Dr. Abdulkadir TURAN
ODTÜ'de Asım'ın nesli ve eğitimde değişim
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)'nün mezuniyet töreninde birkaç başörtülü öğrencinin ellerinde bir iki pankartla görünmesi, heyecana yol açtı. Özellikle başı örtülü bir öğrencinin "Asım'ın nesli ODTÜ'de" pankartı çok konuşuldu.
ODTÜ, Türkiye'nin en başarılı öğrencilerinin alındığı üniversitelerden biridir. Ama aynı zamanda yerel değerlere, İslamî hassasiyete en uzak üniversitelerden biri. ODTÜ, bu yönüyle bir kesim tarafından sürekli kullanılıyor. Hani Türkiye'nin akıllı çocukları ODTÜ'de ve ODTÜ, İslamî hassasiyetlere karşı, öyleyse “Akıllı olan, İslamî değerlere karşı olur” gibi bir denklem kuruyorlar.
Hiç de öyle değil…
15 Kasım 1956'de Menderes Dönemi'nde "Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü" adıyla eğitime başlayan, 1959'da özel bir kuruluş yasasıyla desteklenen ODTÜ, Türkiye'nin ve “Ortadoğu Ülkeleri” denen İslam ülkelerinin insan ihtiyacını karşılamak üzere kuruldu.
Türkiye'nin en seçkin öğrencilerinin yanında Filistinli, Tunuslu, Libyalı, Pakistanlı, Afgan seçkin öğrenciler de ODTÜ'ye yönlendirildi. Seçkin zekâlar, orada bir araya getirilip onların şekilleneceği ve işleyeceği ortam orada meydana getirildi.
Önce sadece teknik bölümleri vardı ODTÜ'nün. 1959'da Fen Edebiyat; 1982'de Eğitim Fakültelerinin açılmasıyla ODTÜ, sözel alanda da binlerce öğrenci almaya başladı. Teknik bir üniversite olarak açılan ve ilk bölümlerinde olduğu gibi daha çok mühendislik alanında insan yetiştirmesi beklenen ODTÜ, Türkiye ve İslam alemi için sosyolog, tarihçi, siyaset bilimci yetiştirmeye başladı. Türkiye'nin ve İslam âleminin zihninin şekillenmesinde bir rol üstlendi.
Bu doğrultuda ODTÜ'ye büyük imkânlar tanındı. ODTÜ, Türkiye'de kampusu bulunan ilk üniversite unvanına sahiptir. Ankara'nın gözde semti, Çankaya'nın yanı başı, Eskişehir yolunun girişinde ODTÜ'ye küçük bir ülke büyüklüğünde toprak verildi. Bunun yanında ODTÜ'ye fonlar aktarıldı, devletin kimi teknik işleri ODTÜ'ye bırakılarak üniversitenin döner sermayeye kavuşması da sağlandı.
ODTÜ, bütün bu milli sermayeyle donatıldıktan sonra solcuların ve masonların icraatlarına bırakıldı.
ODTÜ'nün ilk rektörü CHP'nin Kemalizm'ini yetersiz bulup Cumhuriyetçi Güven Partisi'ni kuran elitist, jakoben Turhan Fevzioğlu'dur. Barolar Birliği Başkanı Metin Fevzioğlu'nun dedesi Turhan Fevzioğlu, klasik bir ulusal sosyalistti. Bu coğrafyaya ait olan her şeye karşı, Batı'dan gelen her şeyden yanaydı; ultra sekülerdi, sekülerizmini milliyetçilik kamuflajı altında ısmarlıyordu. Onun zihniyetiyle yetişecek gençlik, Abdülhamit Dönemi'nin Galatasaray gençliği gibi ancak cami kapatır, senfoni orkestrası ile eğlenirdi. Onlara göre yerele ait ne varsa kötü, Batı'ya ait ne varsa üstündü. Ama her şeye “halkçılık” adı altında biraz sosyalizm katıldı mıydı, ortaya sözde folklorik yerli bir renk çıkar, “Yaşasın Anadolu!” sloganları da iş görürdü.
Fevzioğlu, Bilderberg'di; iddialara göre Masondu; 27 Mayıs darbesinden önce CHP Kayseri milletvekiliydi, darbeciydi, darbeciler tarafından ODTÜ'nün kurucu rektörlüğüne atanmıştı. Onun profili, ODTÜ'nün rektör, öğretim elamanı ve hedeflediği yetişkin insan profiliydi. Fevzioğlu, Türkçe yerine hasbelkader Arapça konuşsaydı, BAAS partisi üyesi olurdu. Türkçe konuşunca CHP'li olmuştu. ODTÜ'de Türkiye ve İslam alemi için yetiştirilmek istenen insan tipi de buydu işte.
Fevzioğlu, yerini Seha Lütfü Meray'a bırakmıştı; Meray'ın mosunluğu dillere düşmüştü, doğru muydu, biliniyor değildir ama Meray, ikinci adı Lütfü'yü sadece “L” diye yazacak kadar Fransız kültürü hayranıydı, bir ömür adını Seha L Meray diye yazdı.
Sonraki rektör, bir zamanların maliye bakanlarından Kemal Kurdaş, Türkiye siyasetinin tanınmış masonlarındandı. Sonrakisi Erdal İnönü… Tanıtmaya gerek yok. Bir sonraki General Şefik Erensü, 12 Eylül Generali ama yine mason… Bütün rektörleri bir bir tahlil etmek anlamsız ama aralarında Ömer Saatçioğlu gibi Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneği'ne üye ünlülerin varlığı malum… Rektör yardımcılarından Orhan Alsaç ise aynı derneğin bir zamanlar Üstad-ı Azam'ı idi.
ODTÜ, aslında Türkiye ve diğer İslam ülkelerinden zihin toplayıp bunları sömürgeci mantıkla işletecek bir mekanizma olarak iş gördü; okulda izin verilen sol da aslında emperyalist karşıtı gibi görünse de gerçekte Fransız Mason Locası'na bağlı sömürge çağdaşçılığı solculuğuydu. ODTÜ'nün gencecik beyinleri “Kahrolsun emperyalizm!” diye diye emperyalist projelerin ayağı oldular. Türkiye ve diğer İslam ülkelerinin gencecik beyinleri burada zihinsel olarak devşirilmeye tabi tutuldu.
Bunun için bugün az sayıda, kendini ODTÜ'de kurulmuş mason-ulusal sol düzenekten korumuş ODTÜ'lü dışında anti emperyalist ODTÜ'lü bulamazsınız.
Ne var ki zavallı ODTÜ'lü Türkiye'de CHP'lidir; Filistin'de FKÖ'cü, Mısır'da Sisi'cidir ama kendini sömürgeciliğe karşı çıkan bir nefer gibi görür, kendini hür zannederek İslam aleminin hürriyetine kavuşturulması mücadelesine karşı çıkar. Amerikan istihbaratı CIA ile; Alman Vakıfları ile aynı safta durur ama Anadoluluk edebiyatı yapar.
Ne yazık ki Türkiye'de bu gençleri uyandıracak bir teşhir çalışması bugüne kadar yapılmadı; ODTÜ'deki düzeneğe de uluslar arası hassasiyetler dikkate alınarak dokunulmadı. Sadece ODTÜ mü, Boğaziçi, Hacettepe gibi pek çok gözde üniversitede durum farklı değil.
İslam dünyası üzerine yazanlar, keşke “Ortadoğu orduları”nı yazdıkları gibi “Ortadoğu üniversiteleri”ni de yazsalardı. Ne sarsıcı gerçeklerle karşılaşacaktık!
Bugün o üniversitelerin yetiştirdiği elitler, güçlü uluslar arası bağlarla, bulundukları yeri terk etmek istemiyor, bunun için İslamî veya genel anlamda yerel hasssiyeti olan siyasete karşı desiselerin içinde yer alıyor.
Türkiye'nin son döneminde ODTÜ'nün emperyalist çıkarlara hizmet edecek şekilde büyük eylemlere konu olmaması güvenlik açısından başarıdır.
Ancak güvenlik, eğitim alanındaki büyük değişikliklerle kalıcı hâle gelir. ODTÜ ve diğer üniversitelerin masonik-ulusal solcu zihniyetin gaspından kurtulması için eğitimin bir bütün olarak daha köklü yeniliklere açılması gerekir.
Lise mezunlarının üniversite, ortaokul öğrencilerinin lise tercihi yapacakları bu dönemde eğitimin konuşulması gereken tarafları sadece ders saati veya şekilsel değişiklikler olamaz. Eğitimin özde bir değişime ihtiyacı vardır.
Eğitim, tarla gibidir; ne ekerseniz onu biçerseniz. ODTÜ'lü çocuklar, niye böyle? Sorusunun cevabını almak isteyen ODTÜ'de ne ekildiğine bakar. Yarın bu okullardan ne çıkar sorusunu cevaplamak isteyen de bu okullarda ne öğretildiğine ve kimin öğrettiğine bakmalıdır.
Kuruluşundan 60 yıl sonra ODTÜ'de “Asımın nesli ODTÜ'de” diye bir pankartın taşınmasına sevinmek abestir… Buna ağlamak da abes… Çözüm, değişimdir:
ODTÜ'de Asım'ın nesli hocalar ders verirse Asım'ın nesli yetişir… Haluk'un nesli ders verince Haluk'lar yetişir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.