Abdullah ASLAN
Örgütün varlığı tespit edildiyse tasfiyesi elzem oldu
Savaş tüm hızıyla devam ediyor. Kimler arasında mı? Hükümet ile Gülen grubu ve bileşenleri arasında tabiki.
Türkiye, 17 Aralık sabahına ‘rüşvet ve yolsuzluk operasyonu’yla uyandı. Şehircilik, Ekonomi ve İçişleri Bakanlarının oğulları ile Fatih Belediye Başkanı ile Halk Bankası Genel Müdürü ve eşinin de içinde bulunduğu 52 kişi gözaltına alındı. Konuyla ilgili Başmüzakereci Egemen Bağış’tan da söz ediliyor.
Bakanların rüşvet aldıkları iddia ediliyor. İran’dan petrol alımları sonrasında Halk Bankası üzerinden yapılan ödemelerde usulsüzlüklerden bahsediliyor. Operasyonda 1984 Bakü doğumlu Reza Zarrab da gözaltına alındı.
Yapılan bu operasyon Hükümet kanadını çok rahatsız etti ve gerek hükümet sözcüsü gerekse de Başbakan, özellikle Emniyet içerisindeki illegal örgütlemeden söz ederek bunun ortaya çıkartılmasının boyunlarının borcu olduğunu ifade ettiler.
Daha önce Fethullah Gülen’in kendilerine yönelik “örgüt” tanımlamasına yaptığı tepkilerden sonra hükümet yetkililerinin “örgüt” vurguları, adresine özellikle ulaştırmak istedikleri bir mesaj olsa gerek.
Bize sorarsanız rüşvet alan da rüşvet veren de ateştedir. Haksız yere alınan her ihale ve o ihaleden alınan her kuruş haramdır, hırsızlıktır. Bunları kabul etmek mümkün değil. Aslına bakarsanız haksız kazanç, ihale yolsuzluğu, rüşvet; iktidar partisi içerisindeki kimi zevatların öyle uzak duracakları/durdukları hususlar değil. Bununla alakalı iddialar bazen dillendiriliyor: ‘Bunlar hem yiyiyor hem de halkın hizmetine sunuyor; başkaları ise sadece yiyiyordu’ diye.
Öte tarafta rüşvet ve yolsuzluk operasyonu emrini verenlerin sicillerinin de temiz olduğu söylenemez. Bu dosyaları sürenlerin kendileri belki de pastadan pay sahibi olamadıkları için böylesi bir operasyona başvurdular, başvurdular ki Halk Bankası olayıyla ilgili bu türden suçlamalar var.
Bunun bir siyasi operasyon olduğunu Başbakan Erdoğan’ın sözlerinden de anlayabiliyoruz. Başbakan Konya’da yaptığı açıklamada Türkiye üzerinden “operasyon”a müsaade etmeyeceklerini ifade etti. Üstü kapalı Gülen grubunu işaret ederek de “Kimin ne hesabı varsa, kendilerine güvenleri varsa, 30 Mart’ta seçim var. Seçimlere girsinler, milletle orada görüşsünler. Hesabını sandık dışında görmek isteyenlere ne millet ne de biz müsaade etmeyiz.
Türkiye bir muz cumhuriyeti değil. Çiğnenecek üçüncü sınıf bir kabile devleti değildir. İçerden ya da dışarıdan hiç kimse benim ülkemi karıştıramaz. Benim ülkemde çirkin tuzaklar kuramaz” şeklinde konuştu.
İşin bir başka çarpıcı yanı,12 Ağustos’ta Emre Uslu’nun attığı tweet. Emre Uslu “Bakanların çocuklarının isimleri yolsuzluklara karışmışsa kim Guler kim ağlar” demişti. Gülen grubuna yakınlığıyla bilinmekle beraber farklı dış istihbaratlarla adı anılan Emre Uslu’nun 4 ay önce bugün savcıların iddia ettikleri dosyalardan haberdar olması operasyonu yürütenlerin adresini göstermesi açısından önemli. İşin garip tarafı emniyet şube müdürlerinin kendi üstlerinden gizledikleri bilgileri, elde ettikleri görüntüleri hemencecik basına servis etmeleri oldu.
İşin bu kısmı aslında operasyonun bir devlet operasyonundan ziyade bir gruplar, istihbaratlar veya devletler hesaplaşması olduğunu ortaya koyuyor. 18 Ağustos sabahı operasyonu yöneten emniyet şube müdürlerinin görevden alınması ve soruşturmayı sürdüren savcıların yanına yeni iki savcının verilmesi bir karşı hamle ve davaya müdahale olarak değerlendirildi.
Aslında bundan önce kasetler konuşuluyordu. Ama bir şekilde şimdilik dosyalar öne çekildi ve hesaplar yargı üzerinden görülmeye çalışılıyor. Operasyonun daha ilk gününde Hüseyin Gülerce’nin gözaltılar için ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu’ şeklinde yaklaşımda bulunması, işin iç yüzünü bilecek kadar işten haberdar olduğunun göstergesi olsa gerek. Herkes meseleye Gülen-Hükümet hesaplaşması diye yaklaşırken Gülerce, Cumhuriyetin en derin operasyonu diye açıklamalarda bulundu.
Emniyet şube müdürleri ve bazı yardımcılarının görevden alınması ve davaya iki savcının daha müdahil olması delillerin karartılması şeklinde yorumlansa da hükümetin, kendisine yönelik bu kapsamlı operasyona göz yummayacağının ilk işareti oldu. Onun için de Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç “Emniyet içerisinde kümelenmiş bir örgüt varsa, daha önce başkalarına, bugün bunlara, yarın başkalarına yanlış yapabilirler. Onun için bunları ortaya çıkarmak bizim boynumuzun borcudur” mealinde konuştu.
Bir başka açıdan da olaya bakarsak eğer.
Devlet kurumlarında bu kadar güç sahibi ve muktedirlerin operasyon yemeleri ve buna mukabil kendilerine yönelik haksız gözaltı ve uygulamaların yapıldığını düşünmeleri ve müdahale etme gereğini duymaları bize çok şeyi anlatıyor aslında. Bir anlamda iktidarın şuanki durumunu düşünerek fakir fukaranın halini ve önlerine kurulan kumpasları siz bir kez daha düşünün.
Sonuç olarak Emniyetin içindeki örgütün varlığı tespit edildiyse ki buna Başbakan “çeteler” diyor o zaman bunların tasfiyesi elzem oldu artık. Bakalım önümüzdeki günlerde gerek Emniyet içerisindeki illegal örgüte gerekse de dışarıdaki uzantılarına yönelik nasıl bir “operasyon” olacak.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.