Onlar yıldızlar gibidir, karanlığı aydınlatmaya devam ediyorlar

 Allah Teâlâ ve Peygamber Aleyhisselam, ashabı övmüş, onlardan razı olmuştur. Müslümanlar için kıyamete dek örnek ve numune olarak kalacaklardır. Karşılaştığımız sıkıntı ve meşakkatler, düştüğümüz gaflet vesilesiyle bazen sahabenin değer ve kıymetini göz ardı ediyor, anlayamıyor, gereken sevgi ve muhabbeti beslemiyoruz. Daha önce defalarca okuduğum, duyduğum Hifa Hatun'un hikâyesini son günlerde bir vesileyle tekrar okuyunca sahabenin ne kadar yüce olduğunu bir kez daha anladım. Bu hikâyeyi kısmak istedim fakat içim elvermedi. Günümüz Müslüman gençlerinin evlilik için öne sürdükleri şartlarını gördüğümüzde ve Hifa Hutun'un Allah ve Resulüne olan teslimiyetinin iyi anlaşılması için hikâyeyi olduğu gibi aşağıya aldım…

Medine'de güzelliği ve ahlâkı ile meşhurdu. Tevekkül sahibi, kazaya, rıza gösteren ve Hazreti Resûlullah'a ziyadesi ile bağlı olup sözünden çıkmayan bir Sahâbiye idi.

Hîfâ Hâtûn, bir gün Peygamber Efendimizin huzuruna gelerek; “Ey Allah'ın Resulü! Bana, beni Cennet'e götürecek bir iş (amel) öğret” dedi. Bu arzu ve isteği üzerine Resulullah Efendimiz; “Önce bir erkekle evlenmen lâzımdır. Bununla dininin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Bu emir üzerine; “Ey Allah'ın Resulü! Küfvüm (dengim), kim olabilir? Bana Habeşistan hükümdarı Melik Necâşî evlenme teklifinde bulundu. Fakat ben onun bu teklifini kabul etmeyip, geri çevirdim. Hatta yüz deve ile birçok ziynetler veren de oldu. Onu da kabul etmedim. Bugün ise ahirette kurtuluşun evlenmekte olduğunu buyuruyorsunuz. Yâ Resulullah! Siz kimi beğenip, uygun görürseniz, ben ona razıyım.” dedi. Resulullah, Hîfâ Hâtun'a Ashabından kimin ismini verirse, diğerlerinin ümitsiz olacağını anlayıp, “Mescide en evvel kim gelirse, onunla evlen.” buyurdu. Sahabelerin hepsi bu duruma razı oldu. Allah'u Teâlâ, onlara (Ashaba) öyle bir uyku verdi ki, hiç bir sahabe erken uyanamadı... Birdenbire Süheyb (ra) göründü. Süheyb, kimsesi olmayan, fakir, rengi siyaha yakın, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zayıf ve çelimsiz, ince yapılı bir sahabeydi. Resulullah, namazdan sonra Hîfâ Hatun'u çağırarak durumu bildirdi. Hîfâ, Allah Teâlâ'nın kazasına razı olduğunu, Hazreti Resûlullah'a arz etti. Bu durum üzerine, Peygamber efendimiz hutbe okudu, nikâh akdi yapıldı ve “Ey Süheyb! Kalk bu hanımın için bir şey al. Hanımının elinden tut, evine götür.” buyurdu. Süheyb; “Ya Resulullah! Dünyalık olarak yanımda ne bir dirhem gümüşüm, ne de içinde yatacak ve barınacak bir evim var. Benim evim mescittir.” dedi. Bunları işiten Hîfâ Hatun, Süheyb'e on bin dirhem gümüş bulunan bir kese göndererek, filanca yerdeki hazır konağı da ona hediye ettiğini bildirdi. Süheyb'in kendisini götürmesini istedi.

Resûlullah, onlara çok dua etti. Süheyb ve Hîfâ Hatun kalkıp, konağa gittiler. Yemekten sonra, yatma vaktinde, Hîfâ Hatun, “Ey Süheyb! İyi bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel, bu geceyi ibadet ve tâatle geçirelim. Sen şükrediciler sevabına kavuş, ben de sabrediciler sevabına kavuşayım. Çünkü Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem; ‘Cennet'te yüksek çardak vardır. Burada yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur' buyurdu.” dedi.

Zifaf gecesi ikisi de Allah Teâlâ'ya karşı ibadet ve tâatta bulundular. Süheyb, sabah mescide geldi. Cebrail aleyhisselâm geceki durumdan Resûlullah'ı haberdar etti. Cennet ve Cemâl-i ilahi ile müjde verdi. Resulullah; “Ey Süheyb, geceki hâlini, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurunca, Süheyb; “Ya Resulullah siz söyleyiniz.” dedi. Peygamber Efendimiz, “Siz Cennetliksiniz ve Allah Teâlâ'yı göreceksiniz.” müjdesini verdi. Süheyb, sevincinden ve Allah Teâlâ'yı görmek ve O'na kavuşmak aşkından secdeye kapanarak şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret ettiysen, günahlara bulaşmadan ruhumu al.” dedi. Allah Teâlâ, O'nun bu duasını kabul ederek, secdede ruhunu aldı. Ashâb-ı kiram bu duruma ağladı. Resulullah; “Daha şaşılacak şey Hifâ'nın da bu anda ruhunu Hakk'a teslim etmiş olmasıdır.” buyurdu. Her ikisinin de namazını kılarak yan yana defnettiler. Başları ucuna iki tahta diktiler. Tahtanın birine; “Bu, Allah Teâlâ'nın nimetine şükredenin kabridir.” diğerine de; “Bu, Allah Teâlâ'nın mihnetine sabredenin kabridir.” diye yazdılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.