şüphesiz rabbinin bağışlaması çok geniştir. Sizi topraktan yarattığı zamanki halinizi de, annelerinizin karınlarında cenin olarak bulunuşunuzu da en iyi bilen O’dur. Şu halde kendinizi/nefsinizi (överek)temize çıkarmayın! Kimin günahtan sakındığını en iyi bilen O’dur.(Necm,32)
Ayet-i kerime ile ilgili çoğu tefsir kaynaklarında vurgulananlar: Allah Azze ve Celle’nin yarattıkları üzerindeki hakimiyeti, her amelin nihayetinde O’nun mücazatı ve mükâfatı ile karşılık bulacağı, affının ve rahmetinin kuşatıcılığı/genişliği, kullarının mahiyetine ve evvellerine, şimdilerine, ahirlerine dair en hak bilgiye sahip olanın Allah (c.c) olduğudur. Bundan sonra, her nefs sahibine hitap ediliyor;” “Nefsinizi temize çıkarmayın!”..
Çünkü kimin günahtan sakındığını, kimin nefsinin ne hâl üzere olduğunu, yarın ne işler yapacağını hakkıyla bilen Cenabı Allah’tır…
Hâl böyleyken, insan nefsini temize çıkarmak konusunda oldukça hevesli ve gayretkârdır. Kendi hakkında hüküm verirken yanlı ve hüsn-ü zanlıdır.. Başka bir nefsi takdir ederken olabildiğince cimri olmasına karşın, kendini methederken/takdir ederken alabildiğine cömerttir…
Dahası, nefsini temize çıkarma girişimi/eylemi kişiyi gurura, ucuba, kibre götüren en büyük sebeplerdendir. Nefsinin temiz ve hatalardan beri olduğuna kanaat getiren insan, nefsinin temizlenmeye/tezkiyeye ihtiyacı olmadığı yanılgısına kapılır. Haliyle de, tezkiye noktasında ellerini bağlamışken, nefsini takdir etmede elleri daima alkıştadır. Bu konuda kendi takdirine odaklanıp, Rabbinin takdirini bir tarafa bırakır. Adeta nefsinin ve hevâsının esiri olur. Ta ki, Allah muhafaza hevâsını ilah edinir!..
Bu hususta Bediüzzaman hazretleri şöyle söylüyor:
Tezkiyesiz nefs-i emmâresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zâhirî sevse de samimî sevemez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Ve kusurunu nefsine almaz, belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalâğalarla, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek, adeta takdis eder ve derecesine göre;
…مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ
Hevâsını ilah edineni gördün mü?(Furkan,43) âyetinin bir tokadını yer.
Temeddühü ve sevdirmesi ise, aksülâmelle istiskali celb eder, soğuk düşürtür. Hem amel-i uhrevîde ihlâsı kaybeder, riyâyı karıştırır. Âkıbeti görmeyen ve neticeleri düşünmeyen ve lezzet-i hazıraya müptelâ olan hisse ve hevâ-yı nefse mağlûp olup, yolunu şaşırmış hissin fetvâsıyla, bir saat lezzet için bir sene hapiste yatar. Bir dakika gurur veya intikam yüzünden on sene ceza görür. Adeta, ders aldığı Amme cüz’ünü bir tek şekerlemeye satan havâi bir çocuk gibi, elmas kıymetinde bulunan hasenâtını, hissini okşamak için ve hevâsını memnun etmek için ve hevesini tatmin etmek için, ehemmiyetsiz cam parçaları hükmündeki lezzetlere, enâniyetlere vesile edip, kârlı işlerde hasâret eder. (28.Lema)
Üstadın işaret ettiği Furkan suresinin 43.ayetini tekrardan zikredelim:
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلً
Gördün mü hevâsını ilah edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?” Mevdudi “Tefhimu’l-Kur’ân” adlı eserinde, bu ayetin tefsiriyle ilgili şunları söylüyor:
“Hevâsını ilah edinen, arzu ve tutkularının kölesi olandır. İlahına ibadet eden biri gibi o da tutkularına ibadet etmektedir.”
Ebu Hûreyre (R.A)’dan rivayet olunan bir hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: “Allah’tan başka kendilerine ibadet olunan sahte ilahların, Allah yanında en kötüsü, kişinin hevâsıdır.”
Rahmani işaretlere karşı körleşen, basiretsizce nefsinin ve hevâsının kölesi haline gelen insan tipleri için, diğer bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
“Gördün mü hevâsını ilah edinip Allah’ın bir ilim üzerinde saptırdığı ve kulağı ve kalbi üzerine mühür koyup görme gücünün üzerine de perde çektiği kimseyi? Artık, Allah’tan sonra onu kim hürriyete erdirir? Düşünüp hatırlamaz mısınız?” (el-Casiye,23)
Kuşkusuz nefsinin zaaflarını göremeyen, nefsinin kusurlarını kabul etmeyen, Rabbinin nefsi hakkındaki hükmü nedir diye etraflıca düşünmeyen, nefsi hakkında hükmünü kendi vermeye çalışanlar, yani; nefislerini temize çıkarma fiilinin faili olanlar için, hevâlarının esiri olma tehlikesi kaçınılmaz bir durumdur.
Bunun yanı sıra, bu tehlike kişiyi Rabbine karşı müstağni kılarak tekebbüre götürebilir. Böylece nefsini temizlemekten ve neticede kurtuluştan alıkoyar.
Oysa Rabbimiz, tüm bu olumsuz etkenlerden sıyrılarak, temizlenmeye muhtaç nefislerimizi temizlememizi ferman buyuruyor:
وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ ﴿٧﴾
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙۖ ﴿٨﴾
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ ﴿٩﴾
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ ﴿١٠﴾
﴾7﴿ Nefse ve onu (insanın özü olarak) şekillendirip düzenleyene;
﴾8﴿ Ona kötü ve iyi olma kabiliyetlerini verene!
﴾9﴿ Andolsun ki ! Nefsini arındıran/temizleyen elbette kurtuluşa ermiştir.
﴾10﴿ Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyan etmiştir. (Şems,7-8-9-10)
Nefsi yaratan, düzenleyen, ona iyi ve kötü olma kabiliyeti veren Rabbimiz Teâlâ, nefsi arındırmadan/temizlemeden hakiki ve ebedi kurtuluşa eremeyeceğimizi buyuruyor. Bu arada nefsin iyiye de , kötüye de meyyal olduğu hakikatini açıklıyor, bizzat yarattığı nefsi tanıtıyor.
Modern ilim, bu mukaddes ayetlerin inişinden yüzyıllarca sonra, sayısız deney, birebir gözlem ve araştırma sonucu, insanın gerek genetik özelliklerinden, gerek aile ilişkilerinden, gerek sosyal ve psikolojik etkenlerden dolayı değişime, dönüşüme uğrama potansiyelini kabul etmiştir.
İnsan ve insanın özü olan nefs için iyiye ve kötüye dair potansiyel daima mevcuttur. Nefsini kötüden, şerden, süflî arzuların kıskacından temizleyip, iyilik yönünü besleyen, ihya eden kurtulur!
Fakat ayet-i kerimede zikredildiği gibi, nefsini arzularıyla baş başa bırakan, başıboş bir şekilde salıveren ziyana uğrar!
Sonuç olarak; Rabbimiz nefslerimizi bizden daha iyi bilir. Evvela bunu layıkıyla idrak etmek çok mühimdir. Nefslerimiz hususunda gaflete dalıp, nefsimizi torpilli takdirlerle şişirmek yerine, Rabbimizin takdirini kazanmak yegâne tercihimiz olmalıdır. Yoksa kulların nefslerimizi övmesi veya bizzat kendi nefsimizi beğenip, kusurlardan beri görüp temize çıkarmaya çalışmamız, boş bir heves ve hevâya teslim oluştur.
Ayrıca önemli bir husus, Rabbimiz bizlere nefslerimizi tasfiye etmemizi değil, tezkiye etmemizi, terbiye etmemizi emrediyor!
Kuşkusuz, kulluk imtihanımız nihayete erinceye kadar nefslerimizle yaşayacağız. Hayat yolculuğumuzda, nefslerimizin birçok etkenden dolayı kirlenmesi gayet olası bir durumdur. Bu nedenle önce nefslerimizi iyi tanımamız gerekir. Var olan kusur ve zaaflarının yanında, kirlerini ve kirlenme yollarını doğru tespit edip, kabullenmemiz, muhasebe edip , teşhis ve tedavisine dair yapılması gerekenleri ivedilikle pratiğe geçirmemiz ise nefs temizliğine giden yolun ilk adımıdır.
Muhakkak ki Rabbimiz, rızası için atılan adımlara bereketini, çıkılan yola rahmetini yağdıracaktır…
Nefs tezkiyesinde/temizliğinde, fayda ve destek sağlayacak hazine misali fiiller vardır.. Örneğin; samimi istiğfarlar, gözyaşlarıyla edilen dualar/yakarışlar, ihlâsla tutulan oruçlar, sabırla harmanlanmış, tevekkül yüklü sükûtlar, tarafsızca-hikmet ve basiretle yapılan muhasebeler, verirken- adeta nefsin enaniyetini, cimriliğini eritecek infaklar, nefs terbiyesinde Resûllerin, sıddıkların, şehitlerin, Allah (c.c) dostlarının sarıldığı metotlar, Kur’an ayetlerinin gölgesinde derin-bereketli tefekkürler ve elbette dostlarımız, kardeşlerimiz tarafından halisane niyetlerle yapılmış nasihatler…
Rabbimiz bizleri nefsini temize çıkararak, temizlemeyi ihmal eden ve bu şekilde nefsini hevâ sarmalında esir ederek, iki dünyasını da gafletle imha eden kullar olmaktan muhafaza buyursun!
Nefsini Rabbinin yardımıyla temizleyen, terbiye eden, ihlas ve tevazu mektebinde ihya eden kullardan olmak duasıyla…
Bildane Kurtaran
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.