Mustafa AYDIN
Putperestlik Ölmedi, Yaşıyor!
İnsanoğlu bilim ve diğer alanlarda ne kadar gelişirse gelişsin, sözde aydınlanmalarla ne kadar aydınlanırsa aydınlansın, kendi fıtratında var olan tapınma ihtiyacını eğer doğru yönde kullanmasa, -yani yaratıcısı olan Allah’ı (cc) tanıyıp ona ibadet etmezse- yerini doldurmak için ya taştan tahtadan yaptığı putlara, ya da tabiatta var olan varlıklara, veyahut heva ve hevesini, çıkar ve menfaatini, ya da bazı insanları yücelterek putlaştırıp tapınmaktadır. Her ne kadar bir kısım insanlar putperestlikte samimi olsalar da, bir kısmı ise putların ya da putlaştırılan insanların arkasına sığınarak kendi çıkarlarını muhafaza gayreti içine girmektedirler. Buna da avami tabirle “yağcılık yapmak” demektir.
Bu yazıyı niye yazdım? 10 Kasım’ın gelmesiyle beraber basında Mustafa Kemal o kadar yüceltici sözlerle yüceltiliyor ki, sanırsınız ki bir insan değil haşa bir ilah adeta! Kemalistler için belki bunu normal karşılayabilirsiniz. Çünkü kendileri zaten Kemalizm’e iman etmişlerdir. Kemalizm onlar için bir inançtır, dindir. Bunu da bir çok kitaplarında, yazılarında ve şiirlerinde dile getirmişlerdir. Örneğin Kemalist olan Kemalettin Kamu ismindeki sözde bir şair bir dörtlüğünde: "ne mucize ne efsun, ne örümcek ne yosun, Çankaya yeter bize, Kabe Arab'ın olsun..." diyerek Kemalizm’in kendileri için bir din, bir inanç, sembollerinin ise kıble olduğunu açıkça ifade ediyor. Bunun için Kemalistlerin söylediklerini bir yere kadar anlayabiliyorsunuz.
Ancak son dönemlerde özellikle bazı İslami kesimler ve liberal geçinenler arasında bir Atatürk sevgisidir almış başını gidiyor. Daha düne kadar Atatürk’e ve laikliğe karşı haklı olarak bir takım itirazları dile getirenler, inançlarından kaynaklanan bir takım eleştirilerde bulunanlar acaba ne oldu da böyle 180 derecelik bir dönüş yaptılar! Değişim rüzgarlarının etkisiyle mi veya sahip oldukları rahat yaşamın dayanılmaz hafifliği mi onları “Kemalist hidayete” erdirdi!
Örneğin söz de liberal bir çizgiye sahip olan ve Fethullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Bugün TV’de, 10 Kasım dolayısıyla şöyle bir yazı gördüm. Mustafa Kemal’e ithafen, “Olmasaydın… Olmazdık.” İnsanlar yağcılık yapmak için bu kadar mı zıvanadan çıkar! Bu cümleyi, inanan bir insan ancak yaratıcı olan Allah için kullanabilir. Böyle bir cümleyi kullanan, eğer bir Müslüman ise dinden çıkar. Ama çıkarlarını, menfaatlerini her şeyin önünde tutanlar için, gömlek değiştirir gibi din değiştirmek veya İslami farzları bile teferruata indirgemek normaldir. Çünkü esas olan çıkar ve menfaattir, gerisi ise teferruattır.
Yeni Şafak gazetesinde de Murat Menteş isimli yazar, “Rahmetli Atatürk” başlığıyla yazdığı köşe yazısında, düne kadar Atatürk hakkında söylediklerinin yanlış olduğunu ifade ederek ederek, yeni bir yaklaşım önerisinde bulunmakta, kendince günah çıkartarak bazı tavsiyelerde bulunmaktadır! Gerçek değişim dedikleri bu olsa gerek! Dün savunduklarının bugün tam tersini söylemektir demek ki! Dünün hızlı İslamcıları bugünün neokemalistleri oluvermişler bir anda! Hem de dansözleri aratmayacak bir kıvırtmayla bunu yapabilme becerisini gösterebiliyorlar!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mısır halkına laikliği tavsiyeye kadar giden, laikliği dışarıya ihraç etmenin tüccarlığını yaptıracak kadar etkili olan bu değişimin, aslında ne boyutlarda olduğunu da gözler önüne sermektedir. Dün laikliğin mağduru olanlar bugün yılmaz savunucuları haline gelmişlerdir! Ahlaksız Türk dizilerini Müslüman ülkelere ihraç etmek yetmiyormuş gibi, yıllardır Türkiye’deki Müslüman halklara bir baskı aracı olarak kullanılan laikliği de –ki Atatürkçülüğün temel ilkelerindendir- ihraç etmenin peşinde olan bu eski İslamcıların, acaba gerçekten inandıkları için mi, ya da Orta Doğu’da kendilerine verilen rol icabı mı, veyahut iktidarlarını koruma refleksiyle mi kendi kendini inkar etmek demek olan bu yola savrulmaktadırlar? Her ne sebeple olursa olsun bu durum, bir Müslüman için akidevi olarak çok tehlikeli olan bir yoldur. Ama akidevi konular bile bazıları için çıkar, menfaat ve iktidarları için teferruat haline gelmişse, artık diyecek bir şey kalmıyor.
Şunu söylemekte fayda var. Bazıları 28 Şubat başarısız oldu, bitti diye seviniyorlar. Bunu da 28 Şubat’ın mağduru olan AKP’nin iktidara gelmesi ve 28 Şubatçılardan hesap sormasına bağlıyorlar. Gerçekte 28 Şubat süreci başarılı olmuş ve istenen batılı hayat tarzını çoğu İslami kesime kabul ettirme, yada en azından böyle bir hayat tarzını onların nazarında normal karşılamak açısından hedefine ulaşmıştır.
Dolayısıyla 28 Şubat İslami kesimleri dönüştürmede çok başarılı olmuştur. Daha doğrusu bu dönüştürme de çok az kesim kendini koruyabilmiştir. Özellikle AKP iktidarı üzerinden İslam’ı sulandırma projesi çok rahat bir şekilde uygulanmıştır. Bugün bakın etrafınıza tesettür adı altında sözde giyinik olan nice çıplaklar görebilirsiniz. Başında örtüsü olduğu halde kot pantolonla gezenler, veya yabancı erkeklerle şen şakrak içinde olanlarla rahatlıkla karşılaşabilirsiniz. Veya içki masalarında meyve suyu kadehlerini viskiyle tokuşturanları televizyon ekranlarında seyredebilirsiniz. Üstelik bu eski İslamcılar eliyle zina suç olmaktan çıkarılmış, her türlü hayasızlığın önü ardına kadar açılmış ve İslam’ın yasakladığı bütün fiiller normal karşılanır hale gelmiştir.
Eskinin İslamcıları, bugün ne kadar demokrat olduklarını ağızlarından bal akar gibi anlatıyorlar! İslami kimlik, Müslüman olmak kendileri için yeterli olmamış olacak ki, kendilerini o sözde karşı oldukları batının kavram ve kimlikleriyle ifade eder hale gelmişlerdir. Zaten 28 Şubatçıların, daha doğrusu Kemalistlerin istediği de bu değil miydi? Her ne kadar kendileri bugün içerde olsalar da, savundukları hayat tarzı rahat bir şekilde yaşanmaktadır. Üstelik laikliği kendilerinden daha fazla savunan, hatta başka ülkelere tavsiye eden, Atatürk sevgisini dillerinden düşürmeyen dindarlardan oluşan bir hükümet iktidardadır!
Peki gerçekten İslami bir yaşantıyı savunanlar ve yaşayanlar açısından, bir şey değişmiş midir? İlköğretim de okuyan başörtülü kızların okullara alınmamaları, okuldan okula sürülmeleri, ebeveynlerine sırf İslami sorumluluklarından dolayı kızlarının başlarını örtükleri ve okula bu şekilde gönderdikleri için ceza verilmesi, zindanlarda olan mütedeyyin insanların kendi memleketlerinden uzak cezaevlerine sürülmeleri, ağır hasta olanlarının tedavi edilmeyip ölüme terk edilmeleri ve cezaevlerinde kendi başlarına bırakılmaları, kanuni bir hak olmasına rağmen anne ve babalarının ölümünde cenazelerine katılmalarının engellenmesi, halka hizmette ve hayır işlerinde örnek çalışmalar yapan İslami derneklerin sudan bahanelerle kapatılıp, üye ve yöneticilerine onlarca yıl ceza verilmesi gibi, daha sayamayacağımız bir çok haksızlığa maruz bırakılması, rejimin ve küresel güçlerin değişim ve dönüşüm projelerine direnen gerçek İslami cemaatler ve bireyler için, bir şeyin değişmediğinin bir göstergesidir. Dolayısıyla bu kesimlerin 28 Şubatları devam etmekte ve bu sefer dindar (!) bir iktidarın eliyle bu zulüm ve haksızlıklar yapılmaktadır.
Allah’u Te’ala bizi zalimlerden, nefsini, heva ve hevesini ilah edinenlerden eylemesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.