Yusuf AZAD
Neresinden tutsam elimde kalıyor
Neye yanayım? Hangisine yanayım?
On yıllardır içimize ekilen yaban otlarının; mağduriyetimizden, mazlumiyetimizden yararlanarak, inancımız adına, kurtuluşumuz adına sahne alıp aslında söz konusu değerlerimizi alaşağı etmesine mi yanayım?
Yoksa bu çirkinliğin bu çirkefliğin, içimizde kimi iyi niyetli saflar tarafından desteklenip sahiplenmesine mi yanayım?
Ya da bu “vazifedar sürüsü”nün yaptığı her katliamın bize düşman olanların fırından taze çıkmış gevrek ekmeğine kıvamında sürülecek bir yağ oluşuna mı kahrolayım?
Belki de asıl yanmam gereken şey; bu yapıların her birinin her bir çirkin fiillerine mukaddesatımızdan sözüm ona referanslar getirmesi.
Daha da vahim olanı bu ölüm makinelerini, kimi maslahat, kimi menfaat, kimi milliyet, kimi siyaset, kimi de mezhepsel gerekçelerle hoş karşılaması ya da mahkum etmemesi.
Esas kahrımızı katmerleştiren ve Kahhar'ın da gücüne giden şey, bir gün önce Lübnan'da 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan iki bombanın üçüncü haber olma değeri taşırken; bir gün sonra aynı kişilerin eliyle, teline müstehak Fransa saldırılarının ise belki de önümüzdeki birkaç yılın konusu olacağıdır.
Kahrım bunlarla da bitmiyor. Şu dünyayı kasıp kavuran İŞİD denilen yapıyı ciddi bir araştırma ve analize tabi tutan Müslümanlardan bir tek ciddi araştırma yok. Sözüm ona en ciddi araştırmaların ise söylediği özetle iki cümlesi var; “IŞİD sosyolojisi” ve “Şii baskısı”. Nerde kuruldu? Nasıl kuruldu? Kim yönetir? Nerde organize edilir? Bir anda tüm dünyada nasıl örgütlendi? Musul'u bir günde nasıl işgal etti? Suriye'nin yarısına bütün dünyaya rağmen nasıl sahip oldu? Şengal'i Kobani'yi bir günde nasıl işgal etti? Kimle ticaret yapar? Kime yaranır? Kime faydası dokunur? Cevap yok.
İslami, insani, ahlaki, mantıklı, faydalı, stratejik bir tek eylemlerinin olmaması, bilakis; ABD, Batı, PKK, Rusya, Esed, İran, Türkiye, gibi bu coğrafyaya müdahil olmak isteyen herkesin elini güçlendirmekten başka bir işe yaramamış olmasıyla birlikte ölenlerin ümmetin gayretkeş ama başsız ‘delikanlı havzası'ndan olması acımızı katmerleştiren başka bir gerçek.
Dünyanın dört bir yanından, özellikle de Avrupa'da ezilmiş, mahrum bırakılmış ve dünyanın kendisine dünyayı daraltıp bir çıkış tanımadığı Müslüman gençlerin biriken enerjisini IŞİD'te tüketmesi kahrımı katmerleştiriyor. Fransa'dan 2000 kişi IŞİD'e katılmış. Yani bu vesileyle Batı hem kendi ‘mağdurundan' kurtulmuş oluyor hem de onunla bizi, tarihimizi, birlikteliğimizi ve hatta geleceğimizi vuruyor.
Kur'an'da hayra yönelik cehd, gayret, mücadele ve meşru savaş anlamına gelen cihad kavramının; tarihin tanıklık edebileceği görüntülü insan yakma dâhil en barbar insan öldürme yöntemlerinin batılılarca “cihadçı” kavramıyla zehirlenmesi kahrolunacak cinsten bir saptırma değil midir?
Başta Afganistan, Çeçenistan, Bosna ve şimdilerde Suriye ve IŞİD olmak üzere dışarıdan mücahit ithal eden hiçbir “cihad” başarılı olmamıştır. Eğer dışarıdan desteklenecekse Filistin ve Hamas buna en layık yapıdır. Ama bir tek ferd-i vahid dışarıdan gidiyor mu oraya cihada? Hayır. Zaten istemiyorlar da. Zira her yapı kendi içinde mücadele yeterliliğine sahiptir. Yeter ki özgün ve özgür olsun. Şimdi söyleyin ben fidanlarımızın İslam coğrafyasının faydasız ve anlamsız “savaş sektöründe” yenilen ekinler olmasına kahrolmayayım da neye kahrolayım.
Ümmet, çokluğuna rağmen başında hep sıfır var. Bu nedenle gerçek değerine kavuşamıyor, değer üretemiyor. Ümmetin başına bir “1” lazım. Her ne kadar yaşadığım bölgede (Kürdistan) bize ve ümmete ümit vadeden mutedil bir camia var ise de; henüz aciliyet kesbeden bir ümmet birlikteliğini sağlayacak konumda değildir. Paralel, Mit, PKK, IŞİD, Nusra, şimdilerde de Batı olmak üzere önüne gelene kanan ve bir türlü doğru adres bulamayanlar da ümit olmaktan çıkmıştır.
Söyleyin şimdi ben kahrolmayayım da kim kahrolsun.
Söyleyin şimdi biz kahrolmadıkça nasıl çıkar düzlüğe bu ümmet.
Biz her gün onlarca kez kahrolmadıkça…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.