Meryem BAŞAK
PKK, Müslüman Kürd Halkından Özür Dilemelidir!
Kurulduğundan beri Kemalist rejim inkâr, asimilasyon ve katliamlarla Müslüman Kürd halkına büyük acılar yaşattı. Zulümlerin meydana getirdiği derin tahribat ortadayken son yıllarda bunları telafi edeceğini söyleyen hükümet, ruhu ve cismi ağır yaralar almış bedeni hafif pansumanlarla tedavi edeceğini zannediyor.
Oysa küçük pansumanlarla tedavisi mümkün olmayan, tahrip edilmiş ruhun ve cismin yol açtığı büyük acılar söz konusudur. Yapılması gereken şey devletin Müslüman Kürd halkından özür dilemesi, sebep olduğu ağır tahribatın tedavisi için gerekli bütün adımları atması ve adaleti esas alarak anayasayı değiştirmesidir. Özür dilenmeden, haksızlıklar sona erdirilmeden ve gelecek adalet temelinde bina edilmeden sorunları çözmenin imkânı yoktur.
Müslüman Kürd halkının maruz kaldığı zulüm ortadayken kimliğiyle, karakteriyle ve inancıyla uyuşmayan Marksist Leninist PKK, Kürd halkına danışma ve onayını alma gereği duymadan Kürd halkı adına devlete karşı silahlı mücadele başlattığını ilan etti. Kendini dokunulmaz görüyor, çıkışını eleştirenleri ölümle cezalandırıyordu. Halkın teveccühü ve desteğini bulamayınca her alanda şiddete yöneldi. Her Kürd ailesinin bir çocuğunu PKK’ye asker olarak vermesi gerektiğini ileri sürüp baskı ve dayatmalarda bulundu. Ayrıca herkesin malının bir miktarını vermesini zorunlu hale getirdi.
Devletin zulmünden bıkmış, korumasız Kürd halkının sığınağı yoktu. Kapılarına dayanan silahlı insanlara malı–mülkü neyi varsa veriyordu. Ancak malla yetinmeyen PKK, çocukları da istiyordu. Bunu da “Bağımsız Kürdistan” mücadelesi uğruna yaptığını söylüyordu. Direnenlere karşı şiddet kullanan PKK, korkuyu zihinlere ve kalplere yerleştirmek için çocuğunu ya da istenilen miktarda parayı vermeye yanaşmayan ailelerin bütün bireylerini kurşuna diziyordu. 1984–1993 yılları arasında çok sayıda aile bütün bireyleriyle birlikte öldürüldü. Bu dayatma karşısında birkaç erkek çocuğa sahip ailelerin çoğu birini vermek zorunda kaldı. Erkek çocuğu olmayan ailelerin bir kısmı kızları yerine mallarını teklif edince şiddet ve imhayla karşılaştılar. “Kız çocuğumu veremem” diyen birçok aile topluca öldürüldü.
Yakından bildiğim bir olay aklıma geldikçe içimi acıtır. Cizre’nin bir köyünde yaşlı bir âlim oturuyordu. Çevrede epeyce tanınan ve saygı duyulan bir kişiydi. Çocuklarından biri üniversitede okuyordu. 1987 yılında kapısına dayanan PKK’liler, üniversitede okuyan oğlunu almak isterler. İkinci kez uğrayan silahlı adamlar oğlunun getirilmediğini görünce bir dahaki gelişte oğlunu getirtmesini, aksi takdirde hesabının ağır olacağını söylerler. Söz konusu âlim, İslami terbiye ile yetiştirdiği oğlunu Allah düşmanı Marksistlere vermek istemiyordu. Birkaç gün sonra bir kez daha kapısını çalıp oğlunu almaya geldiklerini söylerler.
Onları davet eden adam, “İçeri buyurunuz. Oğlum hakkında konuşmak istiyorum” der. İçeri dalarlar silahlı adamlar. Bu arada komutanları: “Sizinle konuşacak bir şeyimiz yok. Bundan sonra sadece silahlar konuşur” deyip içeridekileri kurşun yağmuruna tutar. Bu katliamda yaşlı âlimi, üç oğlu ve iki torunu olmak üzere aynı aileden toplam altı kişiyi kurşuna dizip köyden ayrılırlar.
Yine Adana’da yaşanan bir olayı hatırlıyorum. Adana 19 Mayıs Mahallesi’nde Diyarbakırlı bir adamın küçük bir bakkal dükkânı vardı. Bakkal sahibi, PKK ve devlet baskısından dolayı köyünü terk etmişti.
Yedi çocuğuna bakmak için gece gündüz çalışıyordu. Kapısına dayanan PKK’liler “Partiye yardım” adı altında büyük miktarda para isterler. Aynı zamanda kirada oturan adam, “Varımı yokumu satsam bunu ödeyemem. Miktarı biraz düşürseniz elimden geleni yaparım” der. Bu cevap karşısında PKK’liler “Partiye danışır, sana haber veririz” derler. Ertesi sabah erkenden adamı, dükkânını açtığı sırada kurşun yağmuruna tutup öldürürler.
PKK’nin benzeri cinayetleri neticesinde binlerce Müslüman Kürd hayatını kaybetti. Binlerce aile dağıldı. Bir taraftan devletin diğer taraftan PKK’nin baskı ve dayatmalarından dolayı büyük bir zindana dönüştü bölge. Kürd halkı gündüz askerin baskısı, gece ise PKK’nin baskı ve dayatmalarıyla her zaman acılar yaşadı.
Müslüman Kürd halkı namusuna düşkünken, kadını hakkında hassasken Marksist zihniyetli örgüt baskı ve dayatmayla namus olgusunu zedeleyip Kürd halkının gencecik kızlarını dağa çıkardı. Kürd halkının ruhunda derin izler bırakan bu hakaretin bıraktığı acılar hiçbir zaman iyileşmedi.
PKK’nin Kürdler adına başlattığını iddia ettiği savaşta en fazla mağdur edilen ve zarar gören Kürd halkıdır. Bu, Müslüman Kürd halkının ruhuna kadar işleyen bir mağduriyettir. Barış güzeldir! Kürdler de barış ve kardeşlik içinde yaşamak isterler. Ancak otuz yıl boyunca her gün baskı gören, malları ve çocukları zorla ellerinden alınan ve gencecik kızları dağa çıkarılan Kürdler bütün bunları yapanların hesap vermesini ya da adam gibi özür dilemesini beklemektedirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.