Bildane KURTARAN

Bildane KURTARAN

Para para para! kadın kadın kadın

Paranın icadından sonra, hiç bir icat onun kadar itibar görmedi. O varsa güç de vardı. Güç beraberinde iktidar ve refahı da getirince; “para para para” asla eskimeyen bir slogan oldu. Ne dilden düştü, ne gönül (!) soğudu ne de düşüncelerden çıktı.

Hâl böyle olunca amaca hizmet için sadece bir araç olan para, amacın ta kendisi oluverdi. Amaçlar yarışında hep bir numara oldu. Ancak bir rakibi vardı. Bazen yanı başında, bazen omuz omuza kapıştı bu rakibiyle. Çoğu kez birbirlerini fazlasıyla sevdikleri de vâki oldu. Hatta birine ulaşmak için bir diğerinin elini tutmak(!) yeterliydi. Zira mıknatısın iki ayrı kutbu gibi çektiler birbirlerini...

Bu rakip ‘kadın' denilen varlıktan başkası değildi. Kadını bir meta-kapital bir obje gibi gören zihniyet veya medeniyetler bu durumun en büyük müsebbibiydiler hiç kuşkusuz. Para harcar gibi kadını da harcamayı normal bir hâle getirdiler. Zaman ve olayların akışı içinde, kadın bozuk paradan farksız bir hale getirildi. Sıradanlaştı kadın, kirlendi kadın, değersizleşti... En önemlisi de kayboldu kadın.

Toplumların sosyo-kültürel yapılarına göre farklı kimliklerin cesedine ruhu hapsedildi. Kimi zaman da modern kültürün ruhuna cesedi giydirildi... Zamanla ruhuna yabancı ceset-cesedine yabancı ruh haline geldi kadın!

Paranın kat be kat fazlasını kazandıracak güç idi kadın. Bundandı hayatın tam merkezine(!) yerleşmesi.

Çünkü kadın demek, toplum demekti!

Kadın insanlığa ulaştıran en sağlam köprü demekti!

Siyasiler, medya patronları, holding sahipleri ve fikir akımları; kadın üzerinden strateji geliştirdiler. Kadını avlama çabasına girdiler her daim. Geçmişte de durum bundan farksız değildi. Ancak günümüzde sinsilik oranı ve aldatmaca oyunları kayda değer bir artış gösterdi.

Kadın artık; iktidar yollarında bir kaldırım taşı, zirveye çıkanın üzerine bastığı bir basamak, siyasilerin, sağ-sol jenerasyonların taraftar kazanmak için kullandığı bir söylem oldu...

Son günlerde sıkça duyduğumuz ‘kadın, kadın, kadın' slogan ve söylemleri bizlere bu hakikati haykırıyor adeta. Ruhuna zahmet(!) Napolyon'un ‘para, para, para' felsefesini hatırlatıyor.

Bir yandan feminizm çığırtkanlığını yapanlar, öte tarafta kapital söylemlerle kadını sistemin çarkına doğru çeken modernizm. Bunlar yetmezmiş gibi kadını ahlâkî erdemlerden uzaklaştırıp ehli oyun- eğlence haline getiren popüler kültür. Dört bir koldan ağlarını sıkıca örme telaşındalar.

Ne de olsa av(!) büyük, bu balık kaçmaz...

İşin acıdan da acısı; tüm bunlara alternatif olarak çıkan ancak, adımlarını kompleks ve hep birilerinin aferinini alma kaygısıyla atan ‘omurgasız' kadın hareketlerinin işi yokuşa sürmeleri. Teşbihte hata olmasın, kadına olan dostlukları; sahibinin kafasına konan sineği eline aldığı kocaman bir taşla sahibinin kafasına indirerek, onu koruduğunu sanan ayının dostluğundan farksız. Ne yazık ki, kendi toplumlarının sosyolojisini ve psikolojisini anlamaktan uzaklar.

Kamu spotlarında verilmek istenen mesajlarda bile, kadına şiddet üzerinden verilmek istenen mesaj ve mesajlar hangi maksada hizmet ediyor? Kimin ekmeğine yağ, kimin ağzına bal sürüyor acaba? İnsan sormadan edemiyor...

Oysa kadın; kendisini yaratan, kâinatı kendisi için musahhar kılan Rabbinin halifesidir. Her şeyden önce abd'dır, kuldur. Fıtratıyla kucaklaşmaktan başka dermanı, Rabbinin fermanından başka sılası yoktur-olamaz! Bundan gayrısı ona yabancı ona gurbettir.

Tabi bunu, yozlaşmış kültürün sembolü olan kadınlara ‘sıla'(!), Müslüman kadına gurbet olanlar anlayamaz...

Rabbimiz, tüm dünya kadınlarını, kendilerini meta gibi gören ve çıkarları uğruna, hakkını hukukunu çiğneyerek harcamaktan çekinmeyenlerden korusun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.