Ona(SAV) Nasıl Sahip Çıkılır
Müslim olan ve ama gayr-ı müslim botları altında ezilen öksüz ve yetim topraklar ve bu topraklar üzerinde yaşayan öksüz ve yetim ümmet bir tek O (asm) vesile kılınarak ihya edilebilirdi zaten.
Muntazar İmam’ı beklemekten kurumuş, dudakları çatlamış, bir hal olmuş, Müslim olan ve ama gayr-ı müslim botları altında ezilen öksüz ve yetim topraklar ve bu topraklar üzerinde yaşayan öksüz ve yetim ümmet bir tek O (asm) vesile kılınarak ihya edilebilirdi zaten.
İçinde bulunduğumuz bu kısır döngüden bizi kendimize getirip titretecek, eski işler hale döndürebilecek de yalnızca Onun (asm) bereket ve feyzidir.
Kaderin garip tecellisine bakın ki; cahiliye zulumatını yırtıp tüm âleme rahmet ve nur saçan ve istikbale kadar sönmeyecek ışığı yakan Cihan Serveri (asm), başta kendisi (asm) olmak üzere tüm herkesin, şerrinden Allah’a sığındığı bu ahirzaman fitnesinden de yine bizzat kendisi (asm) kurtaracak.
Sünnet-i Seniyye’yi terk etmeye başladığından beri kan kaybeden, başsız kalan, köle muamelesi gören, aç, yoksul, zavallı, kendi kaynakları dahi başkalarına peşkeş çektirilen, yetmiş bilmem kaç parçaya bölünmüş, doğrulmaya mecali kalmayacak şekilde darbe üstüne darbeye maruz kalan, kendine her gelmeye çalıştığında karşısına satılmış/hain Binbaşı Kasımlar çıkarılan ve -belki de en büyük afet olarak- vahdetinin önüne Çin seddinden çok daha büyük bir set çek(tiril)en bu suçlu ve ama mazlum ümmet üzerine Rabb-ı Rahim’in rahmet ve mağfiret yağmurları O (asm)’nun yüzü suyu hürmetine yağdırılacak görünüyor.
Haçlı keferesinin -necisliğini ifade etmede kelimelerin kifayet edemediği- son alçaklıklarının ilk düşündürdüğü şey bu oldu, inanın.
Aslında halli müşkül meselelerin ancak büyük insanların vesilesiyle ve büyük vakıalar neticesinde çözülebileceği biliniyordu ama nedense bu hal-i harap çözüm üretemez olmuştu.
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”[1] fermanı mucibince dağınıklığımızı toparlayacak, ye’si kökünden söküp atacak, hepimizi (biiznillah) tek yürek kılacak vesileye -demek ki- Rabbimiz dilerse keferenin necis kalemleriyle dahi ulaştırabiliyor.
Zira bunun birçok örneği mevcut… Medine’yi Yahudilerden temizleyen süreç iffetli bir hanım sahabenin, Mekke fethini hazırlayan merhale, Peygamber (asm) ahdinin hürmetinin çiğnenmesiyle başlamadı mı?...
Ancak bu, hayvandan bile aşağı[2] mahlûkların şenî’ fiilinin düşündürdüğü tek şey bu değil kuşkusuz. İşin bizimle ilgili ve en önemli noktasından bahsediyorum:
Hz. Muhammed (asm)’e ve O (asm)’nun Sünnet-i Seniyyesine ne kadar sahip çıkıyoruz?
Rabb’ül Âlemin’in Habib-i Kibriyası, kâinatın en büyük varlık sebebi, tüm insanlığın önderi o Yüce Resul (asm)’ün, vallahi, hakkını eda edemiyoruz.
“Andolsun Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır”[3] fermanının, “Resul size neyi verdiyse artık onu alın, sizi hangi şeyden nehyettiyse de ondan hemen sakının”[4] buyruğunun gereğini; en başta kendimizi, sonra eşimizi, çocuklarımızı, ailemizi, akraba ve tanıdıklarımızı, dostlarımızı muhasebeye çekip düşünerek cevaplayalım; ne kadar ifa ettik?
O’nun (asm) ve Ashab-ı Kiram’ın siretini okuyup ibret alma, yaşama ve yaşatmada ne kadar istikrar sahibiyiz?
“Eğer yüz çevirirlerse...”[5] ayetiyle der ki: Ey insanlar, ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarf eden manevi yaralarınız için, kemal-i şefkatle, getirdiği ahkâm ve sünnet-i seniyyesi ile tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zatın bedihi şefkatini inkâr etmek ve gözle görünen re’fetini itham etmek derecesinde onun sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz.”[6]
Meğer Sünnet-i Seniyye’ye karşı bu lakayt yaşantı şekliyle bizler de büyük bir cinayet işlemekteymişiz. Dahası, bundan haberdar bile değilmişiz.
Kullarına karşı sonsuz derecede şefkat sahibi Yüce Rabbim! Bizi kendimize getirip, kenarında bulunduğumuz uçurumdan kurtardığın için sana sonsuz şükürler olsun.
Cenab-ı Hakk’ın izniyle bu hadiseler bizi, Sünnet-i Seniyye’yi -en ince ayrıntılarına değin- yaşantısında tatbik edecek hale getirecek de, bunun doğal sonucu olarak tüm ümmet birleşip yek vücud olacak.
Sadece mali boykotun getireceği faydaları bile mülahaza edersek, potansiyel gücümüzün ne denli olabileceğini tahmin edebiliriz. İşte o zaman İslam âleminin her tarafını işgal etmiş bulunan ve her yeni günde başka bir Müslüman halka tehditler savuranlardan da, kan içicilerden de, onların aşağılık işbirlikçilerinden de ve “Bu elim ve feci ve ehl-i hamiyeti ağlattıracak hadise-i müthişe…”[7] den de kurtulur ve Muntazar İmam’ın ordusundan ve yahut en azından öncü ordusundan olmaya hak kazanırız.
“Allah muhsinlerin ecrini asla zayi etmez”[8]
İnzar Dergisi
[1] Enbiya: 107
[2] “Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.”(A’raf: 179).
“Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.” (Furkan: 44)
[3] Ahzab: 21
[4] Haşr: 7
[5] Tevbe: 129
[6] Lem’alar, 11. Lem’a, 8. nükte
[7] Lem’alar, 20. Lem’a (İhlâs Risalesi)
[8] Tevbe: 120
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.