"PKK 30 yılda elde edemediğini 2 yıllık süreçte aldı"
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Adayı Galip Ensarioğlu’nun HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığını ziyaretinde konuşan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı M. Hüseyin Yılmaz, Çözüm sürecinin PKK tarafından silahlanmak ve alan hâkimiyeti kurmak için kullanıldığın
AK Parti Diyarbakır milletvekili adayları Galip Ensarioğlu, Mehmet Fatih Kayhanile Ak Parti Diyarbakır İl Başkanı Muhammet D. Akar ve beraberlerindeki heyet, HÜDA PAR il başkanlığını ziyaret etti.
HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığı’nda gerçekleşen ziyarette AK Parti MKYK üyesi ve milletvekili adayı Galip Ensarioğlu ve beraberindeki heyeti, HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu ve İl Başkan Yardımcıları karşıladı.
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcılarından Mehmet Hüseyin Yılmaz ve Vedat Turgut'un da hazır bulunduğu görüşmede, şiddet olayları nedeniyle bölgede yaşanan mağduriyet ve Filistin, Suriye ve Mısır’daki gelişmeler üzerinde duruldu.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Ensarioğlu, PKK’nın bölgede kendisi dışında hiçbir yapıya tahammül edemeyen bir yapı olduğunu belirterek, “Lice de yüzde 97 alıyorlar, yüzde 3 e tahammülleri yok.” ifadesini kullandı.
6-8 Ekim 2014 tarihinde Diyarbakır’da yaşanan vahşete de değinen Ensarioğlu, örgütün farklı düşünenlere tahammülü olmadığını, merkez Sur ilçesi Fiskaya semtinde örtülü eşiyle yürüyen sakallı şahsın katledildiğinin unutulmaması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben başbakanı uyardım. Çözüm süreci konusunda bürokratlarınız işini yapıyor eyvallah. Ama keşke 3 ayda bir bölge durumunu bizden de sorsalar. Ben kendilerine; ‘Siz bu örgütü tanımıyorsunuz. Siz emniyetten validen rapor istiyorsunuz onlar sizin duymak istediklerinizi söyler’ dedim. ‘Dünyanın en yalancı, en şımarık ve istismar edici örgütüdür bunlar.’ dedim.” ifadelerini kullandı.
Çözüm sürecini yürütmek ile suça müsamaha etmemenin farklı şeyler olduğunu belirten Ensarioğlu, süreç içerisinde hükümetin boşalttığı alanların örgütün idaresine geçtiğini ve örgütün buralarda alan hâkimiyeti kurduğunu belirtti.
“Devlet kesinlikle bir saniye bile durmamalı”
Kendisinin Başbakana, “Örgüt buralarda asayiş birimleri kurdu, silahlandı, insanları mahkeme ediyor, haraç alıyor. Ve bölge halkının tamamını sindirdi. Halk sinmiş durumda. Acilen önlem almazsanız, seçim bürosu bile açamayabilirsiniz.” dediğini belirten Ensarioğlu, Başbakanın bu sözlerini çok abartılı bulduğunu ve kendisine “Korkmamak lazım, cesur olmak lazım.” dediğini belirterek, söz konusu konuşmanın üzerinden bir hafta geçmeden 6-7 Ekim olaylarının yaşandığını ve o zaman her şey daha iyi anlaşıldığını belirtti.
“Çözüm Süreci PKK’nın silahlanma ve halk üzerinde baskı kurma süreciydi”
Çözüm sürecinin yanlış zeminde ve şekilde yürütüldüğü için PKK tarafından istismar edilerek, silahlanmak ve alan hâkimiyeti kurmak için kullanıldığını belirten HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı M. Hüseyin Yılmaz, PKK’nin bu süreçte şehirlerde de silahlandığını, baskı ve tehditlerle halkı sindirdiğini söyledi.
Yılmaz, “Çözüm Sürecinde devlet ve PKK'nin karşılıklı bir çatışmasızlık hali vardı. Devletin kolluk kuvvetleri silahlı militanları ve faaliyetlerini görmezden geliyordu. Süreci istismar eden PKK bu durumu alan hâkimiyeti kurmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Asker ve polise karşı eylem yapmayan örgüt tüm gücünü sivil halkı sindirmek için kullandı. Demirtaş’ın, HDP Diyarbakır il kongresinde belirttiği gibi, örgüt 30 yılda elde edemediğini bu 2 yıllık çözüm sürecinde elde etti. PKK bu süreçte kırsalın yanında şehirlerde de silahlandı ve şehir içinde yüzlerce mühimmat depoları oluşturdu. Örgüt şehir yapılanması olan çeteleri vasıtasıyla savunmasız halkı tehdit ve baskılarla sindirdi, kendilerine haraç vermeyenleri kurduğu mahkemelerde yargılayıp cezalandırdı. Bu süreçte muhalif gördüklerine, örgüt otoritesini kabul etmeyenlere saldırdı ve birçok kişiyi öldürdü. Tüm bunlar vatandaşını koruması gereken devletin gözleri önünde gerçekleşmesine rağmen devlet ses çıkarmadı, müdahale etmedi. Yanlış yürütülen çözüm sürecinin pratiği ile teorisi arasında tezat oluştu. Silah bırakması gereken ve hiçbir eylem yapmaması gereken PKK, bu süreçte asker ve polise saldırmadı ama eylemlerine de devam etti. Alan hâkimiyeti kurmak ve örgüt otoritesini tesis etmek için sivil ve savunmasız halka ve rakip gördüğü tüm muhaliflere saldırmaya devam etmesi süreci bozma sebebi sayılmadı. Bu saldırıların faillerini yakalamak için çaba harcanmadığı gibi birçoğuna soruşturma dahi açılmadı. Bu durum örgütün şımarmasına ve eylemlerini artırmasına sebep oldu. Süreçteki bu yanlışları defaten dile getirmemize rağmen uyarılarımız dikkate alınmadı. Nihayetinde yeterince güçlendiğini düşünen örgüt, serhıldan çağrısı yaparak süreci bozdu.” şeklinde konuştu.
“Turan Yavaş’ın katili bilinmesine rağmen yakalanmıyor”
Yasin Börü ve arkadaşlarının dışında, örgüt tarafından katledilen sivillerin hiçbirisinin faillerinin yakalanmadığını, belirten Yılmaz, “Yasin Börü ve arkadaşlarının katledildiği yerde bulunan Köy Der adlı dernekte aynı saatlerde katledilen Turan Yavaş’ın katilleri tanınıyor ve biliniyor. Buna rağmen üzerine gidilmedi, kimse yakalanmadı.” ifadelerini kullandı.
“Örgüt bu süreçte İslami yapıları hedef aldı”
Bölgedeki İslami düşünceye sahip kişi ve kurumlara yapılan saldırılarla İslami çalışmaların engellenmek istendiğini dile getiren Yılmaz, süreç boyunca devletin olaylara seyirci kalarak, failleri yakalamayarak, örgütün amacına hizmet ettiğini ifade ederek bu konuda hükümeti eleştirdi.
Yılmaz, “Bölgedeki İslami çalışmalar, örgüte boyun eğmeyen ve saldırılarına karşı direnen birkaç İslami camia ve İslami bazı STK’lar tarafından her türlü risk göze alınarak, fedakârlık yapılarak yürütülmektedir. Bölgedeki İslami camiaların hizmetlerini ve halktaki İslami duyarlılığı, örgütsel hâkimiyet ve otoritesi için engel olarak gören örgüt, bu süreçte İslami yapıları hedef aldı. Birkaç olay dışında hiçbir saldırının failleri yakalanmadı. Hükümet bu saldırılara sesiz kalarak yaşananlara dolaylı bir şekilde destek verdi, prim verdi. Saldırıya uğrayan kurumlardaki İslami hizmetler zaman zaman sekteye uğradı. Toplumsal barış, kardeşlik ve huzur için İslami camiaların çalışmaları önemlidir. Toplumu bir arada tutan maya İslam’dır. Bunun içinde İslami yaşam ve düşünce toplumda hâkim olmalıdır. İslami camiaların çalışmaları desteklenmeli ve hizmetlerinin önündeki engellerin tümü kaldırılmalıdır. “ şeklinde konuştu.
İslam coğrafyasında yaşanan gelişmelerin bölgedeki yerel aktörleri aşan bir durum olduğunu belirten Yılmaz, yaşanan tüm olayların ve gelişmelerin uluslar arası bir projenin ürünü olduğunun farkına varılması gerektiğinin altını çizdi.
“Müslümanlar meselelerini kendi aralarında halletmelidirler”
Amerika ve Rusya’nın Suriye’ye müdahale etmesini, İslam âlemi açısından bir eksiklik olarak değerlendirdiklerini ifade eden Yılmaz, “Bugün Amerika ve Rusya Suriye’ye girerek sözde çatışmayı önleyecek. Hâlbuki bugün ABD ve Rusya bu bahaneyi üretme şansına sahip olmamalıydı. Bizler, Müslümanlar olarak İslam coğrafyasındaki sorunlarımızı kendimiz halletmeliydik. Suriye’de iç savaş başlamadan önce biz çözüm önerilerimizi dile getirdik. Müslüman devletler olarak Türkiye, İran ve o günkü Mısır’ın Suriye üzerinde etkili olduklarını ve bu ülkelerin bir araya gelerek bir masa etrafında toplanıp birlikte çözüm üretmesi ve Suriye’nin bir iç savaşın kucağına düşmesini engelleyebilirler. Yoksa Suriye bir iç savaşın eşiğindedir. Eğer bu birliktelik olmazsa tedavisi zor bir sürece girileceğini defalarca dile getirdik. Fakat bir türlü sesimizi duyuramadık ve ne yazık ki bugün Suriye’nin geldiği içler acısı hali hepimizin gözleri önündedir.” dedi.
“Bu durum uluslararası güçlerin bir projesi”
Irak Kürdistanı’nda yaşanan gelişmeler ile Türkiye’de yaşananların bir birinin paralelinde gelişen olaylarla olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Burada olduğu gibi orada da Barzani’ye aynı şekilde, aynı sloganla, aynı taktikle yaklaşılıyorsa, bu durumda olayları uluslararası güçlerin bir projesi olarak görmek lazım.” dedi.
Bölgedeki İslam ülkelerinin milli çıkarlarını ön plana çıkarmadan, İslami bir eksende bir araya gelebilmeleri gerektiğinin altını çizen Yılmaz, ancak böyle bir birlikteliğin Suriye’deki ateşi söndürebileceğini belirtti.
“İslami siyasi birliktelikler oluşturulmalı”
Darbe öncesi Mısır’a ve Irak Kürdistanı'na bazı İslam ülkelerine düzenledikleri ziyaretlerinde ortak bir işbirliğine gidilmesi önerisinde bulunduklarını belirten Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: “İslam coğrafyasındaki sorunların çözümü için uluslararası İslami birliktelikler, kurumlar oluşturulmalıdır. İslami Partiler Birliği gibi. Bunun için İslam Coğrafyasındaki İslami partilerin birleşmesi lazım. Bu düşüncemizi ziyaret ettiğimiz bazı ülkelerdeki İslami partilerle paylaştık ve biz yine o düşüncemizin arkasındayız. İslam coğrafyası kendi askeri ekonomik ve siyasi birliklerini oluşturmak zorundadır. Şu an için İslam coğrafyasını bir araya getirebilecek, bu işe öncülük edebilecek 2 güçlü ülke vardır. Şia dünyasını temsil eden İran, Sünni dünyasında başını çekebilecek olan Türkiye. Bu iki ülke ele verirlerse eminim ki İslam Coğrafyasındaki bu kargaşa da biter. Şii Sünni ihtilafı da biter. Ümmeti oluşturacak siyasi birliğin adımı atılmış olur. Kendi içimizde hakkı ve adaleti tesis edebiliriz. Ve yine eminim ki böyle bir birlik oluşursa Kürt meselesi de hal olur, PKK diye bir sorun da kalmaz.”
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.