Mehmet GÖKTAŞ
Ölümün Sıcak Nefesini Ensemizde Hissetmek
Acaba nasıl bir şey ölümün sıcak nefesini her an ensemizde hissetmek?
Çevremizde cereyan eden savaş ve katliamları istisna edecek olursak, ölümün bu kadar yoğun bir şekilde insanlığın gündemine geldiği başka bir dönem hatırlamıyorum.
Normal zamanlarda sohbetlerimizde ölümden söz ettiğimizde bazılarımız bundan hoşlanmaz, hatta “sırası mı Hocam, şurada ağzımızın tadıyla bir çay içiyoruz, ölümü de nereden çıkardın?” gibisinden karşı çıkanlara çok rastlamışımdır.
Fakat şimdi durum biraz değişik, hava durumu yayınlanır gibi ekranlarda artık her gün ölü sayısı, hasta sayısı, yoğun bakım sayısı yayınlanıyor. Daha da önemlisi, bu iş sadece ekranlarda kalmıyor, etrafımızda kol geziyor.
İşte diyorum ki, keşke ilim, bilim çevreleri “Ölümün sıcak nefesini ensemizde hissetmek nasıl bir şeymiş?” diye ciddi araştırmalar yapsa insanlık alemi için çok faydalı olacağı kanaatindeyim.
Elbette ölümü böylesine yakın hissetmek herkes üzerinde aynı neticeyi verecek diye bir şey yok. Bir takım insanlarda kötü neticeler gösterse de insanlığın büyük bölümünde hiç olmazsa hayatının o anından itibaren güzel şeylere yöneldiği görülmektedir.
Pandemiyi bir tarafa bırakalım, varlıklar arasında ölüm hakkında en çok bilgiye insanoğlu sahiptir, aklına getirmese, gündeminden uzak tutmaya çalışsa da bütün insanlar bir gün öleceğini kesinlikle bilmektedir.
Ölüm hakkında en az bilgiye sahip olan hayvanların başında da özellikle kesip etini yediğimiz hayvanlar gelmektedir. Peygamber Aleyhisselam;
“Ademoğlunun ölüm hakkında bildiklerini eğer (kesilip eti yenen) hayvanlar bilseydi siz onların vücutlarında et bulup yiyemezdiniz” Yani, üzüntülerinden vücutları et tutmazdı.” buyurur.
Konumuz bu değil ama bu hadisi şerifin bizi sevindiren bir yönü vardır; kesilip eti yenen hayvanlar sırf bunun için yaratıldığı için ölüm hakkında en az bilgiye sahipler. Dikkat ederseniz sadece kesim anında birazcık üzülürüz, o kadar, her şey bitmiştir, artık o andan sonra başka yönlerini konuşuruz, etinin sertliğini, yumuşaklığını, yağ miktarını vs. Daha sonra fazla bir hatırlamayız, aklımıza getirmeyiz. Bu asla bizim vicdansızlığımızdan değil, Rabbimizin güzel bir kanunudur. Ölüm hakkında davarlardan, sığırlardan çok daha fazla bilgiye sahip olduğuna inandığımız bir kedinin, bir köpeğin öldürülmesine de tahammül edemeyiz, dikkat ederseniz onların ölmemek için neler yaptığına da şahidiz.
Söylediğim gibi bu durum özellikle kesilip, kurban edilip eti yenen hayvanlar içindir. Kur’an bunlara “en’am” diyor, altıncı suremizin ismi de En’am’dır ve bu anlamdadır. Bu hayvanların zeka bakımından öteki hayvanlardan farkı olmalı ki Rabbimiz;
“Biz Cehennem için pek çok cin ve insan yaratmışızdır ki, onların kalpleri vardır onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. İşte onlar en’am (hayvanlar) gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar. Onlar gafildirler.” (7/179)
Biz yine kendimize dönelim, madem ölüm hakkında en çok bilgiye biz sahibiz, neler yapmamız gerektiğini artık kendimiz düşünelim.
Unutmayalım, pandemi geçtikten sonra da ölüm bizi bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.