Mehmet Güven ÖZER
Özgecan'ın özelinde özümüze dönüş
Bu ülkede ters giden bir şeylerin olduğunun anlaşılması için illa ki birilerinin canı yanması lazım. Yoksa başka türlü anlaşılmıyor. Hep başımızın dank diye bir yere tosladığı zaman aklımızın başına geldiğine dair, yüzlerce örnek sıralanabilir. Mesela; Kürt sorunun var olduğunu anlamak için 40-50 bin insanımızın ölmesi gerekiyormuş.
Yine başımızı bir yerlere tosladık. Özgecan Aslan isimli kızımız, vahşiyane bir şekilde katledildi. Şimdi konuşma zamanı. Herkes olayla ilgili konuşuyor, yazıyor, çiziyor. Eminim ki çoğunluk olayın temeline inemeyecek ve sorunun ana kaynağını göremeyecek. Olayın etrafında dönüp, dolaşıp künhüne varmadan ortalığı vaveyleye verecek.
Kaç gündür seyrediyoruz işte, Özgecan için; özellikle kadınların protesto merasimlerini. Dans edeni bile var. Seviyeyi alçaltıp, magazinsel boyuta düşürmeden, toplumsal seviyemizin tespiti açısından, epey önemli bir vaka ile karşı karşıyayız. Aslında bu tür vakalardan daha ağırı ile karşılaştığımız oldu.
Bu tür sapkınlıklar Avrupa'da daha fazla yaşanıyor. Dolayısıyla hastalığın bizlere nereden sirayet ettiği ayan beyan ortadadır. Demem o ki bizleri bu kadar pespaye duruma düşüren virüsün sebebi “Batılı yaşam tarzından” geliyor. Batı'nın namus diye bir derdi yok. Solcuların hiç yok. Eğer olsaydı Friedrich Engels, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserinde, genç kızların kendilerini genç erkeklere nasıl teslim etmesi gerektiği hususunu irdelemezdi. Bizler için adam öldürmeye sebep teşkil edecek hususlar, Batılılar için gençlerin flört etmesidir.
Kısacası Batı için sorun olmayan namus, aile gibi kavramların, “Batıcı yaşam tarzına” geçmeye çalışan Müslüman topluluklar için büyük önemi vardır. Ancak ısrarla bizlere dayatılan batılı yaşam tarzının acılarını, Özgecan ve benzerleri, hâsılı tüm toplum olarak çekmekteyiz.
Bir de bu Batılı yaşam tarzını aramıza yerleştirmeye çalışan piyon ve vezirlerin olaya karşı tepkilerinden söz etmek gerekiyor ki, bu ne perhiz ne lahana turşusu diye sorabilelim.
Örneğin Kılıçdaroğlu'nun tepkisi şöyle: “Tertemiz bir yavrumuzu, Özgecan Aslan'ı kaybettik. Kadınların fıtratında taciz, tecavüz, şiddet yok! Bu zihniyete hep beraber dur diyeceğiz!”
Demirtaş ise şöyle demiş: “Üç tane yaratık bu gencecik çocuğa bu zulmü yapmışlar ve bunu erkeklik adına yapmışlar. Şimdi Ağrı'dan bu erkeklik anlayışına, tecavüzcü, vahşi, barbar erkeklik anlayışına bütün Ağrılı erkeklerin lanet okumasını istiyorum. Erkeklik anlayışı buysa biz o anlayışı yıkacağız, tarihin çöp sepetine atacağız. Erkek anlayış kadınla kendini bir gören anlayıştır, kadına tecavüzcü anlayış değildir. Böyle bir erkeklik anlayışını asla kabul etmeyeceğiz.”
Bir de kamuoyunun Fatmagül diye bildiği oyuncunun açıklamaları var. Söylediklerinin çoğunu buraya almaya hayâmız elvermiyor.
Bir başka sözde sanatçının tepkisi: “Özgecan'a yapılanlar bir vahşettir. Tez zamanda buna bir çare bulunmalı. İlgisizlik had safhada güncel değil genel çözüm gerekli.”
Yani sizler Batı'nın tüm ahlaksızlıklarını Memlekete getirmeye çalışacak lider veya piyonlar iken, kalkıp durumdan şikâyet ederseniz, yukarıdaki perhiz ve turşu sorusuna muhatap olursunuz. Kılıçdaroğlu ve Partisi bu Ülkenin Batı'sına, Demirtaş ve Partisinin ise Ülkenin Doğu'suna, Batı'dan gelen virüs ithal ettikleri aşikâr. Sanat adına kimi aktrislerin ise yine virüsleri getirmek isteyenlere yataklık ettikleri gün gibi ortada.
Şikâyet etmeye hakkınız yok. Bu Müslüman toplumun, Avrupalıların hayat standardına getirmeye çalıştığınız halde, sonuçlarından şikayetlenmeye hiç hakkınız yok. Aydın Doğan'ın medyasında, en yakınıyla aşk yaşayanları meşrulaştıran, tecavüzcüleri masum göstermeye çalışan filmlerde oynayacaksınız, sonra da “Bizim ne suçumuz var” diye vaveyle edeceksiniz. Tek kelimeyle makul değilsiniz.
Biraz kendinize bakacaksınız. Olmadı, bu ülkeyi özüne çevirmek isteyenlere bari engel olmayacaksınız.
Bakın özümüzde olan; “Kısasta sizin için hayat var” dan başlayabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.