Said El KURDİ
PKK'nin Geleceği Etkisizleştirilecek mi; PYD'leştirilecek mi?
PKK hedeflerinin bombalanmaya başlanmasına kadar ki süre içerisinde “Çözüm Süreci'nin” seyri, PKK'nin açık istismarı ve Türkiye'nin istismarı görmezden gelmesiydi.
Hedeflerinin vurulmasından sonra PKK lokal ve düşük yoğunluklu bir karşı koyuş biçimi dışında çatışmaları tırmandıracak şekilde henüz bir karşı saldırı pozisyonuna geçmiş değil.
Bunun yanında Türkiye, PKK'ye yönelik operasyonları genellikle sınır dışındaki hedeflerle sınırlandırmış gözükürken, içerdeki gözaltı dalgalarında da ana hedef KCK üst yapılanması değil, sokak eylemleriyle anılan ayak takımı olmuştur.
Açıkçası Türkiye, örgüt hedeflerine karşı tüm kapasitesini sergilemediği gibi; Örgüt de karşı koyuş biçimi bağlamında elindeki kapasiteyi kullanmaya yönelmiş değildir.
Süreç boyunca PKK'nin ısrarlı ve aleni istismarı, ABD'nin kendisine sağladığı açık destekle alakalıydı. Türkiye'nin istismar karşısında sağırları oynaması da yine ABD'nin örgüte sunduğu destekle ilgiliydi.
Türkiye'nin PKK hedeflerine yönelmeye başlayan hava saldırıları da aynı şekilde ABD'nin desteğini almaya sebep olan Suriye/IŞİD anlaşması sayesinde mümkün hale gelmiştir. Dolayısıyla gerek örgütün süreci istismardaki pervasızlığı, gerekse de Türkiye'nin örgüte yönelen operasyonel faaliyetlerinin ardındaki belirleyici güç, söylendiği gibi “analar ağlamasın” türü romantik gerekçeler değil, ABD desteği olmuştur.
ABD desteği, şimdilik PKK'ye karşı Türkiye'den yana olmuştur. Bu desteğin yön değiştirmesi de Suriye politikasında Türkiye'nin ABD tezlerine yakınlaşması sayesinde gerçekleşmiştir.
Asıl önemli olan bundan sonrası…
Türkiye'nin şu anda başlattığı PKK'ye yönelik harekâtın boyutları konusunda hedeflenen nedir? Operasyonlar yurt içini de kapsayacak şekilde daha da yaygınlaşacak mıdır? Yoksa PKK'nin istismar politikasını bloke etmek ve ikinci raund görüşmeler için elini güçlendirmek mi istemektedir?
Bunun için bir takım ihtimaller sıralanabilir.
Birinci ihtimal;
Devlet, sınır dışındaki ana hedefleri büyük oranda tahrip ettiğine kanaat getirdikten sonra içerdeki ana hedeflere yönelmeyi planlamaktadır.
İkinci İhtimal;
Yukarda değindiğimiz şekliyle ne devletin ne de örgütün henüz çatışma için tüm kapasitelerini ortaya koymamış olmaları, şayet çatışmaları tırmandıracak “sürpriz” gelişmeler yaşanmazsa ikinci raund görüşmelere endeksli olduğu söylenebilir. Devlet, örgütü bir miktar terbiye edip havası indirilmiş bir şekilde masaya oturtmak; Örgüt ise süreç boyunca istismardan kaynaklı kazanımlar noktasında fazla kayıplarla karşılaşmadan vaziyeti idare etmek ve bu şekliyle masaya oturmak peşindedir gibi bir ihtimal belirginliğini korumaktadır.
Üçüncü ihtimal;
PKK'nin PYD'leştirilmesine dönük farklı bir süreç işletilebilir. Bunu biraz açarsak;
PKK'nin PYD ile olan ilişkisi malumdur. Adeta bir vücudun farklı azaları gibidirler. Buna rağmen hem Türkiye hem de uluslararası aktörler PKK'ye ayrı, PYD'ye ayrı muamelede bulunmaktadırlar. İşin ilginç tarafı ise, PKK'yi bir çırpıda Türkiye'ye satan ve bombardımanları Türkiye'nin kendini savunma hakkı olarak ilan eden Amerika, hala PYD ile ilişkisini sürdürmektedir. Üstelik Türkiye ile Amerika arasında varılan anlaşmalar kapsamında Amerikan yetkililerinden nakledilen “Türkiye, PYD'ye saldırmama konusunda bize güvence verdi” türünden beyanatlar, duruma farklı boyutlar katmaktadır. Yine Başbakanlık kaynakları da, Türkiye'nin PYD ile bir sorununun olmadığı yönünde beyanatlarda bulunmaktadırlar.
Tüm bunları alt alta topladığımızda, Türkiye ve Amerika'nın ortak tavrının, PKK'nin PYD'leştirilmesi noktasında kesiştiği ihtimali kendini ele veriyor. PKK'ye, saldırılardan kurtulmak istiyorsan senin yerin Kandil değil Rojava bölgesi, ismin de PKK değil, artık PYD olmalıdır gibi bir mesaj veriliyor. PKK'ye terörist denip bombardımana tabi tutuluyor, ama PKK'nin bir başka işlevsel kolu olan PYD noktasında iki ana müttefik gül dağıtıyor. Adeta PKK'nin “terörist” imajından sıyrılması, Türkiye'ye karşı olmaktan ziyade Rojava bölgesine transfer edilerek topyekün Amerikan piyadeliğine razı edilmesi gibi ilginç bir durum beliriyor.
Malumunuz, PKK her ne kadar PYD kanalıyla Amerika'nın emrine amade olmuş durumda olsa da, Kandil'de yerleşik ana karargah hala İran'ın etkisinde hatta emrinde bulunuyor. Şayet Kandil'e kilit vurulup komple Rojava'ya transfer edilebilirse, bu durumda İran'ın etki alanından kurtarılıp Amerikan etkisine tamamen geçmesi sağlanabilir.
Bunun yanında ilk etapta Türkiye için de bu durum “olumlu” olarak değerlendirilebilir. Ama ileriki zamanlarda Rojava'da yoğunlaştırılmış bir PKK, Türkiye'ye karşı daha etkili bir sopaya da dönüştürülebilir. Hatta PYD'leşmesinden ötürü terör kisvesinden arındırılması ve dolayısıyla uluslararası koruma görmesi ihtimali de belirebilecek olması, Türkiye'yi daha da zor duruma düşürebilecektir.
Amerika, şimdilik görünürde PKK'yi Türkiye'ye sattı, doğrudur. Ama satışın niteliği de önemlidir. PKK'yi satması bildiğimiz satıştan ziyade kiralamadan ibaret de olabilir. Neticede PKK, kendini kullandırma hususunda epey “birikim” sahibi bir örgüttür. PYD'leştirilmesi noktasında Amerika mutlaka geleceğe dönük hesaplar yapmaktadır.
Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, sıraladığımız ihtimallerden hangisinin daha baskın çıkacağına dönük daha aydınlatıcı ipuçlarını ele verecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.