Abdullah ASLAN
Onlar ümmi, ama her biri birer ÜM idi
Büyük davanın hadimeleri… İslam sancağının Sümeyraları, Sümeyyeleri, Nesibeleri… ‘Duyduk ve uyduk' hitabının mütiaları… Çorak toprakları yoksulluk girdabına inat gözyaşlarıyla bereketlendiren Kürdistan'ın muhtereme anneleri, nineleri…
Şeyh Halid-i Bağdadi'yi, Selahaddin-i Eyyubi'yi bağrından çıkaran bu topraklar, bağrı yanık anaların suzanına ram oldu. Münkeratı yakıp yıkmak, Can anaların Özsoy'una pay oldu…
Bunun için yapmadıkları fedakârlık kalmadı… Ninnilerle büyüttükleri Rüstemlerini, Musab'larını ve Saidlerini yola revan etmekle kalmayıp her biri, ‘Aman ha cimiate bişey olmasın' endişesiyle sokak-cadde arşınlayıp O'nun davası için mekik dokudu. Ve davanın derdiyle yaşlı bedenleri can buldu, hayat verdi.
Yadê Gülê'nin, Yadê Erzanê'nin, Yadê Fahriya'nın, gençler için çektikleri çilenin çetelesini tutmak mümkün müydü? Hikmiye ananın “tedbir silahıyla” çocukları etrafında pervane dönmesi; Zeynebê teyzenin Ata'sı için döktüğü gözyaşları, çektiği ah'lar Arş-ı Ala'da kayıt altında şahitlik gününü beklemektedir. Ya hainlerin kurşunlarına Hedef olan Hayriye(Karaaslan) ve Ayşe(Öz) ananın pakize kanları ve örnek direnişleri bu dünya var olalı unutulur mu?
Hele Heciyê… Yani Haci Nurê'nin, Haci Naima'nın, gençleri korumak için ki dertleri… Bunların birçoğu da evlatlarına veya evladı gördükleri nazeninlere hasret dar-ı bekaya irtihal etti... Şöyle bi gönül rahatlığıyla çocuklarıyla hem hal olmadı, anamız Haci Nurê. ‘Bütün gençler benim çocuklarımdır' diyen Haci Naima anamızın 450 km gidiş, 450 km dönüş toplam 900 km yol kat ederek gençleri yani “çocuklarını” görmeye gittiği günleri hangi birimiz unutabilir ki?
Ya Zindana düşen evli gençler için, “Önce onlar çıksın” diyen Erzanê teyzenin, ana yüreğiyle büyüttüğü çocuğuna, diğer gençleri tercihine ne demeli?
Bir de İslam Ümmetinin bağrına saplanan hançerlerin etkisiyle aynı şehirde, aynı köyde, aynı beldede çocuklarının kokularına hasret bırakılan diğer analar… Rikket ve şefkat abidesi anaların üzerine, dağların taşımasından imtina ettiği dava yükü düştü… Kayaları çatırdatan bu ağırlığı, sabır zırhını kuşanarak yüklendiler can analar…
Bu analar ümmiydi… Bu teyzeler okuryazar bile değildi… İsar'ı, empatiyi, ihlası; okumadan, sadece “Semi'ne” diyerek yaşadılar ve bize/size öğrettiler.
Onlar ümmiydi ama her biri birer ÜM idi. Onların dağ gibi ulvi; su gibi narin, şefkatli ve yumuşak yürekleri, vicdanları vardı.
Ey Analar…
Bu dava sizinle büyüdü… Siz birer Nesibe'ydiniz… Hepsinden önemlisi gerçekten ayakları altına cennet serilen birer anne oldunuz.
Korkmadınız, çekinmediniz. Gelecek nesiller için şimdiki bahadırlara birer kucak oldunuz. Sağlam bir iman ve sağlam bir irade için ‘Duyduk, uyduk' cihetiyle salih/saliha yuvalar kurdunuz. Neslinizi korumak için muhkem duvarlar ördünüz, birer usta inceliğiyle birer ana şefkatiyle.
Rana teyzelerin, Münevver Aktaş anaların son nefeslerine kadar ki dua ve tahmidleri, metanetleri, sabrın yüreklere nasıl nakş olduğunun işareti oldu. Öyle ya uğruna can ve ciğerparelerinden vazgeçtikleri Yüce Allah(cc), “Sabır ve namazla yardım dileyin…” dememiş miydi?
Onlar bunun künhüne varmışlardı. Bütün acılarını yüreklerine gömerek sabırla O'nun rahmetine gark oluyorlardı.
Ey Analar…
Gösterdiğiniz bütün gayretlerin, çektiğiniz bütün sıkıntıların karşılığı olarak Allah-u Teâla sizlere Firdevs cennetlerini, Naim cennetlerini bahşeylesin inşaAllah. Davanızı kaim kılsın inşaAllah. Çocuklarınızı, aile efradınızı sıkıntı ve kederden kurtarsın inşaAllah. Sizi sevdiklerinize kavuştursun Yüce Rabbim!
Son olarak; böylesi anaların duasına ve şefaatine nail olanlara ne mutlu, diyorum.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.