Önce Yakın Akrabalarını İnzar Et
Gözlerimizin nuru Sevgili Peygamberimiz (sav)’in Mekke dönemindeki gizlice tebliğ faaliyetleri, ashabıyla birlikte tüm hızıyla devam ediyordu.
Gözlerimizin nuru Sevgili Peygamberimiz (sav)’in Mekke dönemindeki gizlice tebliğ faaliyetleri, ashabıyla birlikte tüm hızıyla devam ediyordu. Sahabeden oluşan çekirdek kadro ile birlikte bıkmak usanmak nedir bilmeyen bir tempo ile insanlara kurtuluş reçetesi olan ilahi dini ulaştırıyorlardı. Vahiy olunan ilahi emirlerle inananlar hayatlarına yeniden şekil veriyor ve bu emirleri yakınlarına, dostlarına ve güvendikleri kişilere sunuyorlardı. İlahi emirler, Sevgili Peygamberimizin şahsında, insanlığı tedricen yeniden inşa ediyordu.
Mekke döneminde Erkam (ra)’nın evinde devam eden gizlilik henüz sürüyordu. Bu Nebevi mektepte, eğitim görenler bu evi gizlice kullanıyorlardı. Bu evi bu iş için tercih eden sevgili Peygamberimiz (sav)’in teşkilatçı dahası tüm ihtişamıyla kendini gösteriyor.
Hz. Erkam, henüz on altı yaşındayken Müslüman oluyor. Kendisi, Ebucehil’in kabilesi olan Mahzun oğullarındandı, stratejik olarak da bu ev çok kullanışlıydı. Müslümanların sayısı otuzu bulduğunda bu evi kullanmaya başlamışlardı. Bundandır ki, iki yıl kadar bu ev kullanıldığı halde deşifre olmadı. Sahabeler bu evi sürekli kullanıyorlardı. Bazen her gün, bazen de haftada bir bu evde Hz. Resulullah (sav) ile birlikte bir araya geliyorlardı. Burada yetişen gençler, ileride davanın sağlam burçları olacaklar ve davanın ağır yükünü taşıyacaklardı. Kıyamete kadar sürecek bir davanın temel dinamiklerini oluşturacak kişiler tamamen Hz. Resulullah (sav)’in terbiyesinde ve kontrolünde yetişmeleri gerekirdi.
Tebliğin ve ibadetin gizli yapıldığı bu dönemde; “Önce yakın akrabalarını uyar.”(şuara 215) İlahi ferman ile davet yeni bir merhaleye girmeye başlıyordu. Bu emir karşısında Hz. Peygamber (sav), evinde bir ziyafet hazırlar ve beni muttalib’ten akrabalarını yemeğe davet eder. Yemeğe beni Muttaliblilerden kırk kadar kişi katılır. Yemekten sonra asıl konuyu açmaya çalışan sevgili Peygamberimiz henüz sözlerine başlamıştı ki, amcası ebu Leheb, fırsat vermeden toplantıyı sabote eder. Ebu Leheb’in bu olumuz tavrı sebebiyle amacına ulaşamayan Allah’ın Resulü (sav), birkaç gün sonra yeniden bir ziyafet tertipler ve akrabalarını davet eder. Bu sefer ebu Leheb’e fırsat vermeden kendisi söze başlar akrabalarına hitaben:
“Hamd, Allah’a mahsustur. Ben, O’na hamdederim. Yardımı da, O’ndan dilerim. O’na inanır, O’na dayanırım. Şüphesiz bilir ve bildiririm ki: Allah’tan başka ilâh yoktur. O, birdir; O’nun eşi, ortağı yoktur!
Herhalde, otlak aramaya gönderilen kimse, gelip de ailesine yalan söylemez. Vallahi, ben bütün insanlara yalan söylemiş olsam, yine, size karşı yalan söylemem! ben bütün insanları aldatmış olsam, yine, sizi aldatmam! Sizi Kendisine davet ettiğim Allah öyle bir Allah’tır ki, O’ndan başka hiçbir ilah yoktur!
Vallahi, sizler, uyur gibi öleceksiniz! Uykudan uyanır gibi de, dirilecek ve bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz! İyiliklerinizin mükâfatını görecek, kötülüklerinizin de cezasını çekeceksiniz! Bunların sonucu ya temelli Cennette, ya da temelli Cehennemde kalmaktır! İnsanlardan, ilk inzar ettiğim kimseler, sizlersiniz!
Ey Abdulmuttalib oğulları! Vallahi, Araplar içinde, benim size getirdiğim, dünya ve âhretiniz için hayırlı olan şeyden daha üstününü ve hayırlısını kavmine getirmiş bir yiğit bilmiyorum! Ben, sizi, dile kolay gelen, Mîzan’da ağır basan iki kelimeye davet ediyorum ki, o da: Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve benim de Allah’ın kulu ve resûlü olduğuma şahadet etmenizdir! Yüce Allah, sizi buna davet etmemi bana emir buyurdu.
Ey Abdulmuttalib oğulları! Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara peygamber gönderildim! Siz, bu hususta, görmediğiniz mucizelerden bazısını da görmüş bulunuyorsunuz. Üzerinde bulunduğum şeyde bana yardımcı ve kardeşim olmayı, Cennet kazanmayı hanginiz kabul eder? Hanginiz, bu yolda kardeşim ve sahibim olmak üzere, bana bey’at eder?” şeklinde hitapta bulunur.
Kainatın efendisi’nin bu çağrısına küçük yaşına rağmen ilkin Hz. Ali müspet cevap verir ve her hususta yardımcı olacağına dair biat eder. Hz. Ali den sonra Cafer b. Ebutalib ve Ubeyde b. Haris b. Abdulmuttalib Müslüman olurlar ve desteklerini izhar ederlar. Ayrıca Sevgili Peygamberimizin halaları ve Ebutalip de yumuşak bir tavır sergileyerek yeğenlerine destek verirler. Ancak azılı bir müşrik olan Ebuleheb düşmanlığını izhar ederek akrabalarına hitaben:
“‘Ey Abdulmuttalib oğulları! Bu, vallahi, bir şerdir, kötülüktür! Başkaları onun elini tutup bundan alıkoymadan önce, sizler onun ellerini tutup bundan alıkoyunuz!Eğer siz bugün ona boyun eğecek olursanız, zillete, hakarete uğrarsınız!Bunu korumaya kalkışacak olursanız, öldürülürsünüz!” şeklinde küstahça bir tavır sergiler. Böylece toplantı müspet bir neticeyle son bulur.
Sevgili Peygamberimiz (sav), Allah (cc)’nun emrini yerine getirmiş olmanın rahatlığı içinde akrabalarına yönelik görevini de ifa etmiş oluyordu.
Daha öncede zikredildiği gibi davetçi için ilk sorumluluk akrabalarına daveti götürmesidir. Herkesten önce davetçinin başta ailesi ve akrabalarına davayı tebliğ etmesi gereklidir. Bu ilahi bir metottur. Sevgili Peygamberimiz (sav) bunu yaşantısında müminlere ne şekilde yapılacağını göstermiştir. Davetçiye akrabalarının desteği olduğu zaman daha sağlam ve daha verimli bir kadronun oluşması mümkündür. Çünkü davetçi, akrabalarını her yönüyle tanımaktadır. Bunun için de onların üzerinde tasarrufu da daha sağlıklı ve daha sağlam olur. Ayrıca akrabaların hamiyet duyguları da yabancıların düşmanlığına karşı daha kuvvetlidir. Bu duygu fıtridir. Cahillerde bile akrabaları koruma ve kollama toplumsal bir prensip halini almıştır. Hakeza akrabanın düşmanlığı da aşırı bir düşmanlık şeklini almaktadır. Bunu Ebuleheb’in düşmanlığında bariz bir şekilde görmekteyiz.
Akrabalara davetin götürülmesi onların davaya kazandırılmaları ya da en azında düşman olmamaları açısından önemlidir. Bunun için davetçi, akrabalarını ihmal etmemelidir. Bazen akrabalardan bir kısmının menfi kişilik ve bozuk düşünceleri sebebiyle ilişkiye girmemektedirler. Halbuki daha çok bu bozuk yapılı insanların ıslahına çalışılmalıdır. Eğer bunlar ıslah olurlarsa hem kendileri ateşten kurtulurlar ve hem de müminler onların şerlerinden emin olurlar.
Davetçiler akrabalarını davet ederken Hz Resulullah (sav) gibi yumuşak bir üslup ve metotla davet etmelidir. Onlara akideyi, nübüvveti başta izah etmek gerekir. Onların içinden şiddetli tepki ve baskı göstereni olsa bile kendisi yumuşak üslubu bozmamalı ve onların kurtuluşu için ilişkisini kesmemelidir. Her haluklarda akrabalarla ilişkiler sürekli esnek tutulmalı ve onlardan umut kesilmemelidir.
Kuran-i Kerim de Allah (cc), Hz. Lut (as)’ın kıssasını zikrederken dikkatleri belirgin bir tabloya celp etmektedir. Hz. Lut (as)’ın evindeki misafirlerine yönelik sapık topluluğun saldırısı sırasında mahzun bir şekilde saldırganlara: “Keşke size yetecek bir kuvvetim veya sağlam bir sığınağım olsaydı.”(Hud 80) şeklinde üzüntüsünü dile getirmişti. Malumdur ki, Hz. Lut (as)’ın gönderildiği kavim onun akrabaları ve kavmi değildi. Bunun için de Ebutalib gibi bir şahsiyete sahip bir yakından mahrumdu. Kavminden kendisine destek çıkan hiç kimsesi de yoktu. Hatta eşi bile küfredenlere yardımcı olmuştu.
Diğer taraftan Hz. Şuayb (as) kavmine gönderildiği için inkarcılar ona zarar vermek istedikleri halde güçlü kabilesi sebebiyle ona zarar veremiyorlar. İnkarcılar Allah’ın peygamberini tehdit ettiklerinde de bunu dile getiriyorlar ve: “Ey Şuayb! … biz seni içimizde zaif biri olarak görüyüruz. Kabilen olmasaydı elbette seni recm etmiştik. Sen bize göre güçlü-kudretli değilsin.”(Hud 91) demişlerdi.
Anlaşıldığı kadarıyla davetçi, rehber edindiği Sevgili Peygamberi gibi başta eşine, çocuklarına, ev halkına ve daha sonra da akrabalarına daveti götürmelidir. Bu konuda iyi bir ümit ve azimle çalışırsa inşallah-u Taala çabası boşa gitmez. Başta ailesi ve akrabalarından bazıları onun davetine icabet eder de Hz. Harun (as), Hz Ali (ra) ve Hz. Ebutalip gibi zatlar ona da yardımcı olurlar inşallah. Yeter ki, gayret olsun. Allah gayret edenin çabasını boşa çıkarmaz. Bu Allah (cc)’nun vadidir. Şüphesiz Allah vadine sadıktır.
KAYNAKLAR
İslam Tarihi: M.Asım Köksal
El Esas Fi Sünne: Said Havva
Fukhu’s Siyre: Dr.M. S. Ramazan El Buti
İslam Peygamberi: Prf. Dr. M.Hamidullah
Peygamberimizin Hayatı: İmam Şibli
Siret-i İbn-i Hişam
Tarihü-l İslam: İmam Zehebi
Muhammed Aleyhisselam: imamüddin Halil
Hz. Muhammed’in Hayatı: Mustafa Sibai
Son Peygamber Hz. Muhammed: Prf, Dr. M. E.Zehra
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.