Ölüm ve ötesi

Ölüm ve ötesi

Dünya ve Ahiret. Biri mukaddime, diğeri münteha. Aralarındaki muvazene ve irtibat ne kadar da birbirine bağlı

“Onlar ki, Ahirete yakinen iman ederler.” (Bakara Suresi: 4)

İki vatan: Dünya ve Ahiret. Biri mukaddime, diğeri münteha. Aralarındaki muvazene ve irtibat ne kadar da birbirine bağlı!.. Evvelki hayırlı akıbet için çalışıp-didinme yeri; ahirki semereyi toplama ve karşılığını görme yeri… Birbirlerini istilzam eden bu iki yurt tefrik kabul etmez. Biri varsa, diğeri de mutlaka vardır.

“Sizi hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününde, elbette bir araya getirecektir…” (Nisa Suresi: 87) ayet-i kerimesine benzer birçok ayet, mükerreren gayet kuvvetli üsluplarla yeniden dirilmeyle ilgili hakikati haber vermektedir. Allah-u Teala’dan daha sadık sözlü kim olabilir? Rabbinin sözlerini tasdik etmeyip kendi hezeyanına itimat eden insan ne de nankördür!..

Cirmi ve cismi küçük, cürmü ve zulmü büyük inkârcılar, “Bu âlemden başka bir âlem olsaydı, onu da görürdüm” hamakatıyla gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Gözlerine katmerli gaflet perdesi çekip büyük ölümün küçük kardeşi olan uykuyu, kıştan sonra gelen baharı tefekkür etmez. Hâlbuki her uykudan sonra bir uyanış, her kıştan sonra bir bahar olduğu bilbedahe aşikâr ve malumdur.

Evet!.. İlk yaratılışı düşünen kimsenin ikinci yaratılış hakkında tereddüdü kalmaz. Zira bunu yapan, onu daha kolay yapar. Hani Hz. İsa babasız yaratıldığında; “Bu nasıl olur?” diye inkâr yolunu seçmişlerdi. Oysa Allah (cc); Hz. Âdem’i hem babasız, hem annesiz yaratmıştı. O’nun için her şey kolaydır. Yeter ki “Ol!” desin.

Ahiret âlemi haktır, hem adalet-i mahzdır. Neden mi? Görüyoruz ki, çoğu zalimler ve facirler dünya hayatında pek sefa sürüyorlar. Mazlumlar ise bin bir güçlük ve eziyet altında yaşamlarını idame ediyorlar. Sonra ölüm gelir, ruhları kabzedilir. Eğer hesap günü olmasaydı, bu haletten bir zulüm kokusu gelirdi. İlahi adaletin tam manasıyla tecelli etmesi için mahkeme-i kübra elzemdir ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün.

Göz aydınlığı çocuklar, eşler, para, mal, mülk gibi tutkulara müştak olan insana dünya hayatı ‘Çekici ve süslü’ kılındı. Bunlar bu âlemin zühresi ve şükufesidir. Ahirete nispetle zail ve fani hükmündedirler. Müddetleri mahdut olduğundan ölümün kapıyı çalmasıyla zeval bulurlar. Asıl varılacak güzel yerin Allah katında olduğu şuuruyla dünya hayatını bir ön hazırlık telakki eden muttakilere bin barekâllah!..

İnsan yaşama doğru koşarken, ölüm yurduna koştuğunun farkında değil. Belki farkında da tecahül-i arif yapıyor. Kabrin zulümatı pembe hayallerini kaçırıyor, düşünmek istemiyor. İnsanın son durağı olan kabirler… Ölümün gözyaşları mezarlıklar… öyle ya! Dünya hayatı bitince nokta konur.

Mezaristan şehrini hepimiz görmüşüzdür. Her mevtanın kolyesi niteliğinde olan mezar taşında ‘Ölüm Tarihi: … Ruhuna el-Fatiha’ nişanesi kazılı… Kaçış yok. İnsan yüzleşmek istemese de ölüm herkese kendi renginde gelir. Ölüm öldürülebiliyorsa, kabir kapısı kapatılabiliyorsa, buyurun!.. Yapabilen, yapsın!

Kıyamet Günü’nde her meyyite ‘Kalk!’ diye emir gelir. Herkes öldüğü şey üzere dirilir. İsrafil’in Sura üfürmesi; “Ey ölüler! Uyanın” fermanıdır. Ruhlar bedenini tanıyacak ve ona girecek. Mü’minin ruhu, Mü’min’e; kâfirin ruhu, kâfire gider. Ruh, kendi bedenini nasıl tanımaz?..

Ruhun toprağa uçtuğu gibi amel defteri, sağa-sola uçar. Dünyada işlediği kötülük ve iyilik avucuna konur. İnkâr ve dalalette ömür sürmüşse, katran gibi kara defterini sol yanında bulacak. Muttaki ve dindar idiyse, nurlu defterini sağ yanında bulacak. Münkirler o zaman ne diyecekler acaba?!. Zira uykumuz ve uyanıklığımız, bizim için ölüm ve mahşere iki tanıktı. Küçük haşir büyük haşri gösterdi. Küçük ölüm, büyük ölümü silip aydınlattı.

Kıyamet Güneşi yükseldiğinde cennetlik ve cehennemlik, kabrinden hızlıca kalkar. Hüküm divanına doğru koşar; iyi ve kötü azık terazi kefesine girer. Her an imtihanlar erişir; gönüllerin sırrı bedende ifşa olur. Gözler korkudan fal taşı gibi dışarı fırlar; varacağı yer endişesiyle on çeşme olur. Amel defteri sol taraftan gelmesin diye gözler intizar içinde… Çünkü sağ defter talihi kolay değildir. Sol defter talihsizinin de vay haline!..

Cehennemlik kişinin eline içi suç ve günahla dolu bir defter gelir. Baştan aşağı masiyet dolu!.. Müslümanları küçümseme ve onlara eziyet etme var. Defterini okuyunca, azap zindanına doğru yol alacağını bilir.

Suç ortada, mazeret yolu kapalı… O binlerce delil ve kötü amel mühür gibi ağzını kapatmış. Nasıl konuşsun ki!.. Kiramen Katibin melekleri her şeyi yazmış, tüm hayatı film şeridine kaydetmiş. Sonra Esfel-i Safilin’e revan olur. Çünkü dikenin, ateşten kaçışı yoktur.

“Ey mücrim! Müstahak olduğun yere git!” diye onu ucu sivri tokmaklarla dürte dürte cehenneme götürürler. Bir ümit içinde her an arkasına bakar. Nisan yağmuru gibi gözyaşı döker; yüzünü mukaddes dergâha çevirir. Ona denilir: “Başka ne umuyordun? Amel defterin eline gelendir. Şeytana uyup inkâr yolunu seçtin. Ölümden sonra başka bir hayat yok diyordun. Söyle! Rabbini razı edecek ne ameller yaptın? ‘Kim zerre miskal hayır işlerse, görür. Kim de zerre miskal şer işlerse görür’ ilahi fermanının ihbarıyla yaptığının karşılığını gör! Ne bir ibadetin var, ne de bir sakınman. Habis amellerine mukabil mizan terazisini nasıl doğru istersin?..” bu türden zecr ve itaplar gelir. Dağın sırtı bile ondan kambur olur.

Her nerede olursak olalım, zamanı geldiğinde ölüm bizleri de yakalayacaktır. Mademki hakikat budur, ölmeden amel defterlerimize bakalım. Acaba sağ ele mi yaraşır, sol ele mi? “Perde açılsaydı, yakini inancım artmazdı” diyen Hz. Ali gibi hazırlığımız tamam mı, değil mi?

Bizzat ne kaldı ki ömürden? Çoğu geçti, kalanı da su gibi geçecek. Ömür defteri kararmadan sayfaları hasenelerle doldurmaya çalışalım. Zira mizan ve sırat bizleri bekliyor…

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.