Abdullah KAVAN
OHAL ile birlikte HDP belediyelerine gelen kayyumlar
OHAL ile birlikte terör ile ilişkili olanlara karşı hızlı adımlar atıldı/atılıyor. PKK'nin “öz yönetim” ilanlarına rağmen OHAL kararı alınmamıştı. Ve bunun gerekli olmadığını düşünenler bir şekilde sonuca gitmeyi hedeflemişlerdi. Fakat 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte FETÖ'nün gerçek niyeti de ortaya çıkınca, hükümet OHAL'ın kaçınılmaz olduğunu düşündü ve o yönde karar aldı. Çünkü iki başlı bir canavar, ama aynı gövdeyi taşıyan iki terör örgütünün ortak niyeti ortaya çıkmıştı.
Bu aşikârlıktan sonra KHK'nın verdiği yetkiyle Yargı'da, Emniyet'te, Askeriye'de, Eğitim alanlarında ve daha birçok kurumda hızlı tasfiyelere başlandı… Bunlarla birlikte bölgede HDP elinde bulunan belediyelerde de “kayyum'lara” şahit olduk. Fakat benim ön gördüğüm hükümet bu konuda profesyonel davranmıyor… Profesyonellikten kastım; bu kayyumlara “siyasi bir misyon” yüklemesidir. “Öz yönetimler ilan ettikleri için görevlerinden uzaklaştırıldıklarını” söylemek, ellerine siyasi malzeme vermek demektir. Çünkü bu belediyelerin yaptığı suç sadece bu değil ki. Bu belediyelerin yüzlerce yolsuzluk dosyaları vardır. Yani bu belediyelerin çoğu halkın malını çalmıştır. Halkın malını çalan ise hırsızdır. Bu kişileri hırsızlıktan dolayı görevden atabilirsin. Bu kimlikleriyle kayyum atayabilirsin. Halkın nezdinde hırsızlıklarını ilan edebilirsin.
Bu ilandan sonra belediyelere kayyum atamanın farklı bir bakışı olacaktır. Özellikle halkın bu kişilere hırsız gözüyle bakması başka bir anlam taşıyacaktır. Ancak bu yönlerini es geçip sadece öz yönetimlere bağlamak bir nevi onların hırsızlıklarını aklamaktır. Kaldı ki bu yolsuzluklarla birlikte kayyum atanması için her yolu denediler. Bunlar halkın malıyla silahlar alıp yine bölge insanının içine yerleştirdiler. Caddelerini, sokaklarını bombalarla doldurdular. Belediye araçlarıyla bombalar patlattılar. Ve bunların tümünü halka hizmet edilmesi gereken paralarla yaptılar. . Halka hizmeti bir köşeye bırakıp tabi oldukları örgüte paraları aktarırken, bu kılıf altında çoğunu da zimmetlerine geçirdiler.
Merak ediyorum doğrusu, eğer malum süreç başlamasaydı ve halkın malını gasp eden, zimmetine geçiren bu belediyeler hakkında kayyum atanır mıydı? Ya da bugün yakalanan HDP milletvekillerinin, başta Selhattin Demirtaş olmak üzere 6-8 Ekim olaylarındaki sokak çağrısı sonucunda yapılan vahşetler nedeniyle tutuklanacaklar mıydı? Yoksa görmedim-duymadım oyunu mu oynanırdı? Evet, bu oyun oynandı, ta ki iğnenin ucu onlara dokununcaya kadar… İğnenin ucu kendilerine dokunulunca tutuklamalara ve kayyum atamalara başlandı “ama profesyonel bir yöntemle” olmadı. Çünkü bu kişilerin “yolsuzluk kimlikleri” deşifre edilmedi. Oysa bu kişilerin yolsuzluk kimlikleri dillerde sakız olmuştu. Davutoğlu döneminde bizzat kendisi tarafından defalarca gündemleştirilmişti.
Sonuç olarak; OHAL'le gelen birçok uygulamayla birlikte belediyelere atanan kayyumların “öz gerekçesini” ortaya koymak önemlidir. Bu sayede yapılan yolsuzlukların ortaya çıkması sağlanacaktır. Bu kişilerin siyasi kimliğinden ziyade “halkın malını zimmete geçirme” kimliklerini deşifre etmek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.