Rabbimizin En Güzel Hediyesi; Evlatlarımız!
Teknolojik imkânların hızla geliştiği, insanların tüketim çılgınlığına girdikleri bu zamanla, siyah-beyaz televizyonların dahi birçok kimsenin evinde olmadığı, çocukların şekeri bayramdan bayrama gördükleri zaman elbette bir değildir.
Hamd; yüce Rabbimize, salat ve selam; Resulullah Efendimize ve cemi ümmetine olsun.
Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdür.” (Kehf / 46)
Başka bir ayette ise; “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz” (Tahrim / 6) buyurmaktadır…
Resulullah Efendimiz (s.a.v) de şöyle buyuruyor:
“Kişinin öldükten sonra, geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı, kendisine dua eden Salih bir evlat, sevabı kendisine ulaşan sadaka-i cariye ve kendisinden sonra halkın amel ettiği ilimdir.” (Müslim, Tirmizi)
Çocuklar, Allah-u Teâlâ’nın anne-babalara emanetidir. Emaneti de sahibinin isteği doğrultusunda muhafaza etmek gerekir. Onun için çocuklarımızı eğitirken, uyacağımız kuralları, izleyeceğimiz yolu Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünnetinden öğrenmeliyiz. Dünya hayatının süsü olan çocuklarımızın bize gazap olmaması için çok dikkatli davranmalıyız. Muhakkak ki her anne ve babanın da en büyük dileği, salih evlatlara sahip olmaktır.
Bir aile ve toplum için en şerefli şey; iyi eğitilmiş, inançlı, ahlaklı çocuklar-nesiller- yetiştirmektir. Çocuk hayata gözlerini aile mektebinde açar. İlk eğitimini burada alır. Dolayısıyla da ilk öğretmenleri ebeveynidir. Bu ilk öğretmenler alanlarında ne kadar uzman olurlarsa, çocuk da o derece iyi bir eğitim alır. Ve gelecek hayatı bu eğitim üzere inşa edilir.
Her çocuk bir nesli temsil eder. Onun için çocuk toplumun temelidir. Sağlam temeli de işinin ehli, sağlam ustalar (ebeveynler) inşa eder. Dolayısıyla öncelikle anne babaların eğitilmesi gerekir. En iyi ebeveyn çocuklarını hem bu dünya, hem de ahiret hayatı için hazırlayandır. Günümüzde çocuk eğitimiyle ilgili binlerce kitap yazılıp çizilmiştir. Bunlardaki bazı bilgiler uygulanabilir düzeydeyken, bazıları her çocuk için uygulanabilir yöntemler değildir. Çünkü her çocuğun ayrı bir kişiliği vardır. İşte en iyi anne-baba; çocuğunu en iyi tanıyıp, ona neyi, nasıl, ne kadar vereceğini bilendir. Daha da önemlisi, Allah ve Resulü’nün bu konudaki tavsiye ve emirlerini bilip, bunları yerine getirmeye çalışan anne-babadır.
Ancak ne acıdır ki bugün, ebeveynler çocuklarının bedeni temizlik ve güzelliklerine dikkat ettikleri kadar, ruh ve kalp temizliklerine dikkat etmiyorlar.
Vücutlarının sağlıklı ve sağlam olması için çalıştıkları kadar, imanlarının sağlıklı ve sağlam olması için çalışmıyorlar. Dünyada makam ve mevkie sahip olmaları için harcadıkları parayı ve gösterdikleri önemi; ahretteki makamları için harcayamıyorlar. İyi bir okulda, dershanede, üniversitede iyi bir eğitim almaları için gösterdikleri gayreti ve özeni; iyi bir Kur’an ve sünnet eğitimi almaları için göstermiyorlar. Böyle olunca da vücutça sağlam, temiz ve iyi eğitim görmüş ancak ahlaki çöküntüden de kurtulamamış fertler yetişiyor.
Bedeni sağlıklı, ama ruhu hasta; yüzü, elbisesi temiz ancak fikri kirli, hastalıklı çocuklar yetiştirmek ebeveynlik değildir!
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz himayelerinizdekilerden sorumlusunuz” diyor Resulullah (s.a.v). Yine; “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Daha sonra anne babası onu Hrıstiyan, Yahudi veya Mecusi yaparlar. Eğer anne babası Müslüman ise, çocuk da Müslüman olur” (Müslim) diyerek çocuğun hayatında anne babanın önemini ve aslında kötü çocuğun olmadığını, ancak yanlış eğitimle yanlış yollara sapmış çocuklar olduğunu vurguluyor.
Peki, nasıl davranılmalı ki Allah ve Resulü’nün istediği karakterlerde çocuklar yetişsin?
Bunun cevabı, Resulullah (s.a.v)’ın hayatına şöyle bir göz attığımızda kendiliğinden ortaya çıkacaktır…
Ebu Seleme’nin oğlu Ebu Hafs Ömer şöyle demiştir:
“Ben Hz. Peygamberin himayesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Resulullah bana şöyle buyurdu: ”Yavrucuğum, besmele çek, sağ elinle ye, hep önünden ye.” (Buhari, Müslim)
Bundan da anlaşılacağı üzere, çocuklara bir şeyi öğretirken ya da hatalarını düzeltirken kullanılan ses tonu yumuşak, cümleler olumlu olmalıdır. Anlayacağı dille, sevgiyle anlatılmalıdır.
Yine çocukları çok öpen Resulullah (s.a.v); “Çocuklarınızı çok öpün, çünkü her öpücük için size cennette bir derece verilir” buyurmuştur. (Ebu Davut)
Bugün bebekliklerinden yetişkinliklerine kadar, anne ve babalarından sevgi-şefkat görmemiş, bir kerecik öpülmemiş çocukların; nasıl yanlış yollara saptıklarını, aile yuvalarında görmedikleri sevgiyi, başka çevrelerde arayıp, dönülmez yanlışlıklara daldıklarını bilmeyen, duymayan yoktur. Sigara ve uyuşturucu madde kullanımının ve fuhşun, ilköğretim çağındaki çocuklar arasında yaygınlaşmasının başka da bir açıklaması yoktur. “Saldım çayıra, Mevla kayıra” düşüncesiyle sokağa salınan çocukların, sağlıklı fertler olması beklenilemez.
Namaz kılarken, sırtına çıkan çocuğun oyunu bozulmasın, keyfi kaçmasın diye secdesini uzatan, kucağına aldığı çocukların, elbisesini ıslatmalarına karşılık hiçbir şey demeden, kirletilen yere su döküp temizleyen Allah Resulü’nden, çağdaş eğitimcilerin öğreneceği çok şey vardır.
Bir gün kendisine bir içecek getirilen Resulullah (s.a.v), ondan bir miktar içti. Sağında bir çocuk, solunda ise sahabenin yaşlıları oturuyordu. Bir iş yaparken sağından başlamayı adet edinen Resulullah (s.a.v), sağındaki çocuğa şöyle sordu:
“İzin verir misin bu içeceği önce şu büyüklerine vereyim?” Çocuğun cevabı akıllıca oldu; “Ya Resulullah! Senden bana ikram olunan nasibimi kimseye vermem” dedi. Resulullah (s.a.v) içeceği çocuğa verdi. (Buhari)
Kendisine böyle danışılan, değer verilen çocuğun kötülüğe dalması mümkün müdür?
Yine Hz. Peygamber (s.a.v), Hz. Fatıma (r.anha)’nın evinde bulunduğu bir günde, Hasan ve Hüseyin su istediler. Hz. Peygamber suyu önce küçük olan Hüseyin’e değil de, Hasan’a verdi. Hz. Fatıma (r.anha) Resulullah’ın Hasan’ı daha fazla sevdiğini düşünüp; “Galiba Hasan’ı daha çok seviyorsunuz” dedi. Resulullah, “Hayır, suyu önce o istedi” buyurarak şöyle devam etti.
“Bağış ve ihsanlarınızla çocuklarınıza eşit muamelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım kızları üstün tutardım” (İbni Hanbel) buyurarak çocuklar arasında, ‘büyüktür-küçüktür’ demeden eşit davranılması gerektiği belirtilmiştir.
Terbiye ve din eğitimi küçük yaşlarda başlar. Ağaç yaşken eğilir. Hata yapan çocukların hataları anında ve uygun yolla düzeltilmelidir. Buluğ çağına girmeyen çocuk, dinin emir ve yasaklarıyla sorumlu değildir. Ancak çocuğa alışkanlık kazandırmak için daha küçük yaşlarda bazı şeyleri yaptırmak faydalı olacaktır. Allah Resulü (s.a.v) bununla ilgili şöyle buyurmaktadır:
“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları halde hala kılmıyorlarsa, kendilerine yaptırım uygulayınız, yataklarını da ayırınız.” (Ebu Davud)
Kendisi hiçbir çocuğu dövmeyen, hatta azarlamayan, dövülmelerine müsaade etmeyen Resulullah (a.s); on yaşına girdikleri halde hiç namaz kılmayan çocukların, sadece bu alışkanlığı kazanmaları maksadıyla, şiddetli olmayacak şekilde yaptırım uygulanmasını emretmiştir. Çünkü o yaşlara kadar başı secdeye gitmemiş çocuğun, ergenlik çağından sonra, sürekli yapılması gereken bu ibadeti yapması çok zor olacaktır.
Bu hadiste dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, bu yaşlardaki çocukların yataklarını ayırma konusudur.
Sadece kız çocuklar ile erkek çocukların yataklarını ayırma değil, aynı cinste olanların da yataklarını ayırmak gerekir. Çünkü bu yaş buluğ çağının sınırıdır. Bedeni ve psikolojik değişimlerin başladığı, cinsiyet duygusunun gelişmeye başlandığı yaşlardır. Çocukların bazı cinsi sapmalara girmemeleri için tedbirler alınmalıdır. Onun için ayrı yatak temin etme imkânı yoksa bile, en azından ayrı örtüler altında yatırılmalıdırlar.
Hz. Peygamber Efendimizin ‘iki reyhanım’ dediği, Hasan ile Hüseyin’in babaları Hz. Ali (r.a)’nin, konuyla ilgili şu tavsiyeleri de kaydedilmeye değerdir.
Şöyle diyor Hz. Ali (r.a): “Çocuklarınızla yedi yaşına kadar oynayın, on beş yaşına kadar arkadaş olun, on beş yaşından sonra istişare edin.”
Kendisiyle oynanan, arkadaş olunan, bazı konularda fikri sorulan çocuk kendini değerli görecek, toplumun önemli bir ferdi olduğunu hissedecek ona göre davranacaktır. Yine yetişkinlerin, çocukların hata ve yaramazlıklarına karşılık, sürekli “Biz böyle değildik” deyip kendi çocukluklarıyla karşılaştırmalarına karşılık şöyle diyor Hz. Ali:
“Çocuklarınızı kendi bulunduğunuz zamandan sonraki zamanlar için yetiştiriniz. Çünkü onlar, sizin zamanınızdan sonraki zamanlar için yaratılmışlardır.”
Rabbimizin dünya nimetlerinin en güzellerindendirler.
Sadece karnı değil, ruhu da doymuş çocuklar yetiştirmek dileğiyle. Selam ve dua ile…
Rana Çeçen / Nisanur Dergisi - Eylül 2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.