Ahmet MÜNİR
Önce insanın ve toplumun dönüşümü
Bir İslam devleti kurma yolunda atılacak en önemli adım, kişinin kendi nefsinde İslam’ı hâkim kılmasıdır. Nefsinde, evinde ve işyerinde İslam’ı hâkim kılmayanların, bir ülkede İslam’ı hâkim kılma iddiaları gerçekleşmesi imkânsız bir hayalden ibarettir.
İnsan, an itibariyle kendisine bir sorumluluk yüklemeyen iddialarda bulunmakta pervasız davranır. Örneğin, İslam’ı hâkim kıldığımızda, dünya adaletin ne olduğunu, İslam’ın insanlara nasıl huzur ve saadet getirdiğini görecektir, der. Ancak bu iddia zannedildiği gibi test edilemez değildir. Bu sözü söyleyen şahıs, şayet İslami ilkelerle şekillenmiş bir hayata sahipse, ailesinde İslam’ın vadettiği huzuru oluşturmuşsa, iş yerinde çalışanlarına İslam’ın adalet ve kardeşlik ilkelerine göre davranıyorsa, ticaretinde dürüst ve doğru ise, komşuları ve akrabaları arasında her açıdan bir güven oluşturmuşsa bu iddiasında samimidir. Aksi takdirde sadece bir iddiada bulunmuştur.
İslam’ın hâkim kılınmasında, insanın öncelikle kendisini İslam’a göre değiştirmesinin bu öneminden dolayı hadis-i şerifte fiili cihada küçük cihat, nefis ile mücadeleye ise büyük cihat denilmiştir. Hadis-i şerifteki bu niteleme olmasaydı, muhtemelen insanlar, büyük ve küçük sıfatlarını farklı şekillerde kullanırlardı. Ancak iyice düşünüldüğünde görülecektir ki fiili cihadın başarısı nefisle mücadelenin başarısına bağlıdır. Çünkü nefsine İslam’ı hâkim kılmayan, evine İslam’ın huzurunu getiremeyen, iş yerine İslam’ın adaletini yansıtamayan bir insanın dünyayı İslam’ın huzur ve adaletiyle doldurma iddiası, onunla kendini avuttuğu ve ona sorumluluklarını unutturan boş bir iddiadır.
En büyük felaketlerden biri ise İslam’ı içselleştirmemiş böyle insanların İslam adına yönetime geçmeleridir. Çünkü böyle bir durumda, bu insanların yapacakları olumuz davranışları İslam’a mal olacak ve insanlar, onlar yüzünden İslam’a sırt dönecekler.
Bir sistem ne kadar mükemmel olursa olsun tek başına olumlu bir sonuç doğurmaz. Örneğin; o mükemmel sistemi uygulayanlar hırsız ve zorba iseler, halka yansıyan, sistem adına zorbalık ve talan olacaktır. Diğer taraftan bu günün kötü sistemi olarak gözüken tek adam yönetimlerinde bile şayet baştaki kral, halkına karşı adil ve şefkatli olursa halkı büyük bir huzur ve refah içinde yaşatabilir.
O halde önemli olan bir başına sistem değil, bundan önce o sistemi uygulayacak, o sistemin ilkelerini içselleştirmiş insanların varlığıdır. Sistem bundan sonra önem kazanır. Dolayısıyla rahatlıkla denebilir ki sistem değişikliği için öncelikle insanlar değişmelidir. Çünkü insanları değiştirmeden onlarla farklı bir sistem kurmak mümkün değildir.
İnsanları ve toplumları değiştirmeden İslam’ın hakimiyetine kilitlenmek ise bir çok sorunu beraberinde getirecektir. Her şeyden önce hedef, toplumun dönüşmesi değil de İslam adına iktidara geçmek olduğunda; bu hedefe ulaşmak için ilkelerden taviz verilip maslahata göre davranılır. Fertlerin yetiştirilmesi gibi bir çok konuda aceleci davranılır ve en önemlisi de aynı şekilde iktidar talebinde bulunan diğer İslami cemaatlerle çekişme ve çakışmalar kaçınılmaz olur.
İktidarı önceleyip hedefleyen İslami cemaatlerin kendi ülkelerindeki İslami cemaatlerle iyi ilişkiler kurmada zorlanırken diğer ülkelerdeki İslami cemaatlerle güzel ilişkiler kurabilmelerinin sebebi de budur. Ancak hedef, toplumun İslamlaştırılması olursa aynı ülkedeki İslami cemaatler arasında büyük bir dayanışma olur. Çünkü her cemaat çalışmalarıyla bu hedefe ulaşmayı yaklaştırmış olacaktır.
Peygamberlerin (a.s) mücadelesine bakıldığında onların, iktidara gelmek için değil de İslami bir toplum oluşturmak için gayret ettikleri görülür. Hem İslam’ın iktidarı, bir İslam toplumunun tabii sonucudur. Medine İslam Devleti’nin kuruluşuna baktığımızda, onun Medine de oluşan İslam toplumunun doğal bir sonucu olarak kurulduğunu görürüz. Yoksa Resulullah (s.a.v), baskı ve silah zoruyla yönetimi ele geçirme çabasına girmemiştir.
Şunu ifade edelim ki büyük çoğunluğu ile İslam’a inanmış bir toplum oluştuğunda onların başında, onlar gibi olmayan biri uzun süre tutunamaz. Bu gün Ortadoğu’da bazı zalim yöneticilerin uzun süre başta durmalarının sebebi halkın da İslam’ı tam içselleştirmemesi, bir anlamda yöneticileriyle benzer bir durumda bulunmalarıdır.
“Nasıl olursanız öyle idare olunursunuz” hadis-i şerifi bu durumu yeterince izah edicidir.
Sonuç olarak bir bireyin İslam hakimiyetine giden yolda yapacağı en önemli faaliyet şahsında ve etki alanında İslam’ı hakkıyla yaşamasıdır. Bir İslam Cemaatinin yapacağı en önemli çalışma ise bir İslam toplumunu oluşturmak için gayrette bulunmasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.