Mustafa AYDIN
Neydi bu kin, bu nefret?!
6-8 Ekim olayları olarak tarihe geçen, İŞİD’in Kobanê saldırısı bahane edilerek, PKK/HDP yandaşları tarafından 2014’ün Ekim ayında, başta Diyarbakır olmak üzere Kürd illerinde bir çok masum insan sırf dindar oldukları için katledilmiş, başta Hüdapar olmak üzere İslami dernekler, cami ve işyerleri saldırıya uğramış ve yakılmış, sokaklar ateşe verilmiştir.
Bu vahşi saldırıları azmettirenler başta HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere bu partinin yetkilileridir. Bu partinin Diyarbakır il başkanı Zübeyde Zümrüt, "Sadece Diyarbakır'da 400'e yakın dernek üzerinden IŞİD çetelerine destek verildiğini biliyoruz." diyerek tüm İslami kesimleri İŞİD’le özdeşleştirip hedef durumuna getirmiş ve katliamın en önemli azmettiricileri arasında yerini almıştır.
Bu saldırıların en yürek yakıcı olanı, insanı insanlığından utandıran olay, Diyarbakır’da Yasin Börü ve arkadaşlarına karşı yapılanlardı. Şehid Yasin ve arkadaşları o gün sabahtan beri kurban eti dağıtmışlardı. Akşam üzeri kalan son paketleri de dağıtıp evlerine gideceklerdi. Arabayla gelirken yolda 200-300 kişilik kudurmuş PKK/HDP’li bir grubun saldırısına uğrarlar. Ellerinden kurtulmak için kaçıp sığındıkları evde bulundukları sırada, caniler eve girerek, savunmasız masum gençleri silahla satırla saldırarak, tarihe geçecek vahşi bir katliama imza attılar.
Kurban eti dağıtan 16 yaşındaki gencecik Yasin’i, Hüseyin’i, Riyad’ı, Hasan’ı önce bıçaklayıp kurşunladılar.
Sonra binanın üçüncü katından aşağı attılar!
İçleri rahat olmayınca üzerlerinden arabayla geçtiler!
Yetmeyince nazenin vücutlarını yakıp parçaladılar!
Bütün bunların üstüne de parçalanmış vücutları üzerinde zılgıt çektiler!
Zılgıtı çeken de bir kadın, muhtemelen bir anneydi!
Bir insanı, hele de yapısı itibariyle merhametli, yufka yürekli olması gereken bir kadını bu kadar vahşileştiren, onları bu ruh haline sokan neydi ve nasıl bir eğitim aldılar ki böyle insanlıktan çıkabildiler?
Vahşi hayvanları bile tiksindiren, öldürdükten sonra bile o masumların cesetlerine işkence yapmaya devem eden bu kudurmuş, bu alçalmış, bu çukurlaşmış canavar ruhlu psikopatların hangi saikle bunları yaptıklarını, yapabildiklerini onları besleyen medyalarından ve fısıltı gazetesi ile yaydıkları akla mantığa aykırı yalanlarla, karşıt düşüncede olanları şeytanlaştırıcı provokatif propagandalarında aramak gerekir.
Öyle bir tabanları var ki önüne ne bıraksan yer misali, gerçek dışı da olsa uydurdukları yalanlara inanan bir kitle! Bunları yönlendirenler de, ahlaktan, vicdandan, merhametten yoksun materyalist, dinsiz kişilikler. İdeologlarının “amaç için her araç mubahtır” fetvası(!) gereği her türlü aşağılık yalan propagandaya başvurmaktan çekinmeyen bir kafa tipi! Dayandıkları Marksist ideoloji ise tamamen psikopat kişilikler yetiştiren bir mekanizmadır. Kendi dışındakileri imha etme, yok etme stratejisi üzerinde kurulu bu insanlık dışı ideoloji, ortaya çıkışından itibaren hakim olduğu yerlerde insanlara cehennemi yaşatmıştır.
Bunları anlamak için 25 milyon insanı öldüren Stalin’e bakmak gerekir. İnsanların kafataslarından tepecikler oluşturan Pol Pot’u bilmek gerekir. İnsanı insanlıktan çıkararak adeta robotlaştıran, Marksist materyalist düşüncenin eseri bu vicdandan yoksun, psikopat ruhlu yaratıkların, Kürdistan’da yönlendirdiği bu serseri kitlenin, Kürtlerin geleceği için ne kadar tehlikeli olabileceğinin bir kanıtıdır 6-8 Ekim vahşeti.
Bu mürted örgüt kurulduğundan beri kan dökmüş, kandan beslenerek büyümüştür. Gerçekleştirdiği katliamların, yaptıkları vahşetlerin haddi hesabı yoktur. Ne kadar çok insanı ölüme göndersem, o kadar çok taraftar toplarım, ne kadar çok insan öldürsem, o kadar çok insanı korkutup tarafıma çekerim, mantığıyla hareket eden bu mürted örgütün geçmişi, bu tür kanlı örneklerle doludur. Fırsatlarını bulduklarında, düşman olarak gördüklerini çoluk-çocuk, kadın-ihtiyar demeden katliamdan geçiren, kundaktaki bebekleri bile kurşunlamaktan çekinmeyen vicdanları körelmiş bir canavarlar topluluğudur. Öldürdüğü insanların çoğunluğu da Kürtlerdir.
Kürtlerin hakları için mücadele ettiği yalanıyla ortaya çıkan bu gaddar yapı, en fazla Kürtleri hedef almıştır. Dikkat edin ortaya çıkışından itibaren sol olsun İslami olsun, saldırdığı tüm örgüt ve kişiler Kürd orjinli olanlardır.
6-8 Ekim’deki insanlık dışı vahşetleri, bunların gerçek yüzünü bir daha göstermiş, gücü ellerine geçirdiklerinde neler yapabileceklerini, nasıl vahşi birer canavar haline gelebileceklerinin kanıtı olmuştur.
O gün bu vahşi cinayetler işlenirken müdahale etmeyen, buna seyirci kalan devlet yetkilerinin de, bu cinayetlerde payı vardır. Diyarbakır valisi 6-8 Ekim olaylarından sonra bu vandalizme neden müdahale etmediğini, şu ifadelerle dile getiriyordu; “müdahale etseydik polislerimiz şehit olacaktı, bunun önüne geçtik.” diyerek aslında bile bile olaylara müdahale etmediklerini itiraf ediyordu. Bir şehrin yönetiminden ve güvenliğinden sorumlu en üst mülki amirin, polisin vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli olduğunu, bunun için devletten maaş aldığını unutarak böyle düşündürücü açıklamalarda bulunabiliyordu. Bu itiraflara rağmen söz konusu vali uzun bir süre daha Diyarbakır’da valilik görevini yürüterek hükümet tarafından adeta ödüllendirilmiştir.
6-8 Ekim olaylarında, tetikçilik yapan bir kısım katiller ceza alsa da, bu vahşetleri azmettirenler, organize edenler hakkında hala doğru dürüst bir işlem yapılmamıştır.
6-8 Ekim, tarihte yerini almış kara bir sayfa olup günümüzün Kerbelasıdır. Bu vahşeti azmettirenler, gerçekleştirenler ve destek verenler kıyamete kadar lanetle ve nefretle anılacaklardır.
6-8 Ekim olaylarında şehadet mertebesine ulaşan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar asla unutulmayacak ve unutturulmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.