Öküz altında buzağı aramak

Garip bir yerdir ülkemiz. Ne yasası belli ne tasası…

Helvadan yapılan puta tapmak ziyadesiyle ciddi bir eylem sayılır kimileyin.

Mesela her türlü kutsala hakaret düşünce özgürlüğü sayılır, Reis-i Cumhur'un yedi ceddine sövmek basit bir muhalefet tavrıyla geçiştirilir.

Cumhurbaşkanının boynuna geçirilen ip ve idam sehpası, dergi kapağı olarak basılabilir ve bütün bu herzeler ifade özgürlüğü olarak tanımlanır.

Üstelik seviyesi diplerde kubur fareleri “ifade özgürlüğü yok” diye de viyaklamadan geri durmazlar.

İneğin Hindistan'da korunduğu kadar Allah ve peygamber bu topraklarda korunmuyor.

Allah'a hakaret ifade özgürlüğü…

Peygambere hakaret ifade özgürlüğü…

Kitaba hakaret ifade özgürlüğü…

Nikâhsız olmak, medeni yaşam biçimi…

Nikâhsız Sıla ve Ahmet Kural meselesine Aile Bakanı bodoslama dalar, adli bir vak'aya Adalet Bakanı müdahalesi gerektirdiğini bile bile…
Dedim ya gariplikler diyarıdır bizim ülkemiz.

Dinsizimiz hakareti ifade özgürlüğü sanır, dindarımız muhafazakârlık zırhını ayet beller.

Her şeye rağmen en dinsizimiz bile bir put yapma telaşesinde…

Üstelik Hindulara nispet yaparcasına putlaştırma çabasında…

Hoş hakaret etmenin doğru olmadığını ben değil gökten geldiğine yakinen iman ettiğimiz kitap emir buyuruyor. “Onların Allah'ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin” ayeti net bir biçimde, üstelik emir sığasıyla...

“Allah'ı bırakıp” ifadesindeki gizemle… Kafirun suresinde “ben sizin tapacaklarınıza tapmam, siz benim tapacaklarıma tapacak değilsiniz” diye net bir şekilde açıklanmışsa bize düşen nebevi bir metot ile tebliğ…

Nebi usulünce stratejik…

Hamasetle olmaz, hakaret ise bize hiç yakışmaz. Şimdi gelelim Edirne Üniversitesi öğrencisi Emine Şahin'in 10 Kasım'daki tamamen ifade özgürlüğü sayılabilecek, hatta en meczup insanın bile “ne var canım bunda” diyecek çıkışına.

Gazeteler “Atatürk'e hakaret” diye manşet attı hayâsızca.

Savcı soruşturma başlattı, hâkim Emine Şahin'i içeri tıktı.

Emine Hanım'ın çıkışı yerinde mi değil mi konusunu tartışmaya açmak mevzuyu sulandırmak olur.

Emine Şahin'in kimin adına harekete ettiğini tartışmaya açmak konuyu saptırmak olur.

Emine Şahin ile Fadime Şahin'i akrabalaştırma çabası veya müftünün karısı mevzusunu açmaya hiç gerek yok.

Bu harekette bir hakaret yok.

Cümleler açık ve net: “Atatürk İlah değildir” Ne var bunda?

Zaten sıkıştığında tuvalete giden, fazla içince sarhoş olan, yemeği fazla kaçırınca sabaha kadar hazım sıkıntısı çeken normal bir insan durumunda değil miydi?

Üstelik Can Dündar'ın belgeseline göre de tek başına yatmaktan korkacak kadar yalnızlık korkusu da var, karanlıktan da tırsarmış.

Hindistan'da bir öğrenci “İnek ilah değildir” dese Hint mahkemeleri ineği tanrılaştırdıkları için o öğrenci hakkında dava açabilirler. Ancak savcı ve hâkimlerimize ne oluyor da bu sözü hakaret addediyorlar?

Yoksa onlar da Atatürk'ü ilah olarak mı görüyorlar. Amacımız burada öküz altında buzağı aramak değil. İneğe kutsallık atfeden Hindulara nispet edercesine öküzleşme çabasında olanlaradır sitemimiz. Dirilerin bunca sorunları varken ölülerle uğraşmaya da gerek yok sanırım.

*****
II. Mahmut döneminin pek sevilmeyen devlet adamlarından Halet Efendi'nin ölümünün ardından söylenen iki mısra öküz altında buzağı arayan herkesin ölümünün ardından söylenebilir:

Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur

Cihan buldu selamet, dayansın ehl-i kubur

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.