Nerdeen nereyee

Çok net hatırlamamakla beraber 90’lı yılların başı olduğunu tahmin ettiğim eski zamanların biriydi vesselam.
Saçlarım ve tırnaklarımın mevzuata uygun kesildiği, üç numara standardına uymayan saçların acımasız makas darbelerine, mendil üzerine konan tırnakların standartlara uymayanlarının ise değnek hazretlerine havale edildiği yıllardı.
İmam Hatip camiasına mensup gençlerin sık sık gittiği MGV’ ye (Milli Gençlik Vakfı) giderdik. Bunda rahmetli babamı razı etmek istemememin oranı % 30 idi ise de, %70 oranında evimizde televizyonun bulunmaması etkili oluyordu. Çünkü bahse konu vakıfta “video” diye tabir edilen bir “video-çalar” vardı ve günün şartlarında hatırı sayılır bir cazibeye sahipti.
Zaman zaman “Çağrı, Hicret...” tarzındaki filmleri seyreder, zaman zaman da o dönemin meşhur hatiplerinin ateşli konuşmalarını dinlerdik. Tabi salonun tıklım tıklım dolduğunu sanırım söylemeye gerek yok.

Büyüklerle beraber oturabilmenin ilahî bir lütuf sayıldığı o günlerin uzun kış gecelerinin birinde, kayda alınmış enteresan bir tartışma programı seyrettik.

Katılımcılar eski siyasetçi ve eski Urfa Belediye Başkanı İ. Halil Çelik, eski Şişli Belediye Başkanı ve daha çok sinemacı kimliği ile tanınan Fatma Girik, sunucu ise Duygu Asena idi.

Yaş grubu itibarı ile belki de izlememizin çok da uygun olmadığı bir içerik üzerinde tartışılıyordu. Konu, “Urfa’ya genelev açılıp açılmaması” meselesi idi. Tahmin edeceğiniz gibi Halil Çelik açılmaması gerektiğini, diğer iki bayan ise açılması gerektiği tezini işliyorlardı.

Tartışmanın bir yerinde Fatma Girik pervasızca ve çok rahat bir şekilde, söz konusu yerin ciddi bir ihtiyaç olduğunu ve mutlaka açılması gerektiğini ifade eder tarzda cümleler sarf etti. Türkçe bilenlerin anında, bilmeyenlerin ise gönüllü tercümanlar aracılığı ile hakikati(!) öğrendikten sonra gösterdikleri tepkiler görülmeye değerdi: “Başımıza taş yağacak” diyenden, “La havle” çekene; “Estağfurullah” zikrine sığınandan, İslamla yoğrulmuş Kürt örfünün etkisi altında, herkesi kendisi gibi bilen bir masumlukla söylenen, “Kocası yok mu bunların?” sözüne vs.vs.

Rahmetli babamın da sinirlenip “La Havle” çektiğini görünce, benim de sinirlenmem ve tepkimi ortaya koymam gerektiği kanaatine varmış ve zaten “barut fıçısı”na dönmüş gergin ortama-sesimi de babama özellikle duyurmaya çalışarak- küçümsenmeyecek bir katkı sunmuştum.

Geçen hafta Ak Parti milletvekili Nureddin Nebati’nin, “Kadınların bu çağda bir mal gibi satılmaması gerektiği” gerekçesi ile genelevlerin kapatılması için partisinin grup başkanvekilliğine verdiği yasa teklifinin, yine Ak Parti grubu tarafından reddedilmesi üzerine daldım gittim yirmi küsur yıl önceki o zamana.

Teklifin reddedilme gerekçesi çok ilginç: “...Toplumda ilişkilerin daha rahat yaşanması buralara ilgiyi azaltmıştır. Hala ihtiyaç duyan az da olsa bir kesim var. Çok ihtiyaç duyan bu kesimin bu imkandan(!) mahrum kalması durumunda tecavüzler artabilir, sağlık sorunları yaşanabilir.”

“Toplumda ilişkilerin daha rahat yaşanması” sözü ile flört ve yasak olmayan zinanın ne kadar yaygınlaştığının marifetmiş gibi sunulmasına mı yanacaksınız, özrü kabahatinden büyük bir açıklama mı diyeceksiniz bilmiyorum.

Asıl üzerinde durmak istediğim, teklifin reddedilme gerekçesinin Fatma Girik’in gerekçesine ne kadar da benzediğidir... Acaba diyorum, Fatma Girik’e çok mu haksızlık ettik?

Yoksa münkeratın geldiği yer, “karşı cenah”tansa karşı çıkmamız, “bizden birileri” ise suskun kalmamız mı gerekiyor?

Yoksa Başbakan’ın “Paratoner olduk, gaz aldık” sözü ile kastettiği tam olarak bu muydu?

Bir nidâ var Başbakan’ın sık sık kullandığı: Nirdeeen nireyeee...

Hakikaten Sayın Başbakan, nerdeeen nereyeee...

Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl Ya Rab!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.