Menderes YILDIRIM
Pak sloganlarımız ve şeytan'ın sancağı
Dünya, “aydınlanma” kavramıyla tanışalı 200 yıl oluyor. Gelmez olaydı diyarlarımıza. Bu sürecin başlangıcından günümüze kadar İslâm dünyası; her çeşit buhranı yaşamış, her acıyı çekmiş, çekmektedir. Haçlı ve müştereklerinin dünyası ise “sosyal/dini” alanda açık bir çöküntü yaşasa da “siyasi, askeri ve ekonomik” alanlarda zirveyi yakalamıştır.
Dünkü Dünyamız:
İslâm âlemi; yüzbinleri, milyonları aşan şehitler verdi. On yıllarca, telafi edilemeyen sosyal yaralar, travmalar yaşadı.
Ümmetin bileşenleri; bu süreçte ayrı cephelerde, aynı amaçlar için mücadeleler verdi. Kafkasya'da Şeyh Şamil; Afrika'da Senusî Şeyhleri, Şeyh Ahmed el Senusî'nin ve Ömer Muhtar'ın İtalyanlarla mücadelesi; Yemen'de İmam Yahya'nın “Şerif Hüseyin ve İngilizlere” karşı mücadelesi; bizde Saideyn'in Şark cephelerindeki mücadeleleri ve daha niceleri...
Bu iman ve istiklal mimarları; tüm maddi imkânsızlıklarına rağmen, Emperyalistlere pes ettirdiler; manevi mirasları olan “cihad ve direniş ruhunu” arkalarında bıraktılar.
Mücadele; “Hilafet/Emiru'l Mu'minun, ümmet, tekbir, şehid/gazi; kahrolsun, haçlı, küffar..” sloganlarında somutlaşıyordu.
Nihayet, halka ve Hakk'a rağmen -Osmanlının bakiyesi üzerinde- “devletler /devletçikler” kurduruldu. Ümmet; “uluslara, halklara, aşiretlere..” bölüneceği güzergâhlarda uyandı. Artık her fırkanın; “millî kahramanı, -varsa- kerametleri; köy ve kentlerin kurtuluş(!) günleri; anıtları, abideleri..” olmuştu.
Tuhaflık vardı. Halk; “öz yurdunda garipti, paryaydı.” Millî Kahraman ZURBA(sürü)'leri ise hâlihazırdaki 5+1 ülkeleri adına, ülkelerini(!) “dizayn” etmekteydiler.
Mücadele meydanı, bu kez daha acımasızdı. Mısır'da Hasan el Benna, sonrasında Seyyit Kutupların “öze dönüş” olan “İhvan (Kardeşler) hareketi; Şeyh Saidlerin, Anadolu'daki “direniş/diriliş” hareketleri; tasavvuf merkezli Asya'daki Cemaat-i İslâmi hareketleri; Filistin/Kudüs Mektebi; İran İslâm inkılabı, Rus Ayısına, Hindikuş Dağlarında dağılma travmasını yaşatan Afgan Cihadı… Kutsal Mücadelenin cihad mektepleri ve ilham kaynaklarıydı.
Mücahit Erbakan'ın “nev-akıncı ruhuyla” dirilttiği Milli Görüş'ü, çağın kaçınılmaz silahıyla silahlanmayı; siyasi mücadelede başarının maliyetini düşüren önemli bir kazanımdı. Dindarların, “adil/hür seçimlerin daimi ve mutlak galibi” olacağı tezi, küresel anlamda ispatlanıyordu.
Dönemin Sloganları; anti-emperyalist, tevhidi ve Ümmetçiydi. Şöyle ki:
“Müslümanlar kardeştir! Doğu da batı da bizim! Doğu'ya hayır, Batı'ya Hayır! Ne Sünni ne Şii, İslâm Cumhuriyeti! Her yer Kerbela'dır, her gün Aşûra! Ey asker kardeş, neden kardeşini öldürüyorsun? (Berader-i arteşi, çera berader kûşi). israil'e ölüm..! (Merg ber israil! ...Amrika! …Rusya!). Zillet bizden uzaktır! (Heyhat mine'z zille!). Muhammed'e can feda! İslâmi direniş engellenemez! Ölüm, mübarektir çünkü şehidiz! (Mirin pîrûze lewra em şehîdin!). Ey Kur'an ..canımız kurban! (Kur'an, Kur'an ey Kuran, Canê me'j tere qurban!) Şehidler ölmez! Bacımıza uzanan eller kırılsın! Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın! Ey Müslümanlar birleşiniz, birleşiniz! (Ya eyyuhel Muslimun İttehidû, ittehidû!)”
Çoğu, İran sokaklarında yankılanan yukardaki sloganların yerinde şimdi yeller esiyor. Ne kadar isterdim; Laik Türkiye'nin Muhterem Mehmet Görmez'inden önce -şeriatla(!) yönetilen- İran ve Suudlu ulemanın, Müslüman(!) ülkeleri dolaşıp vicdanlara hitap etmelerini. Nerdee! Yüzbinlerce şehid veren çaresizler, hasretinden prangalar eskitti! Mahcup ağızlarla; “..hadisler; ayetler Sıffin'de mızrakların ucunda..” demek, bu gün kimi/neyi kurtarabilir, temizleyebilir ki?
Cümle Müslümanlar olarak acayipleşiyoruz. Bu yüzdendir ki “gavur/fasıkın yalan haberi, Müslüman'ın(!) doğrularından daha inandırıcı(!)” olabiliyor.
Bölgemiz yanıyor. II. Sevr Antlaşması olan Cenevre Görüşmeleri'yle yetineduralım. Hala “kendimizi kandırıp halklarımızın aklıyla alay” edelim. Heyhate heyhat..!
Tekkesinde asla çorba içilememiş Haçlıların, israil'in Gazze'yi harap eden katliamları için dediği fıkralarına bakalım:
-BM Sekreteri; “Bu vahşi eylemleri kınıyorum. israil kendini azami şekilde sınırlamalı ve sivilleri korumak için daha fazlasını yapmalı..” Yok ya!
-İçi kararmış Beyaz Saray'ın mesajı; “Hamas'ın israil halkını tehlikeye atan roket saldırılarını sonlandırması gerekir.. Tehlikedeki Filistinli siviller için de çok endişeliyiz...” Deme ya?
-AB'nin pisi olan Sisi'nın %8 oyla seçilmesine dedikleri: “Seçimler, barışçıl ve düzenli şekilde yapılmış. Örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüğü alanında endişelerimiz var(!?)” Tükürmezler mi “böyle beyanlara; sivilleri korumaya! Böyle barışçıl seçimlerin içine..” demezler mi?
Gurururlarımıza dokunsa da insanlığın TERCÜMANI olan Venezuella Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun Gazze katliamı için dediklerini dinleyip anlayalım:
“Çağrım bölgedeki Arap halkı ve liderlerine! Ne zamana kadar katliama sessiz kalacaksınız? ..kardeşlerinizin katliama uğratılmasını izlemeye devam mı edeceksiniz?
Yerin dibine batsın resmi açıklamalarınız; uluslararası protokolünüz... Seyirci kalmak bana acı veriyor. Artık ölümlere alışmışlar! Dünya katliam karşısında kör ve sağır! Korkak liderler de ‘saldırıyı lanetliyoruz; çok endişe duyuyoruz' sadece bu! Yeter be artık yeter!”
SONUÇ:
Yukarıda sıraladığımız, çoğu İran İslâm İnkılabına ait sloganların benzeri; aslında 80-90'lı yıllarda Ümmetin diğer cihat cephelerinde de mevcuttu. Bu gün, o diyarlarımızın ekseri şovenizme teslim. Her kes, dün dediği o “Evrensel İslâmi Söylemlerini” biraz olsun anıp az düşünsün! Allah'tan korksun, utansın!
“Allah'ın yakalamasının çetin” ve mutlaka olacağını bilsinler. Şah Rıza'yı, Kaddafi'yi, Hüsnü'yü, Abidin'i unutmasınlar.
Yere batsın Dünyanın çamura batmış tüm kurum ve kuruluşları! Başlarını yesin onların sahte sözleri; güçlüler için geçersiz kararları! Esed'i bilememek, yüzbinlerce masumun katliamını görememek diye bir şey olabilir mi? Her şeyi bilip gördükleri halde “kör, sağır, dilsiz” olabiliyorlar.
Haç ve gölgesindeki 5+1 Ülkelerinin “gurur, namus, şeref ve değerleri” mazlumların naaşlarıyla sahillere vurdu, harabeye döndürdükleri diyarların altında kaldı; çiğniyoruz şimdi.
Yeter artık! Aslında güçlüyüz ve firavunları şaşırtabiliriz.
Yeniden; “Amrika'ya, israil'e, Rusya'ya ölüm! Zalimler için yaşasın cehennem! Müminler kardeştir!” demek mümkün. Konuşsun ağızlar; yazsın sahifeler; inlesin sokaklar! “Allah'u Ekber! İnsanlık onuru çiğnenemez..!”
İran; Turan; Arap sokakları, neden mazideki sloganlarına kavuşmasın? “NESRUN minellahi ve FETHUN qerib!”
Etrafı, yezidlerin çevirdiği Kerbela karamsarlığı olsa da Kürdistan Mustaz'aflarının sokaklarında; “Asa-yı Musa ve Zülfikar Şavkı” yankılanmakta, ödenmiş ve ödenmekte olan bedellerle. Kemalist/Ulusalcıların ağır tazyiki altında olsa da “birlik/beraberliğin” umut veren sesleridir. Bu “karşılıksız sevda sesi;” -hiç olmazsa- “Diyojen, Tapınak Şövalyeleri,Moğol ve Haçlının gömüldüğü” Anadolu'da zinhar ‘karşılık' bulmalı!
Mahzun Gönüller, hasretle Melâ é Cezîrî gibi “Feryâd ji deste firqetê!”(ayrılıktan el-eman) demekte. Fuzûlîce bilelim: “Dost bî-pervâ felek bî-rahm devran bî-sükûn/Derd çok hem-derd yok Düşmen kavî Tâli' zebun” Akifçe çağıralım; “Beri gel yolcu beraber ağlaşalım/Elemim, bir yüreğin kârı değil PAYLAŞALIM..!” Bu da geçer yâ HÛ! Derûnî dualarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.