M. Zülküf YEL
Özgürleştirilmiş(!) 16 can
Pkk'nin, Kürtlere önerdiği özgürlük reçetesi, Kürtlerin katledilmesi ve meskûn mahallerinin viraneye çevrilmesidir. “Çukur siyaseti” hezeyanı ile Kürdistanı yaşanmaz hale getiren ve bu rezalet sürecine “özgürlük mücadelesi” diyen Pkk, bir kez daha Kürtleri özgürleştirdi(!). Eşine az rastlanır bir vahşet ile 16 köylü paramparça oldu. Bunların on ikisinden geriye toplamı sadece 60 kilo tutan ceset parçaları kaldı. Kurulduğu gönden beri Kürdistan'da mazlumların kâbusu olan bu yapının, ezilen halkımıza reva gördüğü işte budur. İşlediği bu cürüm ile insanlık tarihinde kara bir leke açan zalimler, yanlışlarını itiraf edip, bu yanlıştan ders çıkarmak yerine, mazlum köylüleri suçladılar. Hiçbir zaman hatasını kabul etmeyen Pkk, bu olayda da masum(!) imiş. Suçlu(!) olan ise; parçalanan ve kendilerinden geriye ne diş, ne tırnak ve ne de bir damla kan kalmayan; adeta buharlaşan köylüler imiş.
8 Haziran seçimlerinin sonuçlarını yanlış okuyan ve kendisini dev aynasında gören PKK, partisi HDP'nin aldığı oyların zeminini ve niteliğini iyi tahlil edemedi. Büyük çoğunluğu hile ve zorbalıkla alınan bu oylara dayanarak, seçim sonuçlarını milyonların Pkk'ye desteği olarak okudu. Oysa oy verenlerin büyük bir kısmı, tehdit ve zorbalığın yanı sıra; Ak Parti karşıtlığından, çözüm sürecinin kötü yönetilmesinden ve en önemlisi de istikrarın bozulmaması adına HDP'ye oy verdi. Halk, çatışmaya değil, istikrara oy verdi. Kandil'de kız kovalamaktan beyinleri körelmiş ve sarhoş olmuş Pkk'nin savaş ve kan baronları, “görkemli bir serhıldanın” vaktinin geldiğine inandı. Savaş, topyekûn şehirlere taşındı. Kürt halkı, çukur ve barikat ile sembolleşen bu hezeyan sürecine destek vermeyince ve Pkk'nin çok kısa zamanda büyük kayıpları olunca, halk da bu çukur sürecine ortak yapılmak istendi. Halktan beklediği desteği alamayan Pkk, savaşı mahallelerimize, sokaklarımıza, evlerimize, hatta yatak odalarımıza kadar taşıdı. Madem, kendileri öldüğü halde Kürtler kendilerine destek vermiyordu, o halde kendilerini desteklemeyen her Kürt hain idi ve rahat yüzü görmemeli idi. Bir avuç özgürlük, bir lokma ekmek Kürtlere çok görüldü. Kürdistan viran olmalı ve Kürtler gün yüzü görmemeli idi. İşte bu anlayış ve zihniyet, şehirlerimizi harabeye çevirip canlarımızı aramızdan aldı. Belki işin daha da ilginç tarafı, daha önce kendilerine her hangi bir düzeyde destek verenler, artık hiçbir şekilde izah edilemeyecek yanlışlıklar karşısında cılız da olsa itiraz seslerini yükseltince, Pkk'nin afarozuna uğradı. Kendilerinden olan ve idari mekânizma içerisinde yer alanlar dâhil olmak üzere, eleştiri getiren siyasetçiler, çapsızlık ve vizyonsuzlukla suçlandı. Halk ise, siyasiler kadar şanslı değildi. Ortaçağ engizisyon mahkemelerinin papazlarını andıran Pkk yöneticileri, halkı doğrudan işbirliği ve ihanet ile suçladı. Daha düne kadar kendilerini destekleyenlerin, yanlışları kısık bir sesle bile dile getirmeleri, Kürdistan'ın Pol Potlarının hışmına uğramalarına yetmişti. Diyarbakır'daki faciada hayatlarını kaybeden insanlarımız, seçimlerde nerdeyse oylarının tamamını kendilerine verdikleri halde, bir anda, “kendilerini satan ve gerillayı para uğruna vurmaya ya da ele geçirmeye çalışan işbirlikçiler” olmuştu. Bunun bedeli olarak da Pkk tarafından buharlaştırılmak ve binlerce parçaya ayrılmak suretiyle özgürleştirilmişlerdi(!). Kurulduğu günden beri kimseye vefası olmayan Pkk, bir kez daha vefasızlık yaptı.
Artık bir kısım Kürt'ün, Pkk'ye “Hintlilerin kutsal ineği” veya “Samiri'nin buzağısı” muamelesini bir kenara bırakması lazımdır. Pkk'nin muktedir olunca neler yapabileceğinin örnekleri açıkça ortadadır. Suriye Kürdistanı'ndaki icraatları ise bunun açık ispatıdır. Daha yeni ipleri ele geçirir geçirmez, yüzlerce Kürt'ün katledilmesi, on binlerce Kürt'ün siyasi tutuklu olarak esir alınması ve yüz binlerce Kürt'ün topraklarından kovulması, kendi taraftarları dışında herkese cehennemi yaşatmaları ibret vericidir.
Artık Kürtlerin, sırtlarında Ağrı dağı kadar büyüyen bir musibete ve vebale dönüşen yükten kurtulma iradesini ortaya koyması lazımdır. Her geçen gün cinayet ve yıkımla büyüyen bu günah ve vebal dağı, tüm Kürtlerin felâketi olacaktır.
Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada, nerede bir Kürt varsa yanı başında en büyük düşman olarak Pkk belirivermektedir. Bu Kürt ya köleliği kabul eder ya da Pkk'nin gazabına uğrar. İşte son örnek. Mardin'in Dargeçit (Kerboran) ilçesine bağlı Altınoluk (Gêra Cafer) köyü nüfusuna kayıtlı Mehmet Salih Kaya, bundan dört yıl önce yerleştiği Belçika'nın Charleroi kentinde PKK'liler tarafından uğradığı saldırıda kalbinden bıçaklanarak şehid edildi. Aziz ve Celil olan Allah, mazlum halkımızın hakkını Pkk'den alsın.
Bu vesile ile Diyarbakır ve Belçika'da Pkk tarafından katledilmiş olan mazlumlara Allah'tan rahmet diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.